ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4771
Yazar: Ahmet Selim
DERİNDEKİ ÂRIZA-Kendini tartamamak

 Terâzi kendini tartamaz. Ama insan kendini tartabilmeli. Özeleştiri, bir bakıma, kendini tartabilmek demek. Akıl öyle bir nîmettir; kendisi üzerinde de düşünebilir, gücünü sınırlarını fark edebilir, bir noktadan sonra ne yapacağını ve alışılmışın dışında bir metotla özel konumda kendini koruması gerektiğini düşünebilir.

İnsan, böyle bir varlıktır.

 Ne var ki irâde nefse yenilmişse, akıl bir tutulma hâline girer ve ruh bundan sıkıntı duyar. Bâzı can sıkıntılarının sebebi budur! Çeşitli iptilâlardan medet umulması da buna bağlıdır. "Eğlenmek" isteyen birçok insanın aslen yapmaya çalıştığı, "uyuşmak"tır. Çeşitli eğlencelerin yenileyici, dinlendirici nitelik taşıyan normal bir hâlin dışına çıkması ve yoran, tüketen, gaflete sürükleyen bir hâle bürünmesi bundan dolayıdır. Aradığı o zaten! Dinlenmek falan değil. Sıkıntısının cinsini değiştirerek tahammül gücünü ayakta tutmaya çalışıyor.

 Bâzı şeylerin söylenmesi kolay da, yaşanması çok zor. O zorluk hissedilince, habire tekrar etme tesellîsinin telâşı başlar. En çok konuşulanların en az yaşanıyor olması, aslında şaşırtıcı değildir. Sevgi, dürüstlük, özeleştiri böyledir. En çok konuşulur, en az uygulanıp yaşanır!

 "Rol yapma yoluyla dolaylı telkin" metodu bâzen geçerlidir. Meselâ tebessüm etmek, rahatlatıcı bir têsir yapabilir. O rolü oynamak, psikolojik hâlinizi farklılaştırabilir. "Ama ben dürüstüm, ben dürüstüm!" demekle dürüst olunmaz, sâdece dürüst olmamanın bir tezâhürü daha sergilenmiş olur. "Ben tarafsızım, ben akıldan, sevgiden yanayım." deyip durmanın da, özü yok ise lâfzı hiçbir işe yaramaz. Hattâ, tutarsızlığın negatif sonuçlarını daha da artırıp koyulaştırır.

 Düşünmeyip de düşünüyormuş gibi yapmak, bir miktar kavram âşinâlığına sâhip olanların çok sık kullandığı bir gaflet metodudur. Kavramların dilini kullanıyor ama, söylediği ve ürettiği bir şey yok! Hiçbir yere hiçbir katkı sunması mümkün ve muhtemel değil, kendini tatmin etmeye çalışıyor. Düşünüyormuş gibi yapıyor! Bunun kazandıracağı bîgâne hüsnüzanları ve moda primleri ona yetiyor. Emek, gayret, muhtevâ özeni diye bir şey yok. Fikrî bir heyecanın ve samîmiyetin zerresi yok. Onu dinleyip okuyacağına bir Kemal Sunal filmi seyret, daha iyi!

 Özeleştiri yok, çünkü özeleştirisi korkusu var. Kendi içine bakamaz. Fikrî cesâret, ifâde engelleriyle değil, üretim zaaflarıyla ilgili bir durumdur. Düşünmeye cesâreti olmayanların ifâde özgürlüğüne sık sık vurgu yapması, mizâhî bir çelişkidir. Kahkahalarla güldürmez ama, acı acı tebessüm ettirir. İnsanı sık sık "Niye güldün?" sorusuna muhâtap eder.

 Yanımdakilerden biri zaplarken, "İkimizin Hikâyesi" adında bir yabancı film çıktı. "Dur!" deyip seyretmeye başladım. Akıl dolu bir hikâye. Hayatın özüyle ilgisi var. Bizim ekranlarda sayısız dizi oynuyor, birbirinin kopyası olan. Hepsi bomboş şeyler. Bu hikâyeye benzeyen bir tek örnek yok. Sanki eğlenmenin, dinlenmenin sanat ilgilerinin düşünce kullanması haram! Halbuki bomboş bir hayat mümkün değil ki bomboş anlatımların bir gerçekliği, bir sanat değeri olsun. Boşlukta tutunmaya çalışanların dramı vardır, bomboş bir hayat yoktur. Boşlukta tutunmaya çalışanların dramı, bomboş eserlerle, yapımlarla anlatılamaz.

 Özeleştiriden, içgözlemden, otokontrolden, sorumluluk şuurundan, düşünceden kaçanlar; aslında yasaksızlığı değil kuralsızlığı, özgürlüğü değil sorumsuzluğu, kavramların özlerini değil gölgelerini savunuyorlar. Boşlukları doldurmayı değil, süslü gafletlerle mûnisleştirmeyi istiyorlar.

 Özgürlük kelimesini özün gürleşmesini, eleştiri kelimesini de elemeyi çağrıştırdığı için seviyorum. Ama özün gürlüğünü ortaya çıkaran özgürlük anlayışları, düşüncenin aslına düşman olup da düşünüyormuş gibi yapanları eleyen sahih eleştiriler yok. Samîmiyetsizlik, bir yaşama zarûreti gibi algılanır hâle gelmiş.

 İrâdeyi nefse karşı özgürleştirmeden, akla samîmiyetin, sevginin, cesâretin rûhî enerjisini ve aydınlığını kazandırmanın yolunu şimdiye kadar kimse bulamamış. Kimsenin bulması da mümkün değil.

 Kendimizi bulmadan kendimizi başkasının yerine koyup empati yapmak tasavvur edilebilir mi? Kendimizi anlamadan birbirimizi anlamayı başarmamızın imkânı var mı?

Yazar: Ahmet Selim
18-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DERİNDEKİ ÂRIZA-Kendini tartamamak
Online Kişi: 27
Bu Gün: 328 || Bu Ay: 2.887 || Toplam Ziyaretçi: 2.231.621 || Toplam Tıklanma: 52.265.028