ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DARBE İZLERİ
Okunma Sayısı: 295
Yazar: D. Mehmet Doğan
CHP’nin dindarlar nezdinde meşruiyeti meselesi!
Seçim takiyyeciliği: Kemalizm seçimin neresinde?İlk hatırımızda kalan seçim darbe sonrası 1961’de yapılandır. Okuduğumuz Cebeci Orta Okulu, Ankara’nın siyaset arenası Cebeci Çayırı’na birkaç yüz metre mesafede idi. Burada bütün parti liderlerinin mitinglerine ister istemez şahid olduk.

 En büyük kalabalıkları toplayan, sözü en çok dinlenen siyasetçi Osman Bölükbaşı idi. Şahsen de Bölükbaşının cerbezeli ve esprili konuşmalarına meftunduk. Meydanlarda dinlemeyi tercih ettiğimiz tek lider oydu. Bölükbaşı’nın partisi Ankara’da ve orta Anadolu’da hayli başarılı oldu, fakat memleket sathında aynı sonuca ulaşamadı.

27 Mayıs Darbesi sonrasında yapılan bu ilk seçimde, en çok oyu CHP almıştı: Yüzde 36,7. Buna rağmen tek başına iktidara gelecek sayıya ulaşamamıştı. İkinci parti Demokrat Parti’yi temsilen kurulan Adalet Partisi, onun oyu da % 34,8. üçüncü parti Bölükbaşı’nın CKMP’si, 13.9, Yeni Türkiye Partisi 13.7. 27 Mayıs Darbecilerinin, halkı atatürkçülük-irtica parantezine alarak yürüttüğü baskılar CHP’yi tek başına iktidar yapmaya yetmemişti.

İlk defa 1973 seçimlerinde reyimizi kullandık. Bir gecekondu mahallesinde oturuyor ve merkezdeki sandıkların sonuçlarını merak ediyorduk. Seçim akşamı o zaman itibarlı bir semt olan Sıhhiye’de bir seçim sandığının oy tasnifini takip ettik. CHP açık farkla önde gidiyordu. Arada bir AP, MSP, DP çıkarsa, oradakiler “bunlar kapıcıların, hizmetçilerin oyudur” diye burun kıvırıyordu.

“Ortanın solu” sloganı ile parlatılan Ecevit’in CHP’si seçimi kazandı (%33). AP, Demokratik Parti bölünmesinden ötürü kaybetti. Fakat seçimin asıl sürprizini Millî Selâmet Partisi yaptı. Dinî muhtevası olan bir parti, dördüncü olarak (%11.8) 48 milletvekili çıkardı. Lider Erbakan’dı fakat, daha önce kurduğu MNP (Milli Nizam Partisi) kapatıldığı için parti başkanlığı Süleyman Ârif Emre’de idi.

Cumhuriyetin 50. yılına 15 gün kala yapılan seçimde dinî muhtevalı bir partinin başarılı olması hazmedilebilir bir hal değildi. Bunca irtica kampanyası, inkılâp tarihi hurafeleri, 163. maddenin katı uygulanışı, onca karalayıcı yayın sonuç vermemişti. 

            Rejimin meşruiyet dairesine alınmak

Bülent Ecevit’in önünde çok fazla alternatif yoktu. Demirel’in Adalet Partisi ile koalisyon yapılamazdı. İki büyük partinin koalisyonunda hâkimiyet sağlamak zordu. Ecevit tamamen pragmatik bir yönelişle, dışlanan, horlanan ve sistem içinde meşruiyet ihtiyacı içinde bulunan MSP ile ortaklığı seçti. Bu kafası din düşmanlığı, irtica vs. ile doldurulan CHP kitlesi için de zor kabul edilebilir bir seçimdi. Fakat aynı zamanda dini dışlayan, dindarlara zulmeden cumhuriyetin kurucu partisi ile, dini muhtevası olan bir partinin ortaklığı ileri bir hamle olabilirdi. Önce böyle bir intiba uyandırıldıysa da, sonuç öyle olmadı. CHP bilhassa Kıbrıs harekâtından sonra Ecevit’in kazandığı büyük prestije güvenerek tavrını değiştirdi, ocakta kurulan koalisyon kasımda bozuldu…Bir daha da iki parti bir araya gelemedi!

