Yazan: Murat Soyak
Mütefekkir-şâir Sezai Karakoç’un bir ömür boyunca daha çok ramazanlarda yazdığı oruç hakkındaki yazıları “Samanyolunda Ziyafet” adıyla kitaplaştı. Kitabın alt başlığı: “Oruç Yazıları”
Kitapta yer alan yazıların başlıkları bizlere çok şey söylemektedir: Betonları Kıran Oruç, Samanyolunda Ziyafet, Oruç ve Çocuk, Orucun 24 Saati, Orucun Ömrü, Aktüalite, Altın Gece, Bayram, Konuk, Sürekli Mucizeler, Her Yıl Bir Mucize Gibi Gelen, Oruç da Acıkır, Diriliş Saati, Silahımız, Yankı, Bir İftar ve Ötesi, Kadir Gecesi, Yolcu, Bayram, Oruç ve Diriliş, Orucun Rûhu, Rûhun Silahları, Rûhun Şöleni, İnsan ve Oruç, Görünen Aya Selâm, Hicretten Miraca, Oruç Dünyasında, Gök Armağanı Oruç, Orucu Benzerlerinden Fark Ettiren, Çocukluğumuzun Ramazanları, Çağrı, Oruç Ülkesi, Kara Bayramı Aka Çevirmek, Ramazanın Aynasında Hayat.
Ramazan gelince özge bir zaman başlar. Ruhun ön planda olduğu bir zamandır bu. İnsan iyiliklere, güzelliklere doğru bir yürüyüştedir. Kirden, karanlıktan uzak günler… Kurtuluş günleri, arınma günleri: “Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir; yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da yılda bir kere böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanalarının tazelenmesi ile müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ve ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, demek ki bir noktadan bakılınca, rûhun ve vücûdun dezenfekte edilmesi oluyor.” (Betonları Kıran Oruç)
Hayatın monotonluğu, sıradanlığı yeni zaman ile, ramazan ile değişir. Başka bir kapı açılır adeta. Bu kapıda umut, sevinç, gül aydınlığı… Hayatın bunaltan, usandıran tekrarları kaybolur. Yeniden başlamanın vaktidir: “İşte oruç, külü deşer, betonları kırar, eskiyen dünyayı tazeler, alışkanlıkları elâstikîleştirir, donmalarını önler, içgüdüleri pırıl pırıl yapar, insanı melankoliye düşmekten, yani eşyayla ilgiyi kesmekten, korur, kâinatı yeniden yaşanmağa değer bir yer haline getirir, insanı yeni doğmuşçasına yaşamaya hevesli, iştahalı bir yeni insan yapar.” (Betonları Kıran Oruç)
Değişim başlamıştır. Zaman, başka bir zamandır: “Hayvandan meleğe doğru yolculuk; içteki karanlıkların eriyişi, yerini metafizik ışıkların alması Oruçla… Gerçek gün doğuşu, gerçek kuşluk, gerçek öğle, gerçek ikindi, gerçek akşam ve gün batışı, gerçek gece ve yatsı Oruçla. Gerçek zaman Oruçladır.” (Samanyolunda Ziyafet)
Müslüman her yıl, bir ay bir ruh şölenine çağrılır. Yeniden varoluş: Yücelten, sağaltan…”Oruç insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir. Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır.” (Samanyolunda Ziyafet)
Çocuğun dünyasında orucun yeri bambaşkadır. Evvela Ramazanı bekler. Çevresindeki konuşmalar ona kutlu bir misafirin geleceğini haber vermektedir. Ramazan bütün görkemi ile gelir. Evde bir değişim başlamıştır. Çocuk bu değişime katılmaya çalışır. Sahura kalkar. Büyükleri “uyu” dese de o, dinlemez sahurda uyanır. İftar vaktini sabırla bekler. Kulağı ezan sesinde… Çocuk ve oruç arasında bir iyilik ırmağı akar: “Oruç ve namazladır ki, kutsal bir dünyaya girer çocuk. Sözle değil; bizzat o dünyanın içinde yaşar Mutlak Gerçeği.” (Oruç ve Çocuk)
Ne güzel konuktur o!… Evimizi, rûhumuzu aydınlatır, bizlere dirilişin imkanlarını sunar. Hoş geldin!… “Her yıl bir ay için oruç mimarı bize konuk gelir. Gelir gelmez de kollarını sıvar ve işe koyulur. Bir kahve içimlik bile beklemez, dinlenmez. Kutsallığın işçisidir o. İlkin vücut evini şöyle bir yoklar. Bir sarsar insanı. Öyle sarsar ki bacalarda ne kadar birikmiş kurum varsa dökülür. Tabiat etkisiyle gevşemiş ve kopmaya yüz tutmuş sıvalar düşer. Yerinden oynamış kiremitler kayar. Organlar arasında, kasların eklem yerlerinde, hareketsizliğin ve ölümün sembolü olarak gerilmiş kaç örümcek ağı varsa yırtılır. Vücut konağı, böylece konuğun, büyük konuğun gelmiş olduğunu bilmiş olur. Sonra Oruç onarmaya başlar” (Konuk)
