ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2524
Yazar: C. Yakup Şimşek
TDK'NİN ŞATOSU, VİLLASI

“Saray” ımız “Palas” a Değmez mi?

Güncel Türkçe Sözlük “palas” kelimesinin Fransızca olduğu kaydını düşmüş ve manasının da “Lüks otel veya gösterişli yapı” olduğunu belirtmiştir. Bizim “saray” ımızın Batı’daki karşılığı, dilimizde “palas” şeklinde kullanılan kelimedir. Mesela "Topkapi Palace" sözü Topkapı Sarayı’mızın İngilizce ismidir. “Palas” kelimesi küçük farklarla nerdeyse bütün Avrupa dillerinde mevcut: İng. palace / Fr. palais / Alm. palast / İsp. palacio / Por. palácio / İt. palazzo / Yun. paláti...

(Sevan Nişanyan’a göre İstanbul'daki “Balat” semtinin adı da “paláti” kelimesinden gelmektedir.)

Yaklaşık yedi - sekiz asır önce Farsçadan Türkçeye geçmiş olan “saray” kelimesi her nasılsa TDK’nin katliam listesine girmemiş. Niçin acaba? Muhtemelen TDK işgüzarları “saray” a bedel bir kelime bulamamıştır da ondan…

“Palas” ın Türkçedeki yaşı ise yüze çıkmaz. Şimdi merak ediyoruz: TDK “palas” ın yerine kelime yaptı mı? Hayır… Hiç olmazsa “palas” ın karşısına “saray” ı çıkardı mı? Hayır… Güncel Türkçe Sözlük’ün “palas” için verdiği “gösterişli yapı” manası "saray" a tekabül ettiğine göre "palas" neden "saray" ile karşılanmamış?

Dikkat çeken bir şey daha var: Bu “palas” sözü ne Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda yabancı sayılmış ne Özleştirme Kılavuzu’nda ne de Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu’nda…  TDK kurulduğundan beri “palas” kelimesini Türkçeden atmak için hiç teşebbüs etmemiş.

Teşebbüs etmesini istemezdik ama beklerdik. Çünkü aynı TDK, Avrupalı “palas” ın Doğu’daki benzerlerinden bir kısmını yıkmaya çalıştı.

Bunlardan biri "malikâne" dir.

“Malikâne” yi Niye Yıkmak İstediler?

TDK’miz, Farsça - Arapça asıllı bir isim olup “geniş bir alana kurulmuş, büyük ve gösterişli ev” manasına gelen “malikâne” yi ortadan kaldırıp yerine 1935’te “yetil” diye bir sözü, daha sonraki devrelerde “yurtluk” kelimesini koymak istemiştir.

Hâlbuki “malikâne” yi herkes seviyordu. Hele şairler… Yahya Kemal, öldükten sonra ikinci bir hayata gelmek için ahiretten bir gün dönüş imkânı olsa, her ruh kâinata açılıp semada keyfince bir mesken bulsa, talihi kendisine dönüp nazikçe “Sana malikâne olarak bir yıldız vereyim.” şeklinde iltifat etse dahi ona “bîgâne” kalacağını; hiçbir yıldızın İstanbul kadar revnaklı olamayacağını ve ruhunun yalnızca İstanbul’a dönmek istediğini şu mısralarla anlatıyordu:

Gelmek'çün ikinci bir hayâta,
Bir gün dönüş olsa âhiretten;
Her rûh açılıp da kâinâta,
Keyfince semâda bulsa mesken;
Tâlih bana dönse, nâzikâne;
Bir yıldızı verse mâlikâne;
Bîgâne kalır o iltifâta,
İstanbul’a dönmek isterim ben.

