ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 1825
Yazar: Ali Bulaç
EĞİTİM: YARAR MI ZARAR MI?

Eğitim iddia edildiğinin aksine insanı özgürleştirmez; dünya ölçeğinde sürdürülmekte olan eğitim programları dünyanın yaşadığı kriz ve sorunların temel sebepleri arasında yer almaktadır. Ivan Illiçh, insanın ve toplumun özgürleşmesinin “toplumun okulsuzlaştırılması” yoluyla mümkün olduğunu söyler.

“Eğitime özgürleştirici bir misyon” yüklenmesi insanın özgürleştirilmesine hizmet etmiyor, aksine insanı çepeçevre kuşatan modern devlet ve onu var eden felsefeye hizmet ediyor. İnsanın özgürleşmesi kendi varlık yapısında içkin olan İlahi özü ve yapıp ettiklerinin “iyi-ma’ruf” fiiller kategorisine girmesiyle mümkündür. Özgürlüğü salt eylem (amel-fiil) olarak algıladığımızda, eğitim mümkün olan yüksek düzeyde eylem yapmanızı sağlar, kapasite geliştirir. Fakat eylem iyi değilse zarar vericidir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim kendi başına “amel”i, yani eylemi yüceltmez, onun “salih” olma vasfını şart koşar. Makbul eylem “salih amel” olandır. Bu, kendi başına yani iyi (ma’ruf, salih) olanı amaçlamayan özgürlüğün yüceltilecek bir değer ifade etmediğini gösterir.

Eğitimin geçmiş dönemlerdeki “terbiye, maarif, ta’lim, tedrisat” gibi faaliyetlerden iki özelliğiyle öne çıktığını tespit edebiliriz: Bir insanın bir şeylere hazırlanması süreçleri ve faaliyetleri yeniden tanımlanmıştır. Geleneksel dünyada insan “ahlaklı bir şahsiyet” olmaya, dünyası yanında ahiretini kazanmaya, başkalarına faydalı olmaya hazırlanıyordu. Tanımlandığı yeni çerçevede ise eğitime kiliseye, dine, geleneksel kurumlara karşı özgürleştirici misyon yüklenmiştir. Batı’nın kendi dini ve dini kurumu kiliseyle olan sorunu evrenselleştirildiği için bir yandan tüm dinlere karşı eğitim süreçleri başlatılmış, diğer yandan söz konusu süreçlerin kaynağını dinden alan yüksek ahlaki değerler eğitim faaliyetinin dışına çıkarılmıştır. Diğeri, eğitimin “laik, zorunlu ve parasız olması” ilkesi bu sürece devletlerin vaziyet ettiğini göstermektedir. Bu yüzden “resmi veya özel” olsun, eğitimde izin verilmeyen yegâne faaliyet sahici “sivil bilgilenme ve terbiye” faaliyetidir.

Modern eğitim geçmişle radikal bir kopuşu ifade eder; geçmişe ait zihniyet telakkilerini, kurumsal etkileri ve yaşama biçimlerini tasfiye eder. Radikal kopuş olmaksızın “yeni insan tipi”ni inşa etmek mümkün değildir. Eğitim aynı süreçte hem geçmişi tasfiye eder hem yeni dönemin insan tipine göndermede bulunur. Çocuğun mümkün olan erken yaşta annesinin kucağından koparılıp okulun kucağına verilmesi, onun en erken yaşta din, gelenek ve ailenin kontrol ve yönlendirmelerinden uzaklaştırılmasını sağlar. Geçen yüzyılın son çeyreğine kadar eğitimin, “din-dışı” veya “dine-karşı” karakterde şekillenmesi katı pozitivist felsefenin etkisinin devamının sonucuydu. Pozitivizm doğası gereği yüzeyselliktir, eşyanın hakikatine nüfuz etme kaygısı taşımaz. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sloganı pozitivist zeminde üretilen bilimin kesinliğine olan inancı ifade ediyordu. Fakat bu yönde şekillenen zihinler geçmişin irfan, bilgi, sanat, düşünce mirasını reddettiği veya en azından tefekkürde ve bilgi üretiminde referans alınmadığı için varlığa ve olaylara nüfuz edemez.

Eğitimden geçen çocuklar (nesiller) köksüz, yurtsuz, geçmişsiz, geleneksiz ve bu özellikleriyle her türlü suistimale açık yetiştirilmektedirler. Eğitim müfredatında kullanılan dile de yakından bakıldığında, bu dilin yukarıda saydıklarımız illetler dolayısıyla derin bir tefekküre, ihatalı bilgi edinme süreçlerine müsait olmadığı görülür. Eğitimle ve eğitimin diliyle ne ilim ne tefekkür mümkündür.

Bir başka açıdan eğitim geçmişten radikal kopuşu sağladığı gibi nesiller arası kopuşa da yol açıyor. Gözlemlendiği üzereokul sürecinden geçen çocuk, ailesinin değerlerini, yaşama biçimlerini küçümsüyor; kökenine yabancılaştığı gibi ailesine ve aslında kendine yabancılaşıyor.Bu yabancılaşma iletişimin mümkün olan bütün mecralarını zedeler. Teknolojinin gelişmesi, teknik ve elektronik-dijital aletlerin yaygın kullanımı nesiller arasındaki kopukluğu derinleştiriyor. Eğitim mesafeyi fikri ve kültürel enstrümanlarla kapatacağına, açıyor. Teknolojinin mesafeleri açması bir açıdan tolere edilebilir, ama eğitimin bu yönde gördüğü fonksiyon tolere edilemez, yaraya tuz biber katmak olur.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ali Bulaç
28-11-13
E mail: zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EĞİTİM: YARAR MI ZARAR MI?
Online Kişi: 23
Bu Gün: 153 || Bu Ay: 7.965 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.503 || Toplam Tıklanma: 52.357.708