ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER
Okunma Sayısı: 2444
Yazar: Enver Gülşen
Kürt Milliyetçisi Cihangir Solcusu Elit, Beyaz Türk 'Direnişi'

Bir Kemalist ile komünistin diyaloguna kulak misafiri oluyorum. Kemalist, komüniste “Abi, Koç, sonunda Tayyip’in ağzının payını vermiş!” diyor. Beriki “hangi konuda?” diye soruyor. Kemalist cevap veriyor: “Koç’un Hocafendi’yi ziyareti hakkında. ‘Ananas çok güzeldi’ demiş Koç.” Komünist olan cevap veriyor: “Tayyip’e mi bırakacaklar ülkeyi. Hem Koç, hem de Hocaefendi vatansever. Hem istese Koç, Tayyip’i hemen devirir. Fazla kızdırmasın Koç’u…”

Aynı sohbette komünist olan, Tayyip’in ülkeyi PKK’ya sattığından dem vurup, devletin nasıl olur da PKK ile görüşebildiğini büyük bir kızgınlıkla ifade ederek “hain bunlar hain” diye devam ediyor sözlerine…

Yukarıda aktardığım diyalog, aslında son aylarda birçok “büyük” gazetede ve televizyonlarda denk geldiğimiz konuşma ve olayların kısa bir özeti gibi… Ömürlerini Gülen Cemaatine sövmekle geçirmiş Kemalistlerin, F. Gülen’e hitap biçimlerinde geçirdikleri radikal değişimin anlamı ne? “Fettoş” diye dalga geçtikleri şahsın, Kemalistlerin dilinde birden “Hocaefendi’ye”, komünistlerin dilinde “Vatansever Hocaefendi’ye” terfi edivermesi bizlere ne söylemeli? Yıllarca ana eğilimi Gülen Cemaati ile kavga etmek, onların yaptığı her şeye küfür etmek olan Cumhuriyet, Hürriyet, Radikal, Sözcü vs. gibi gazetelerin, birden Gülen Cemaatinin büyük bir fanatiği hâline gelmelerini hangi sosyoloji, psikoloji açıklayabilir bize?

Peki, yıllarca sözünü ettiğimiz gazetelerle ve oralarda yazan gazetecilerle kavga etmiş cemaat medyasına ne demeli? Zaman, Bugün, Today’s Zaman, Taraf gibi gazetelerin İsrail / ABD sevgisini hep biliyorduk da, Doğan Grubu medyası ve Cumhuriyet gibi gazetelerle bu kadar sıkı fıkı oluvermesine nasıl anlam vermeliydik?

Bir fotoğraf karesi bütün bu olan biteni anlamlandırmak için bize çok yardımcı olacaktır. Gezi olayları sırasında başka yerlerde de yazıldığını gördüğümüz; ama ilk defa bu kadar net şekilde, “Gezi Direnişi ne demek?” sorusuna cevap bulabileceğimiz bir “anlam” ifade eden bir fotoğraf karesi bu! Böyle bir kareden bahsetmenin bile insanın yüzünü kızarttığını söylemeliyiz. Ancak, Gezi ve sonrasındaki 17 Aralık darbe girişimlerinin ardında yatan temel ilkesizliği kavrayabilmek için bu fotoğraf karesi üzerine konuşmamız şart.

Sözünü ettiğim fotoğraf karesinde, üstünde “Che” tişörtü olan bir genç, hemen arkasında duran başka bir gencin tuttuğu pankartı gösteriyor, yüzünde zafer gülüşü olan bir kumandan edasıyla… Che tişörtlü gencin hemen arkasındaki genç, gururla taşıyor elindeki pankartı. Belli ki “direnişlerinin” bayrağı mahiyetinde bir şey bu! Zaten öyle olmasaydı, Gezi’de hemen her yerde benzer pankartları görmezdik. Bu iki gencin hemen yanındaysa, en az onlar kadar gururlu, “ülkesini” kurtarmış ya da kurtarma yolunda olmanın gururuyla rahatlamış, gülümseyen bir genç kadın var. Taşıdıkları pankart, sözde üçüncü köprüyü protesto etme niyetiyle açılmış.