İnsanın bitmez sanılan koşuşturması var. Gün içinde bir telaş… Ve arada yaşanan aldanışlar, kayıplar… Zira oyun ve oyalanma çeker insanı. İşte bu gidişe son vermenin, tefekkürün zamanıdır. Nereye gidiyoruz, bu çaba niçin, neredeyiz? soruları nefsimize sürekli sorulmalı. Bir çağrıdır oruç. Bağlanmanın, yakınlığın yeniden değerlendirildiği, noksanların tamamlandığı zaman: “Oruç, bu ümmete bağışlanmış; sağı ölüden, diriyi cansızdan ayıran, fark ettiren kutlu bir nimet ve emanettir. (Her Yıl Bir Mucize Gibi Gelen)
Kur’ân sesi, namaz, merhamet… Bütün bunların neticesi olarak iyiliği çoğaltmak, kötülüklere engel olmanın gereği bir kez daha hatırlanır. Orucun müslümandan istedikleri vardır: “Evet, oruç da susar, oruç da acıkır. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur’ân sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı, giyindiği, Allah adının yükseltilmesi yani cihadtır.” (Oruç da Acıkır)
Bekleyenler için gün doğmuştur artık. Rahmet, mağfiret günleri… “Uzun süren bir kuraklıktan sonra, dudakları çatlamış toprağından ötürü ellerini göğe kaldırmış çiftçi için birden boşanan yağmur neyse, biz müslümanlar için gelen bu oruç da odur.” (Silâhımız)
İslâm insanı olmak… “Kur’ân, namaz ve oruçta dirilen bir İslâm insanı olmak: İşte çağımız müslümanının tek varoluş şartı.” (Silâhımız)
Karanlıklardan çıkış için kurtuluş için ramazan… “Ölüme doğru koştuğu bu son çağlarda İslâm toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa; bunu, gelip gelip dirilten ramazanlara borçludur geniş ölçüde. Ve bir gün tam dirilecekse, bu da yine bir ramazanda başlayacaktır, ramazanlarla başlayacaktır. (Oruç ve Diriliş)
Oruç günlerinde yaşadığımız her ân daha bir anlamlıdır, daha bir kıymetlidir. Taşlar yerine oturmuştur. İnsan bir dinginlik içindedir. Geçmişini hatırlar, bugünü değerlendirir, gelecek günlerin daha iyi olmasını umut eder. Gündelik alışkanlıklar terk edilmiştir. Özge bir oluş ile gün başlar. Yücelten anlamın ışığında vakit daha bir kıymet kazanır. Zaman ve eşya gerçek anlamına kavuşur. İnsan bu değişikliği gün içinde derinden duyar: “Oruç, eşyayı ve evreni de bize yaklaştırmış değil midir! Onu daha derinden algılamakta, kavramakta değil midir! Oruç ayında gündüz daha gündüz, gece daha gece değil midir! Güneş daha güneş, su daha su, toprak daha toprak, ay daha ay, yıldız daha yıldız, zaman daha zaman, mekân daha mekân, vücut daha vücut değil midir! Ve nihayet ruh, daha ruh değil midir! (Orucun Ruhu)
Şiirden: ” Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslâm baharı” (İnsan ve Oruç)
Şimdi başlayan bir muhasebedir: “Oruç, bir ruh analizi oluyor inanmış insan için. Geçmişini düşünüyor insan, yanlışlıklarını daha bir net görüyor. Eğrilmişse yolu, düzeltmek istiyor onu. Yay haline gelen “Doğru Çizgi” düzeltiliyor içimizde. (Oruç Dünyasında)
Kaybettiğini hatırla!… “Kendi kendinden uzaklaşan insanın kendine dönüşüdür oruç ayı” (Gök Armağanı Oruç)
Bir göç var, kutlu bir sefer… “Ramazan dünya içinde ahirete bir aylığına Müslümanların toptan hicreti gibidir.” (Orucu Benzerlerinden Fark Ettiren)
Artık beden geriye çekilir; ruh ön plandadır:“Ruh, oruç ülkesinde büyümenin sırrını keşfeder.” (Oruç Ülkesi)
Bizim için diriliş günleri, sevinç günleri, tövbe günleri… Bir yapının yükselişi gibidir: “Ramazan, biz Müslümanların kimlik hamurumuza bir güneş ışığı gibi sızmıştır. Kişiliğimizi mayalamıştır o. Kişiliğimiz onunla; o, kişiliğimizle yoğrulmuştur. İnsan rûhuna tabiatüstü pencereler açan odur.” (Ramazan Aynasında Hayat)
Sezai Karakoç’un oruç yazılarını topladığı bu kitapta oruçtaki derin anlamlar ifade edilir. Dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılar bir araya getirilmiş. Oruç konusunu işleyen ilk yazısı “Betonları Kıran Oruç”, 1962 yılında “Yeni İstiklâl”de yayımlanmış. Kitapta yer alan son yazı özellikle bu kitap için hazırlanmış. Yazı için düşülen tarih: Ekim 2004. Bir kitap bütünlüğüne kavuşan oruç yazılarında umudu, irfanı, uyanışı, iyiliği okudum.
“Samanyolunda Ziyafet”e davetlisiniz dostlar!…
NOT: Vurgular bize âittir. (Doğruluş) |