Faruk Nafiz
ise hasretinden ağladığı sevgilisine şöyle seslenmişti:

Mâlikânende bir çocuk sesi var,
Ki bugün dinledik karanlıkta;
Acı bir gölge sardı benzimizi
Seni göz yaşlarıyla andık da…


TDK Avrupa’nın Villasını ve Şatosunu Sevmiş

Avrupa’nın “palas” ını seven TDK’miz Fransızcanın “şato” (< château) sundan, İtalyancanın “villa” sından da hoşlanmış; Fransız’ın “apartman” (< appartement) ını bile beğenmiş... (“Gönül bu…” diyeceksiniz; “… şatoya da konar, apartmana da..." Doğru söylersiniz ağalar… Ama benim anlamadığım bir şey var: TDK’nin apartmansever gönlü benim “mesken” imi niye beğenmedi de yıkarak “konut” yaptı?.. Deyiverin hele…)

TDK, benimseyip sevdiği şatoya, villaya lügatlerinde de ihtimam göstermiştir herhâlde, diye düşünüyordum ki neler göreyim!..

Âh, âh!.. (Bu “âh” ları öyle bir feryatla çektim ki TDK’nin ikazını duyamadım, yazarken de Kılavuza uyamadım.) TDK'nin şato ve villasını görmez olaydım keşke!.. TDK’mize bu yapılır mı ülen?.. Şatosever, villasever ağamıza layık gördüğünüz şato resmen yıkılıyor, villanın her tarafı dökülüyor!.. Güncel Türkçe Sözlük ve bilhassa Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü (Bu ikincisi, TDK sahasında “En Çok Pot Kıran Lügat Yarışması” birincisi.) “şato” ve “villa” yı nerdeyse hâk ile yeksan etmiş.

İşte o şatonun, o villanın perişanlığı:

TDK’nin Yıkılan Şatosu Dökülen Villası

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’undan iktibas edilen cümle:

“İngiliz mecmualarında resimlerini seyrettiği şatolar on sekizinci asır kökleri gibi bolluk ve lüks içinde değildi.”

İmla Hatası ve İfade Kusuru: Yanlış yazılan ve cümledeki manayı bozan bir kelime: kök. Doğrusu “köşk” olmalı…

***
Ruşen Eşref Ünaydın
’ın Diyorlar kisinden nakledilen bir cümle:

“Kurûn-ı vustâ asilzadesi şatolarını andıracak derecede haşmetli bir şey.”

İmla Hatası (I): TDK’mizin lügatlerinde “Kurûn-ı vustâ” diye bir terkip yok. Hatta “kurûn” veya “kurun” da yok, "vustâ” yahut “vusta” kelimeleri de… Dolayısıyla bu sözün nasıl yazılacağı ancak kıyas yoluyla belirtilebilir. TDK’nin bugünkü imla anlayışına göre “Kurûn-ı vustâ” sözünde düzeltme işaretleri olmayacak; ayrıca böylesi terkipler tek bir kelimeymiş gibi yazılacaktır: Kurunuvusta.

Düzeltme (^) işaretini kendi kıstaslarına göre lüzumlu yerlerde bazen kullanmayan TDK’miz bazen de – yukarıdaki kelimede olduğu gibi – lüzumsuz, hatta yanlış yerlerde kullanıyor.

İmla Hatası (II): Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Ruşen Eşref Ünaydın’ın yukarıdaki cümlesini iktibas ettiği eserin adını “Diyorlar Kişeklinde yazmış. Bağlama edatı olan “ki” TDK’nin Yazım Kılavuzuna göre daima küçük harfle başlatılır. Hatta Yazım Kılavuzundaki örnek cümlelerden birinde Ruşen Eşref Ünaydın’ın o eserinin adı “Diyorlar Ki" değil “Diyorlar ki" şeklinde yazılmıştır:

“Ruşen Eşref Ünaydın'ın ‘ Diyorlar ki’ adlı eseri ne güzeldir!”

