ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2346
Yazar: Rasim Özdenören
PARADİGMA DEĞİŞİYOR

Çözüm süreci, aslında kurulu düzenin istinat ettiği paradigmanın değiştiğini söylüyor bize.

Başka bir söyleyişle, çözüm sürecine kurulu düzenin geride bırakmak istediği paradigmanın verileriyle bakıldığında onu anlamak, tanımlamak, bir sonuca ulaşmak mümkün görünmüyor. Geride bırakılmak istenen paradigmanın verileriyle olaya bakmak, çözümü ertelemeyi gerektiriyor. Ve zaten geride bırakılmak istenen paradigma tam da bu nedenle geride bırakılmak isteniyor. O paradigmanın verileri yalnızca Kürt sorununa veya PKK ayaklanmasına çözüm getirmek bir yana; çözümsüzlüğü çözüm olarak gören bir zihniyeti temsil ediyordu.

Niçin çözümsüzlük taraftarıydı kurulu düzenin paradigması? Çünkü vesayet düzeni PKK'nın varlığını gerekli kılıyordu. Vesayet düzeninin yürütülmesi bir öcüye gereksinim duyuyordu.

1950'li yıllar 'yobaz'ların telin edildiği bir dönem olarak geçti. 1960'lı yıllarda 'gerici avı' ile meşgul olundu. 'Yobazlar' telin edilmek suretiyle 1960'ın 27 Mayıs darbesi gerçekleştirildi. Darbe için hiçbir meşru sebep gösterilemedi. Eğer Demokrat Parti iktidarının hataları var idiyse, bu hatalar askeri darbe ile değil, fakat seçim marifetiyle düzeltilebilirdi. Fakat o günün CHP'si (İsmet İnönü liderliğindeki CHP) biliyordu ki, nizami seçimler yoluyla daha sittin sene iktidara gelmesi hayal bile değildi. Darbe hükümeti iktidarı İsmet İnönü'ye teslim etti. Fakat ilk genel seçimde CHP her zaman olduğu gibi sandığa gömüldü. Bunun arkasından bir yandan, yeni Anayasa'nın (1961 Anayasası) getirdiği imkanla sosyalistler palazlanmaya başlarken, bir yandan da 'gericileri' karalama kampanyaları sürdürüldü. Derken 1971, 12 Mart muhtırası... Bir yandan sosyalistlerin cezalandırıldığı, bir yandan da 'gerici avının' sürdürüldüğü dönemin başlangıcı... Ardından sosyalistlerle ülkücülerin kıran kırana savaşı... Kentlerde, semtlerin, mahallelerin bazılarının sosyalistler tarafından, bazılarının ülkücüler tarafından kurtarılmış bölgeler olarak taksim edilmesi... Piyonların bağlı olduğu ipler yerli ve yabancı kışkırtıcı güçlerin parmaklarının ucunda... O parmakların sahipleri 'bizim çocuklar' marifetiyle 12 Eylül darbesini patlatıyor... Yıl 1980... 'Bak, biz olmasak vatan elden gidiyordu' teranesiyle vesayet düzeninin anayasal dayanaklarının pekiştirilmesi süreci... MGK'ya, DPT'ye, Danıştay'a, Anayasa Mahkemesi'ne ek olarak RTÜK'ün, YÖK'ün kurulması... Bu kuruluşlar, yeri geldiğinde vesayet düzenine canhıraş feryatlarla sahip çıkmaktan geri durmayacaktır...

1990'lı yılların başlarında, Demirel'in, SHP ile koalisyon yaptığı dönemde, onun 'Kürt realitesini tanıyoruz' sözünü ağzından kaçırması... Fakat vesayet organlarının baskısıyla bu sözü bir daha söylememesi veya söyleyememesi... Turgut Özal'ın ölümünden (veya öldürülmesinden) sonra, onun demokratik hayata getirmek istediği yeniliklerin nerdeyse tümünün yürürlükten kaldırılması çabaları... Arkasından Refahyol hükümetinin basiretsizliği... Arkasından CHP, MHP, ANAP koalisyonunun vesayet düzeninin dümen suyuna girmesi...

AK Parti hükümetleriyle, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, askerin tehdidine meydan okuyan bir iradenin işbaşında olduğunun bilincine varılması... İlk defa AK Parti hükümetleri döneminde askerî tehdit karşısında 'Ben askere sesimi çıkarmam, askerden işaret alınca şapkamı alır giderim' (S. Demirel) demeyen bir hükümet iradesi...
...

Yazının devamı için tıklayınız.

Yazar: Rasim Özdenören
02-05-13
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Ne fark eder
Söz'e baktım sözmü diye, söyleyene baktım sözünü yaşamışmı diye
Tarih : 03-05-13

"Yıl 1980... 'Bak, biz olmasak vatan elden gidiyordu' teranesiyle vesayet düzeninin anayasal dayanaklarının pekiştirilmesi süreci... MGK'ya, DPT'ye, Danıştay'a, Anayasa Mahkemesi'ne ek olarak RTÜK'ün, YÖK'ün kurulması... Bu kuruluşlar, yeri geldiğinde vesayet düzenine canhıraş feryatlarla sahip çıkmaktan geri durmayacaktır..." Sayın yazar vesayet kurumu olarak nitelendirdiğiniz DTP (Devlet Planlama Teskilati)de hem de 80 li yıllarda genel sekreterlik gibi önemli bir mevki işgal etmenizin sebebi paradigmayı değiştirme gayretlerimiydi acaba ?.Yoksa siz de bir Genel Sekreter olarak. Kurumunuz için söylediğiniz "vesayet düzenine canhıraş feryatlarla sahip çıkmaktan geri durmayacaktir" sözünüze uygunmu hareket ettiniz. Farklı düşünce sahiplerinin nimetlerinden istifade edenlerin sözleri pek inandırıcı olmuyor nedense sayın yazar.

 
PARADİGMA DEĞİŞİYOR
Online Kişi: 17
Bu Gün: 349 || Bu Ay: 4.696 || Toplam Ziyaretçi: 2.234.731 || Toplam Tıklanma: 52.289.975