Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 1096 |
Hoşgeldin hırsız!
Esasen vakayı adiyeden sayılan “hırsızlık” basit bir illegal eylem olmanın ötesinde birçok bakımdan anlam kayması yaşamış, hem gerçek tarifinin altında görünmeyen derinliği yok sayılmış ve hem anlam kaymasıyla neredeyse meşrulaştığı noktadaki görüntüsünün sakilliği- eğretiliği aslında bu vahim işe nasıl bakılması gerektiğini perdelemiştir.
Çoktandır günümüz hırsızlarına göre namus abidesi sayılabilecek eski hırsızların -hani yakalanınca boynunu eğip ve sonra karakolda süt dökmüş kedi gibi utancını gizlemeye çalışan- hasbiliği, hasretini çektiğimiz bir fazilet olarak tavan arasında unutulmuş hatıra gibiydi.
Nihayet bugün bir haberde, aradığımız özlediğimiz hırsız modelinin tekrar hayat bulduğuna şahit olunca gelecek adına ümitlendim.
Bir işyerini soymaya çalışan hırsız kurcaladığı dolapta Kur’an-ı Kerim’e rastlayınca alıp öpüyor, başına koyuyor ve yüksekçe bir yere kaldırıp işine devam ediyor.
İşte bu “imanlı hırsız” sıfatına layık arkadaş, “çalma” eyleminin bugün geldiği noktayı anlamamız ve hem milleti ve hem devleti nasıl tehdit ettiği gerçeğini görebilmemiz ve manzarayı tarif edebilmemiz açısından büyük bir fırsat sunuyor.
Çünkü, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” klişesinin algımızda ve vicdanımızda oluşturduğu katılık ile “Yüzde 10 komisyon normaldir” hükmüne varacak kadar pisliğe bulaşmışlığımız hemen ve acilen ameliyata alınması gereken bir ur olarak arz-ı endam ediyor. Kaldı ki yüzde 10 sadece lafta kaldı, bu oran hak sahibinin eline tutuşturulan sadaka haline geldi. Komisyon 90’ı buldu.
Hırsız dediğin karanlığı tercih eder, giyimine dikkat etmez, yaptığı işin adiliğine ve aşağılık oluşuna uygun bir hal ve hareketle yaşar/ mümkün mertebe bu görüntüsüyle halkın arasına karışmaz, dolayısıyla onu göremez ve bilemeyiz, ta ki yakalanıp kuyruğunu kıstırana kadar.
Bu haliyle de açtığı yara, çaldığı ile sınırlı olup telafisi mümkün bir zarardan ibarettir.
Masallardaki canavar imgesi gibi, klasik hırsız, söylemlerimizde kabul görmeyen, çekinilen, dışlanan özellikler taşıdığından, yayılma riski taşımıyordu.
Fakat hırsızlıkta, maymuncuk yerine, kravat, titr, itibar kullanılmaya başlanınca ve bu iş toplumun maddeten legal ve saygın olarak tanımladığı alçakların elinde heba olunca, bir nevi kaybolan geleneksel sanatlar durumuna düştü.
Bu yeni model saygın- itibarlı hırsızların elinde “çalma” eylemi, sahte bir legaliteye büründü ve zarar sadece çalınan malın değerinin ötesinde, topluma sirayeti ve özenilecek iş halini almasıyla, ahlakı ruhsuz ve duvar klişesi sözlerden ibaret duruma getirerek telafisiz bir kayba yol açtı.
“Büyüyünce ne olmak istiyorsun evladım?” sorusunun karşılığında verilen cevapların neredeyse tamamında “hırsızlık” bulaşıklığı bulunuyor.
Ve yeni model saygın- itibarlı hırsızlar toplumun bütün organlarını kanser gibi sararken, bu faciayı görmüyor, çaldıklarının milyonda biriyle cami, okul, çeşme yaptırdıkları için minnettar kalıyoruz.
Çoktandır kadınlar eşlerinden/ çocuklarından “helal para” yerine, “bizim neyimiz eksik” şikayetiyle “çok para” istediğinden, hırsızlık utanılacak, saklanacak, basit ve adi bir iş olmak yerine, herkesin yarıştığı, çok çalanın çok alkışlandığı bir eyleme dönüşüyor.
Nesli tükenmişken, birdenbire içimi ferahlatan o numune hırsızın Kur’an-ı Kerim’e muhabbeti ve saygısıyla ortaya çıkışı, topluma yeniden kazandırılabilir ihtimalli hırsızlığın geri geldiğine işaret ediyor.
İçim ferahlıyor çünkü, çaldığının milyonda biriyle hayır-hasenat yaparak minnettar bırakan kibir abidesi sözde hayırsever hırsızların hiçbir “kutsal”ı yok paradan başka…
İçinde utanma duygusu olan ve “kutsal”a saygı ve muhabbetini henüz yitirmemiş klasik “hırsız”ları büyük nimet bilmeli, onları “aşı” niyetiyle, toplumun vücudunu kanser gibi kemiren yeni model- itibarlı çürümüşlüğe enjekte etmeliyiz.
Yazar: Murat Başaran |
16-06-18 |
||
E mail: medyamit.com | Tweet | ||