***
Orhan Pamuk
’un Beyaz Kale’sindeki bir cümle:

“… çocukluğumda babamın elinde gördüğüm kötü bir ressamın yaptığı Avrupa haritasında, geyikler ve gotik şato resimleriyle süslenmiş Karpatların eteklerindeydik.”

Noktalama Hatası (I): Bu cümlede art arda sıralanmış sıfatlardan ilki olan “gördüğüm” kelimesinden sonra virgül (,) konmalıydı.

***
Attila İlhan
’ın Aydınlar Savaşında geçen bir cümle:

“Avrupalı yoksul kont ya da düklerden, eski şatolarını satıp alıp, taş taş Amerika’ya taşıyarak…”

İmla Hatası ve İfade Kusuru: Yanlış yazılan ve bu sebepten cümlede manayı bozan bir kelime: satıp. Doğrusu “satın” olmalı…

Noktalama Hatası: TDK bir yandan Yazım Kılavuzu’nda Metin içinde zarf - fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz.” diyor, bir yandan da kendisi – yukarıdaki cümlede olduğu gibi – bu dediğine uymuyor: Nitekim bu cümlede geçen “alıp” kelimesi bir zarf - fiil eki (- ıp) ile teşkil edilmiş fakat kendisinden sonra virgül konmuştur.

Virgül (,) işaretini lüzumlu yerlerde bazen kullanmayan TDK’miz bazen de – yukarıdaki cümlede olduğu gibi – lüzumsuz, hatta yanlış yerlerde kullanıyor.

***
Necip Fazıl Kısakürek
’in Sultan Vahidüddin’inden nakledilmiş bir cümle:

“Ondan meşhur (Krup) fabrikası sahibinin, muhteşem fabrikalar civarındaki şatosuna davet edildik.”

İmla Hatası: TDK’nin Yazım Kılavuzuna göre yukarıdaki cümlede parantez işareti kullanmak yersiz… Çünkü Kılavuzda böyle bir madde yok.

***
Ahmet Midhat Efendi
’nin Haydut Montari adlı eserinden alınan bir örnek:

Giorgino'nun konaklarında, villalarında, şatolarında ikamete başlayacağından, nafile bir hane iştirası ve mefruşat tedariki ile paradan çıkmak istemiyordu.”

Noktalama Hatası: TDK’nin kendi koyduğu kaidelere uymadığını gösteren yüzlerce örnekten biri daha: “Metin içinde zarf - fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz.” diyen TDK’miz yukarıdaki cümlede “başlayacağından” kelimesinden sonra virgül (,) koymamalıydı. Çünkü o kelime bir zarf - fiil eki (- acağından) ile teşkil edilmiştir.

***
Peyami Safa
’nın Sosyalizm - Marksizm - Komünizm ismindeki kitabından bir cümle:

“... villalarda yaşayan lüks otomobillere binen bir sınıf oluşmuş.”

Noktalama Hatası (I): Bu cümlede art arda sıralanmış sıfatlardan ilki olan “yaşayan” kelimesinden sonra virgül (,) konmalıydı.

Noktalama Hatası (II): Peyami Safa’nın bu sözü yaklaşık on satırlık, uzun bir cümledir. Elbette tamamını nakletmek şart değil. Nitekim TDK bu uzun cümleden kendisine lazım olan parçayı almıştır. Cümle başında atladığı kısmı üç nokta (…) işaretiyle belirtmiş fakat sonunda almadığı kısım için bu işareti kullanmamıştır.

İktibas Hataları : TDK o cümleden aktardığı kısmı değiştirmiştir. Peyami Safa’nın yukarıdaki cümlesi, 1955 yılında Milliyet gazetesinde çıkan “Garip Bir İdare Şekli” başlıklı yazısında geçmekte olup Sosyalizm – Marksizm – Komünizm isimli eserinden eksik ve yanlış aktarılmıştır:

A) Cümlenin aslında “... villalarda yaşayan” ile “lüks otomobillere binen” cümlecikleri arasında “ve” vardır.

