ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1660
Yazar: İsmail Kılıçarslan
KESE

KESEAhmet gitti. Öyle birdenbire... ‘Başvurumu kabul ettiler Ayşen. Yurtdışına gidiyorum okumaya’ dedi. ‘Yolculuk iki gün sonra’ dedi.

Yutkundu Ayşen. Oldum olası öyleydi zaten. Kocaman bir yutkunma olarak büyümüştü dünyaya. Babasını mezara koyduklarında başlamıştı yutkunması. ‘Demek bundan sonra böyle. Demek bundan sonra bir anam var dünyada’ demişti.

İşte bir de Ahmet oldu sonradan. Kasabada kapı bir komşuları Fatma ablanın oğlu yani. Fatma abla aynı zamanda annesinin teyze kızıydı. Hele babasının ölümünden sonra daha bir yakınlaşmışlar, neredeyse tek bir aile gibi olmuşlardı. Fatma ablası Ayşen’in turuncuya çalan kıvırcık saçlarını ‘seni bu kapıdan ben gelin çıkaracağım’ diye okşardı.

Ayşen Ahmet’i çok sevdi. Akıllar erip de sabah kasabanın lisesine birlikte yürümeye başladıklarında Ayşen’in sevgisi ağır ağır, demini ala ala aşka dönüştü. Ahmet yol sıra gidip çay sıra gelirlerken mutlaka bir kulp takacağını bile bile lisedeki bazı kızlar hakkındaki fikirlerini sorardı Ayşen’e. ‘Esra güzel kız di mi?’ diye soruverirdi mesela. Ayşen de gözünü yumar ağzını açardı: ‘Pörtlek gözlü, çırpı bacaklı, eremeyesicenin fitnecisi... Beğene beğene onu mu beğendin Ahmet? Beşe kadar saymayı bilmez yazının gidisini mi yani?’

Ahmet’in gideceği gün kasabanın meşhur ipek kumaşlarından bir kese dikti Ayşen. İçini dışını menekşeyle ovaladı. ‘Paranı pulunu koyarsın belki’ dedi keseyi verirken. ‘Bana ne parandan pulundan. Sana bu keseyi beni asla unutma diye veriyorum. Ben sana dut gibi aşığım Ahmet’ diyemedi. Yutkundu yine. Ama Ahmet’in ‘eline sağlık Ayşen, çok güzel olmuş’ demesini bir delil saydı.

Yine de o gece, Ahmet’in kasabadaki son gecesi yani, anası duymasın diye başını yastığa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladı.

Aradan iki yıl geçti.

Bu iki yıl içinde Ahmet sadece bir kez geldi kasabaya. Yedi sekiz gün kaldı. Pek bir şey konuşamadı Ayşen o hengamede.

O gün ikindiden sonra Fatma ablası geldi telaşla. ‘Aman ki ben öldüm. Bizim oğlan orada evlenmiş kıııız’ diyerek ulumayla karışık ağlama tutturdu. ‘Hele sakin, kolonya getir Ayşen, az bir soluklan’ fasıllarından sonra anlaşıldı mesele. Ahmet, Solovenya mı, Sıloklava mı bir ülkeden bir kızla evlenmiş. Anasını da ‘ben evlendim’ diye aramış.

‘Ah Ayşen kız, ah kızım gördün mü başımıza geleni’ diye ağladı Fatma abla ama ne çare? ‘Öyle mi olurdu, böyle mi olurdu’ derken mesele şuraya bağlandı. Ahmet’e nişanlanmış diyecekler, bu yaz kasabada bir düğün yapacaklardı.

Uzatmayalım. Kasabadaki düğün salonuyla gün kesildi. Kaç kişilik düğün yemeğinin lazım olacağı hesaplandı. Kızın hiç çeyizinin olmayacağı tahmin edildi. Soruldu, teyit edildi. Ayşen’le anasının kız tarafı olması kararlaştırıldı. Harıl harıl çevreler, havlu kenarları, oyalar, masa takımları hazır edildi. Mor sümbüllü bir oyası vardı Ayşen’in. Yutkuna yutkuna onu sarı bir yazmaya dikti.

Ahmet yanında karısı Anna’yla, tabii kasabalıya nişanlısı dendi, çıkageldi düğünden üç gün önce. Kasabanın terzisi İclal abla ‘anam kıııız, bu kadar sade gelinlik mi olur? Allah itmeye kefen ister gibi’ diye diye iki gecede yetiştirdi gelinliği. Anna, usulüne uygun olarak kaynana evinde çeyiz açtı. Yemenileri, mendilleri, havluları ‘veri nays, veri bitifıl’ diye diye gösterdi.

Düğün günü gelinliğinin boynuna o sarı yazmayı astı Anna. Ayşen Anna’ya baktı, baktı, baktı. Varıp gidip Ahmet’e ‘bu sobe suratlıyı, bu kakıncı, bu benzi solgunu mu buldun?’ demek istedi. Bulamadı bir kusur. Hatta yakıştırdı ikisini birbirine.

Düğün şenlikli geçti. Yemekler yendi, oyunlar oynandı. İş takı kısmına gelince Fatma ablası geldi Ayşen’in yanına. Sarı bir kese uzattı. ‘Ayşen kızım, kız tarafı siz oldunuz, kalk ki takıda yanında dur Anna’nın’ dedi. Yutkundu Ayşen. ‘Tabii ablam’ dedi ayağa kalkarken. Gidip Anna’yla Ahmet’in yanına dineldi.

Dayanıklı kızdı Ayşen. Yüzündeki bulutları kimse fark etmedi.  

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İsmail Kılıçarslan
06-08-17
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KESE
Online Kişi: 15
Bu Gün: 230 || Bu Ay: 7.741 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.122 || Toplam Tıklanma: 52.350.839