Başbakan’ın eşine olabilecek en ağır küfrün edildiği o pankartın benzerlerine Gezi olaylarında çokça denk gelmiştik. “Che” tişörtüyle gençlerin ve sorsanız, muhtemelen kendisini “ilerici kadın” hatta “feminist” olarak tanımlaması muhtemel bir genç kadının açtıkları bu pankart, Gezi’ye dair bütün kodları ifşa eder mahiyette. Yazının en başında aktardığım diyalog, tam da bu engin ilkesizliğin dışavurumu zaten. Che tişörtü açarak, ABD / İsrail / Batı destekli, Koç / Tusiad sponsorlu bir darbe girişimine piyon olmak bir yana, Başbakan’a olabilecek en aşağılık yöntemle vurmaya kalkmak! Aynı insanların Başbakan’ın vefat etmiş annesine bile sövdüklerine defalarca şahit olduğumuz için, belki olan biten bizi şaşırtmayacak; ama manzaranın dünyanın en içi boş trajedisini ifşa ettiğini ifade etmemiz gerekiyor.

Gezi’deki ortaklık, kendilerini “anti-kapitalist Müslümanlar” diye tanıtan, ama kapitalizmin tam da göbeğindekilere hizmet ettiğini göremeyecek kadar körleşmiş olan kimi “Müslüman” grupları ve 28 Şubat’ta bizatihi benzer darbe girişimlerine muhatap olmuş M. Bekâroğlu gibi siyasetçileri bağrında bir kamuflaj unsuru olarak içeriyordu. Aynen, Emine Erdoğan’a küfrederken feminist, komünist olarak “gülümseyebilen” hazcı içi boş geziciliğin global kapitalizmin kamuflajı olması gibi…

Bugün “paralel yapısı” ifşa olan Cemaat, Gezi’de arka planda işi yürüten unsurlardan birisi olarak, ama önde işe çok fazla girmiyormuş gibi görünen bir tavır izliyordu. Gerçi gören gözler için, Zaman, Bugün, Today’s Zaman’daki cemaat kalemşorları, cemaatin Gezi’nin tam neresinde olduğunu ifşa ediyordu; ama henüz F. Gülen bedduasını sunmamıştı kamuoyuna… 17 Aralık darbe girişimi, Gezi’deki “utangaç desteğin” asıl mahiyetini kavramamıza da sebep oldu. Belli olmuştu ki, Gezi ve 17 Aralık darbe girişimleri aynı rahimden çıkmıştı. Aynı rahimden çıkmış olan tavır ve “siyasetlerin” aynı cephede yer al(dırıl)maya başlaması, ancak bu rahim ortaklığı ile açıklanabilir. Aynı grupların Mısır darbesine ve Suriye’deki katliamlara karşı tavırlarına yeniden bakmak, olan bitenin net manzarasını veriyor hepimize.

Şimdi açık söyleyelim; sadece Türkiye değil, tüm İslam âlemi, belki de son yüzyılın en büyük saldırısı ile karşı karşıyadır. Global neo-liberalizmin Che, Bakunin tişörtlü azgınlar tarafından “korunduğu”, Badiou gibi “anarşist teorisyenlerin” neo-liberal hazcılığın reklamcılığına / teorisyenliğine soyundurulduğu “V for Vendetta” çağıdır bu çağ. Üstelik yıllarca İslam için çalıştığını zannettiğimiz cemaat ve aktörlerin, bizatihi İslam âleminin çökertilmesinin aracı hâline dönüştürüldüğü bir çağ… Gezi ve 17 Aralık darbe girişimleri, neo-liberal diktanın, tüm dünyayı, ama özellikle “kendini” hatırlamaya ve Türkiye ile birlikte dünyaya kendi sözünü söylemeye başlayan İslam dünyasını, yeniden ele geçirme niyetlerinin bir aşamasıdır.

