ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 302
Yazar: İsmail Aydoğan
YENİ DÜNYA DÜZENİNDE EĞİTİM

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE EĞİTİMKuşkusuz 19. asrın başından beri dünyayı şekillendiren, düşünceler üreten, ürettiği düşüncelerle toplumları etkileyen bölge Avrupa’dır. Avrupa merkezli bir hayatın öne çıkarıldığı bu üç asırda hemen her birey şöyle ya da böyle bu merkezin düşüncelerinden etkilendiği gibi ürettiklerini de bir şekilde kullanmıştır / kullanmaktadır. Egemen olmak böyle bir şeydir, her zaman taklit edilir. Bir zamanlar Osmanlı da dünyanın hemen her bölgesindeki devletleri, toplumları ve insanları etkiliyordu. İstanbul’a gelen bir yabancı Osmanlı’nın ya giyiminden ya yediğinden ya konuştuğundan ya yaşadığından etkileniyor, bunları ülkelerinde kullanıyorlardı. Muhtemeldir ki memleketine gittiğinde ailesi onu Osmanlılıkla /Türklükle/Müslümanlıkla suçluyor, bize benzememelerini söylüyordu.

Osmanlıdan sonra dünyaya hâkim olan Avrupa milleti ve bu milletin cins kafaları sömürgecilik, işgal ve kısmen de icatlarla büyümenin yolunu oluşturdular ve bambaşka bir paradigmayla insanlığın karşısına çıktılar. O zamana kadar hemen her yerde toplumsal iklimi din yani kültür belirliyorken; Avrupalılarla birlikte din dışı bir kültür olan sekülerizm belirlemiştir. Bu seküler devrimle ortaya çıkan kapitalizm, toplumları ve insanları etkiledi. Toplumlar, sosyoloji biliminin “icat edilmesiyle” bu yeni duruma uygun hale getirildi. Yani seküler hale. Bu yeni topluma modern (seküler) toplum dendi. Aynı yüzyılın ortalarından sonra “icat edilen” psikolojiyle de bu modern topluma uygun insan yetiştirmek hedeflendi. Bu yetiştirme işini de okul yapacaktı. Bundan böyle eğitim okullaştı, yani sınırları belirginleşti, aynı zamanda ticari bir meta ve sömürgeleştirme aracı haline geldi. Artık bu eğitimden insan değil iş gücü yetişiyordu.

19.yüzyıl, baştan sona, kapitalizmin ve modernizmin kurulması ve yerleşmesi yüzyılıdır. Ardından gelen 20.yüzyıl ise büyüyen kapitalizmin ve modernizmin genişlemesi asrıdır. Bu genişleme arzusu nedeniyle Avrupa “dünyanın paylaşımı” için iki savaş yaptı. Ayrıca uzaklara kurduğu yedek güç Amerika’yla genişlemenin çapını daha da büyüttü. Her ne kadar kendi içlerinde çetin savaşlar yapmış olsalar da beraberce sömürmenin faydalarının hayli fazla olması, iç savaşların kısa süreli olmasına neden oldu. Bu iç savaşlar sonrası oluşan uzlaşı, kapitalizmi liberalizme, modernizimi post modernizme evirmiştir. Böylece demokrasi daha fazla dillendirilecek, kapitalizmin, liberalizmin, modernizmin ve postmodernizmin ana taşıyıcısı haline gelecektir. Bu anlamda 20. yüzyıl bir demokrasi yüzyılıdır. Yani Avrupa’nın tekniğinin ve kültürünün dünyanın en ücra noktasına kadar taşınması yüzyılıdır. Demokrasi, bundan böyle, Avrupa’nın maddi-manevi kültürünün ilgili ülkedeki bekçisidir. Demokrasinin taşıyıcısı ise eğitim sistemleri olacaktır. Böylelikle demokrasinin girmediği hiçbir alan olmayacaktır: Demokratik eğitim, demokratik insan, demokratik yönetim, demokratik örgüt, demokratik toplantı…