Daha sonra da MSP’nin meşruiyeti hep mesele teşkil etti. Erbakan, bir “Cumhuriyet hükümeti”nde başbakan yardımcısı olmuştu, buna rağmen onun hakkında iyi şeyler düşünülmüyordu. 12 Eylül derbesinden sonra 10 yıl siyaset yasağı getirildi. Referandumla siyasi yasaklar kalkınca Erbakan Refah Partisi ile yola devam etti. Parti 1995 genel seçimlerinde % 23.8 oy alarak birinci parti oldu. Vesayet merkezleri Erbakan’ın hükümet olmaması için epeyce tezgâh kurdu. Fakat mecburiyetten veya başarısızlığını görüp alaşağı etmek için Refah Partisi ile Doğru Yol partisinin hükümetine razı olundu. Kurulur kurulmaz da malum çevreler -ki bunlar CHP zihniyetinin temsilcileridir- Refah Partisi ve Erbakan aleyhinde ağır kampanyalara giriştiler.

Milli Güvenlik Kurulu “28 Subat kararları”nı Erbakan’a dayattı. Yaklaşık bir yıl süren hükümet çeşitli baskılarla sona erdirildi. Erbakan başbakan olduktan sonra da meşruiyet problemleri ile karşı karşıya kalındı. Refah partisi kapatıldı, hem de Anayasa Mahkemesi kendini Meclis’in yerine koyarak hüküm ihdası ile bunu yaptı! Erbakan’a da 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Kayıp tirilyon davasından 2 yıl dört ay hapse mahkûm edildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün affıyla hoca ileri yaşta hapse girmemek için sürekli rapor almaktan kurtuldu. Başka bir hapis cezasından yakasını şartlı salınma kanunuyla kurtardı. Hoca, CHP-rejim cephesinde hep kurucu ilkelere rağmen başbakanlığa kadar yükselmesi yüzünden lânetle anıldı.

            Yeni bir meşruiyet ittifakı!

Tam elli yıl sonra, cumhuriyetin 100. yıldönümü eşiğinde yine bir seçim…

Türkiye’de siyaset 60 darbesinden sonra iki açık darbe, bir hayli de müdahale ile karşılaştı. Siyasette kesintiye yol açan bu darbeler ve müdahaleler ikili yapının evrilmesine yol açtı. DP-AP-DYP çizgisi ANAP-Refah-Ak-Partisi şeklinde devam etti. CHP arada HP, SODEP, Demokratik Sol Parti merhalelerinden geçerek sürdü.

Cumhuriyeti kuran, hala yürürlükte olan Anayasa’sını yapan CHP 1950’de seçimi kaybettikten sonra, seçimle gelen bütün iktidarlara hakkını gasp etmiş gözüyle baktı. İktidar CHP’nin tabii hakkı idi, cahil halk din istismar edilerek kandırılıyordu. Zaten 1950’den sonra iktidar değişikliğinden sonra da bürokratik iktidar CHP’de olmaya devam etmişti. Hatta şimdi bile bu ikilik devam ediyor.

CHP dini yok sayma siyasetinde 100 yıl sonra yolun sonuna geldi: Din düşmanlığı yaparak seçim kazanmak mümkün değil. Bu seçimde dinle-dindarlarla barışma tiyatrosu oynanıyor. Ağızlar başka söylüyor, gönüller başka. Bu tiyatronun ciddiye alınması için bir figürana ihtiyaç var: Dindar bir partinin açık desteği. Bu desteğin Necmeddin Erbakan’ın mirasını tüketen partiden gelmesi ilgi çekici. Bir zamanlar “Mücahid Erbakan” sloganıyla yola çıkanları, “Mücait Kemal” deme noktasına getiren nedir? Öyle ki, Necmeddin Hoca’nın dilinden düşürmediği “Hak geldi, bâzıl zail oldu” sloganı bile “Mücait Kemal”e kaptırıldı. Sayelerinde bâtıl hak suretine büründü!

Bu yönelişe yol açan psikolojik sebeplerin derinlemesine tahlil edilmesi gerekiyor!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
15-04-23
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
CHP’nin dindarlar nezdinde meşruiyeti meselesi!
Online Kişi: 11
Bu Gün: 89 || Bu Ay: 9.751 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.081 || Toplam Tıklanma: 52.172.322