Çağımız soysuzluk çağı… Çağımız ilkesizlik çağı… Bu yüzden, Che tişörtü taşıyanların, feminist geçinenlerin söz konusu olan “öteki kadınlar” olunca dünyanın en vahşi insanları hâline gelmesi şaşırtmasın bizi. Kabataş olmadı diye bağıranların, Kabataş’ın yüz katını her gün gazete ve televizyonlarında yaptıklarını bile fark edememeleri, bu içi boş yüzeysellik ile ilgilidir. İçi boşluk, ilkesiz bir yüzeysellik, ahlâksız bir hazcılık, bizlere Hollywood aracılığıyla “V for Vendetta direnişi” olarak satıldı son yıllarda. Her şeyi satılık hâle getiren, pazarlanmayan hiçbir şey bırakmayan neo-liberal Batı, son yıllarda Batı dışı ülkelere hazcı, uçucu, yüzeysel bir anarşizmi pazarlıyor. Neo-liberalizme hizmet eden bir anarşizmi… Bu anarşizmin tutması, ancak bütün unsurların altındaki zeminin çekilmesi, altlarının ve ilkelerinin boşaltılması ile mümkün olabilirdi. Bir Müslümandan başörtüsü düşmanı, bir feministten kadın düşmanı, bir sosyalistten sermaye tapıcı, Che hayranı bir gençten bir vahşi yaratmak, ancak bu içi boş ilkesizliğin pazarlanması ile mümkün olabilirdi. Komünizmi, Koç’un getireceğine iman etmiş, devletin, yüz yıldır hepimizin canını yakmış bir meselede, barış için görüşmeler yapmasını hainlik olarak İsrail’e /Avrupa’ya / ABD’ye pazarlayan yüzeysel solcular dünyası bu dünya. Cihangir beyaz Türklerinin, solculuğu bir tür elitizm pazarlaması olarak kullandığı bir dünya… İki senedir Güneydoğudan tek bir ölüm haberi gelmemesi karşısında sinirden kuduran, aynı Gezi’de olduğu gibi, Kürt meselesinde de “ölümler olsa, çok ölen olsa da biz de bu ölümlerden beslensek, ‘solculuğumuzu’ satsak” diyen “Cannibalist” tuzu kuru Cihangir solcularının dünyası…

Bu soysuzlukta, dün birisine küfredenin, bugün aynı insana “Muhterem Hocaefendi” diye hitap edebilmesi şaşırtmamalı bizleri… Dün “AKP yanlısı basında” köşe yazarken tek bilgisi, ilgisi ve birikimi CHP ve KK ile uğraşmak olan birisinin, 17 Aralık sonrası oradan istifa eder etmez paralel medyaya geçip, bu defa CHP ve Cemaati savunup, AKP’ye vurmaya başlaması da şaşırtmasın bizleri. Zira ilkesizlik, eğer hakîkî bir medeniyet duruşumuz olmazsa, bizim neo-liberal soysuzluktan devraldığımız birinci unsur olacaktır.

Gezi ve 17 Aralık darbe girişimleri, Mısır, Filistin, Suriye, Arakan’da Müslümanların ve dünyanın tüm mazlumlarının başına gelenlerle beraber bir medeniyet perspektifi içinde anlamlandırılabilir ancak. Eğer zeminimizi sağlam kuramaz, ahlâk ve ilkelerimizi belirleyemezsek, bugün ister Gezici / Cemaatçi basında olsun, isterse de “Müslüman” basında, ilkesizlik, ikiyüzlülük temel karakterimiz olacaktır. Başımıza çoktan gelmiş olan ve çok çabuk kurtulmamız gereken en temel problemimiz budur!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Enver Gülşen
07-03-14
E mail: timeturk.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Kürt Milliyetçisi Cihangir Solcusu Elit, Beyaz Türk 'Direnişi'
Online Kişi: 20
Bu Gün: 481 || Bu Ay: 6.498 || Toplam Ziyaretçi: 2.237.718 || Toplam Tıklanma: 52.317.290