Demokrasiyle dünyaya taşınan, toplumlara ve insanlara sinen Avrupa’nın seküler paradigmasının yeni bir devrime ihtiyaç duyduğu, 21.yüzyılın bu ilk çeyreğinde yaşanılan sancının, Avrupa’nın yeni bir dünya düzeni kurma sancısı olduğu belirtiliyor. Artık Avrupa ölçeğinde değil, (dünya Avrupalı olduğundan) dünya ölçeğinde bir devrim yapılması gerektiği, eğitimin de kurulacak yeni dünya düzenine göre şekil alması yani evrensel insan yetiştirmesi gerektiği belirtiliyor. Bütün çabalar artık bu yönde. Eğitim 18.yüzyıla kadar bireyi eğitmeye, 19. yüzyılda işgücüyü yetiştirmeye, 20. yüzyılda ise kültürü taşımaya odaklandı. Peki, 21.yüzyılda eğitimin işlevi ne olacaktır?

Öyle görünüyor ki 21. yüzyılda eğitimin ilk görevi yeni dünyayı kurmak değil, eski dünyayı yıkmak olacak. Bir başka deyişle devletleri, toplumları ve bireyleri sekülerizmin kimliksizliğinden kurtarmak, eğitimin ilk işi olacak. Artık dinden, kültürden, milli olandan uzak insanın/toplumun/devletin miadı doldu. İnsanlar soft bir ruh haline bürünecektir. Bu, dünün psikolojisi ve sosyolojisi eliyle değil, büyük olasılıkla dinlerin revize edilmesiyle yapılacaktır. Böylelikle mesela “şeriatçı bir gay” yahut “namazını kaçırmayan bir konsomatris / barmen” kavramları hayatımıza yabancı gelmeyecektir. Tıpkı eskinin “İslam sosyalizmi / İslamcı sosyalist”, günümüzün “İslam demokrasisi /demokrat Müslüman” kavramlarının hayatımıza yabancı gelmemesi gibi.

Sekülerizmin katı halini böylece ortadan kaldırdıktan sonra eğitimin ikinci işlevi, yeni dünya düzenine uygun bir yapıya bürünmektir. Bu yapıdaki eğitim herkesin okula gittiği bir ortam olmayacak, bazı insanların ihtiyaç hissettiği bir alan haline gelecektir. Okulun şimdilerde yaptığı görevleri yerine getirecek olan ise teknolojik gelişmeler olacaktır. Bu da esasında devrimdir. Okula gitmenin ayıp olmadığı bir iklim yaratmak, (günümüzdeki gibi) okula gitmemenin ayıp olduğu bir iklim yaratmaktan daha kolay olduğundan bu devrim daha kolay olacaktır.

Bu tahminler batı merkezli bir bakış açısıyla yeni dünya düzenindeki eğitimle ilgilidir. İşin bir de batı dışı tarafı var. Yani hakikat tarafı. Buna göre merhum Nurettin Topçu’nun dediği gibi “davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk’a uydurmak” olmalıdır. Hak’tan türeyen hakikat bize yeni veya eski dünya düzeni diye bir düzenin olmadığını söyler. Kötü insanların kurduğu kötü düzenlerle iyi insanların kurduğu iyi düzenlerin hep var olduğunu ve bundan sonra olacak olanında yine bu düzenler olduğunu söyler. Güzel insanların güzel atlara binerek güzel yerlere gitmediğini de söyler.

Evet, taş devri taşlar bittiği için bitmediği gibi, güzel hayat da güzellikler bittiği için ortadan kalkmış değil. Bir başka deyişle insanın insan kaldığı her durumda güzelliğin (kültürün ve ahlakın) değeri ortadan kalkmayacaktır. Bâki olan güzelliktir (kültür ve ahlaktır). Güzellik hakikattendir. İşte hakikati merkeze koyan bu eğitimi inşa etmeye niyetlenmek gerek. Ama önce niyetlerimizi hakikatlerimizden beslemek gerek. Ameller niyetlere göredir çünkü. Gerisi lafügüzaftır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İsmail Aydoğan
12-07-22
E mail: maarifinsesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YENİ DÜNYA DÜZENİNDE EĞİTİM
Online Kişi: 14
Bu Gün: 265 || Bu Ay: 9.522 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.300 || Toplam Tıklanma: 52.165.727