ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÂKİF EMRE
Okunma Sayısı: 2375
Yazar: Akif Emre
Batıcı sol-liberallerin halka yukardan bakışı

Kaba-taş devri modernliği

Son dönemde AKP, başından beri iktidarına destek veren, Kopenhag kriterlerinin uygulanması yönündeki icraatlarını savunan liberal-sol-demokrat aydınlardan yoğun eleştiriler alıyor. Baştan söyleyeyim: Ak Parti'nin muhafazakarlarla kurduğu ittifaklar gibi liberal-sol kesimle kurduğu ittifakı da sahici bir ittifak olarak görmedim. Devletin dönüşmesi sürecinde, hem küresel piyasalara ve dünya sistemine entegrasyonun, hem de içerdeki yapıların yeniden inşa edilmesinin bu ittifak sayesinde olduğu izlenimi var. Evet, bu destek sadece politik destekten ibaret olsaydı reel politik anlamda anlaşılabilir bir durumdu. Oysa sol-liberal kesim, daha doğrusu kendisini her türlü siyasal, toplumsal konu hakkında değerlendirme, hak dağıtma, eleştirme konumunda gören modernleşmeci-Batıcı aydın kesim, bu sürecin teorik arkaplanının, akıl hocalığının kendilerine ait olduğunu her fırsatta ima ediyor. Buna muhafazakar-liberal aydınlar da dahil. Kendilerine her konuda haklı olmak, her konuda değer hükmü vermek, ama hiç yanılmamak gibi eşsiz bir entelektüel konum biçenlerin yeni eleştirel pozisyonları pek çok açıdan arızalı görünüyor.

Ak Parti'nin yanlışları bir yana, liderinin üslubundan, tarzından başlayarak elitist bir bakışla hüküm verme makamından konuşmaya başlayan bu seçkinci zümrenin eleştirilerinden çok eleştirilerini geliştirdikleri zeminin mercek altına alınması gerekiyor. Tıpkı Erdoğan'ın kültürel genlerine döndüğü eleştirisinde olduğu gibi bunlar da 'seçkinci, halkçılık kibirlerine' avdet etmiş görünüyorlar.

Bundan yıllar önce (2007'de) verdiği bir mülakatta; Türkiye'de sosyal bilimlerde çığır açan, tabu sayılan din-toplum ilişkisini sosyolojik olarak ele alma cesareti gösteren Şerif Mardin bile, Türkiye'deki sancıyı modernleşme–din çerçevesinde ele alırken, 'sessiz çoğunluğun kovuğundan çıktığı' yorumuyla sayısal azınlığın moral üstünlüğünden dem vuran, oryantalist izler taşıyan, modernleşmeci bir kibir sergilemişti. O zaman şunları kaydetmiştik:

'Şerif Mardin'inin azınlık çoğunluk tanımlaması çok daha müthiş: sayılar açısından azınlık çoğunluk başka bir şey, moral açısından çoğunluk başka bir şey. (...) Azınlıktaki elit bir grubun, memleketi modernleştirmek için 'şunları şunları yapmak lazım' diye iyi niyetle düşündüğü bir ülke. (...) 1960'tan sonra insanlar yavaş yavaş o kovuklarından çıkmaya başladı. Bu gerçekle yüzleşmek mecburiyetindeyiz. Kovuklarından çıkan insanların memleketinde ne yapılır? Onlarla nasıl baş edilir?

Bu ülkenin din ve kültürel değerlerini 'mahalli' olan, hayat tarzı ve dünya görüşü itibariyle bu değerlere bağlı olanları da 'kovuğuna çekilmiş' (inine de diyebilirdi) olarak tanımlayan Mardin, seçkinler zümresinin yapıp ettiklerini ise 'iyi niyetle girişilmiş modernleşme' projesi olarak 'milli olan' düzeyinde tanımlıyor.'