B) TDK sekiz kelimelik iktibas cümlesinde iki kelimeyi değiştirmiş: Aslında “hususi” diye geçen kelimenin yerine “lüks” konmuş; “teşekkül etmiş” sözü de “oluşmuş” diye tercüme edilmiştir. (Kurumlular, Peyami Safa’nın kelimelerini beğenmeyip tercüme etmişler: Türkçeden Türkçeye tercüme... Onlar bunu sık sık yaparlar…)    

***
Adalet Ağaoğlu
’nun Gece Hayatımından bir cümle:

Tam da altımızdaki, Suna Hanımların villasına gelince, onların kapı önlerinde, yukarıdan doğru iki ağır yeşil giysinin sarktığını görüyorum.”

Noktalama Hatası (I): Tam da altımızdaki” sözünden sonra virgül (,) olmamalıydı. Çünkü bu söz “Suna Hanımların villası” nın sıfatıdır.

Noktalama Hatası (II): TDK’nin “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.” hâllerinden biri daha: “Metin içinde zarf - fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz.” diyen TDK’miz kendi dediğine yine uymamış. Nitekim bu cümlede geçen “gelince” kelimesi bir zarf - fiil eki (- ince) ile teşkil edilmiş fakat kendisinden sonra virgül konmuştur.

***
Güncel Türkçe Sözlük
villa” maddesinde N. F. Kısakürek’ten aldığı cümleyi şöyle sunmuş:

Bütün konsolosluklar orada ve önleri bahçeli şirin villalar içinde.”

Noktalama Hatası (I): Bu cümlede art arda sıralanmış sıfatlardan ilki olan “bahçeli” kelimesinden sonra virgül konmalıydı.

***
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
’nun Bir Sürgün adlı eserinden bir cümle:

Kargir binalar, zarif villalar, muntazam bağ ve bahçeler, düz ve geniş yollar gözüküyordu.”
İmla Hatası:
TDK burada kendi Yazım Kılavuzu’na uymamış, şapkayı yerine koymamış: “Kârgir” yazacak yerde “Kargir” yazmış.

Ah TDK!.. Şöyle uzun bir “âh” bile çekemiyorum!.. Tamam, ona da razıyım; peki ben şimdi Fuzûlî’nin, “Cânımın cismimle zevk-i ittisâli kalmadı / Âh kim sensiz dirilmek ihtimâli kalmadı!..” beytini veya A. Hâmid Tarhan’ın, “Gitti nazarımdan, âh, gitti!..” mısrasını şapkasız mı yazacağım?

Şu şapkayı ne zaman düzgün takacaksın? “Yok, oradan kaldırdım ama şuradan kaldırmadım; yok, olmadı, şuradan da kaldırıp buraya koydum...” Oldu olacak, tamamen kaldırıp at; sen şapkadan kurtul, şapka senden kurtulsun, ben de “TDK şapkayı kaldırdı...” diyenlerle tartışmaktan kurtulayım... Ziyanı yok, ben tartışayım fakat senin kafanın bu karışıklığına çok üzülüyorum. Bu “şapka” yı o hâle getirdin ki resmî metinler bile kullanıp kullanmayacağını bilmiyor. Seninkiler dâhil...  Millî Eğitim bile çok kere “m i l l î” olamıyor... Neyse, fazla ileri gitmeyeyim. Ne olur ne olmaz, bakanlığım bana kızabilir. Kızmasa bile “Sen önce TDK’nin hâline bak!..” diyebilir. Haklı söze ne denir?..

"Çelebi böyle olur bizde de imlâ dediğin..."

Yazar: C. Yakup Şimşek
15-12-10
E mail: c.yakup_simsek@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TDK'NİN ŞATOSU, VİLLASI
Online Kişi: 10
Bu Gün: 100 || Bu Ay: 9.762 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.103 || Toplam Tıklanma: 52.172.489