Bu liberal ittifakın çökmesi ile, her şeyin belirleyicisi olma ve her durumda haklı olmanın hazzının daha fazla sürdürülemez olduğu gerçeğinin dayanılmaz acısını çeken modernleşmeci aydınlarımızın olanca halkçı, solcu, muhalif duruşlarıyla resim vermelerine rağmen erken dönemlerde edindikleri zihinsel formatlarına geri döndükleri, Kemalist reflekslerinin kendini ele verdiği dönemdeyiz.

Bu noktada sorun; iktidarın uygulamalarının eleştirilemez, hatasız olduğu eleştirisinden çok; eleştirme biçimleri... Yoksa her eleştiriye cevap veren savunmacı anlayışın da iktidarı körleştirdiği ayrı bir gerçek.

Nasıl olup da halkçılıkla solculuğun, elitizmle muhalifliğin, yerlilik iddiasıyla Batıcılığın aynı anda aynı ilişkilerde buluşabildiği, Türkiye'nin aydın sorununun temel meselesidir. Mesela Pazar günkü yazısında Murat Belge'nin -dünya görüşü, siyasal tutumu açısından eleştirme hakkı saklı olmakla birlikte- Erdoğan'ı değerlendirirken siyasetine yaklaşım biçimi, kullandığı argümanlar çok manidar. AKP ve politikalarından hazzetmeyen bir aydının tek tek hükümet uygulamalarını eleştirme hakkından söz etmiyoruz. Sorun eleştirmenin kültürel ve zihinsel kodlarının ne şekilde tezahür ettiği ile alakalı. Belge şöyle diyor:

'Bilinçlenme düzeyinin dereceleri var. En büyük kalabalıkları, en az yontulmuş düzeyde buluyorsunuz. Modern dünya hâlâ 'kitle' ve 'nitelik' kavramları arasında köprü kurmanın yolunu bulamadı (belki de aramadı). Başbakan şimdi en yontulmamış kesime hitap ediyor, o kesimi ajite etmeye çalışıyor. Bu yöntemle o düzeyde yaratacağı kolektif enerjinin daha üst bilinçlilik düzeylerine varmış bireyleri de bağlayacağını, bu zorunlu ve zorlu varkalma savaşının neferleri haline getireceğini umuyor.' ("Başbakan'ın başlattığı 'varkalma savaşı'nda biz yokuz.", "Yontulmamış insanlara karşı kullandığınız ağızla bizi tavlayamazsınız." demek istiyorlar. "Doğruluş")

Bu toprağın değerlerini mahalli bulan, bu değerlere sahip çıkan çoğunluğu 'kovuğundan çıkan' yabanıl, medeniyetle tanıştırılması gereken mahluklar zümresine indirgeyen tüm bu oryantalist bakışla; modernleşme yönünde toplum mühendisliğini uygulama misyonunu yüklenen Batıcı azınlığa moral üstünlük veren bakış açısının 'Kabataş devri' modeli ile karşı karşıyayız.

'En yontulmamış kesim' söylemi, metaforu aşan bir anlam ifade ediyor. Cumhuriyet seçkinlerinin bir türlü adam edemediği, liberal-sol aydınların da bir türlü bilinçlendiremediği, antropolojik bir vakıaya indirgenen bir kitleye ders veriyor, 'Kabataş devri aydını'. Tepeden inmeci modernleşme projelerinin liberal özgürlükler adına buyurgan bir dile dönüşmesi, sadece karşı tarafın tek adam siyasetinin eleştirisine indirgenemeyecek bir zihinsel formata sahip. Bu formatın dışavurumu, karşı tarafın kendini kritik etme imkanını ortadan kaldırdığı gibi, eski korkularını ortaya çıkararak daha savunmacı, haklılaştırıcı bir tarza dönüştürebiliyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Akif Emre
25-02-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Batıcı sol-liberallerin halka yukardan bakışı
Online Kişi: 16
Bu Gün: 246 || Bu Ay: 6.263 || Toplam Ziyaretçi: 2.237.241 || Toplam Tıklanma: 52.311.931