Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 5733 |
Zekatlarını Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata uygun şekilde vermeyen zengin Müslümanlara hitap ediyorum:
Kaburgacı Selim Ustanın lokantasında yediğiniz içli pilavlı nar gibi kızarmış kebap ne kadar nefisti...
Geçen hafta, yediğiniz o dillere destan büryan kebabı ne kadar leziz idi.
Maşallah nefis, leziz, dillere destan, binbir gece masallarındaki gibi yemekler, tatlılar yiyorsunuz.
Sizin sofranıza konulan ordövrler bile fakir bir aileyi doyurmaya yeter.
Karnınız tok, sırtınız pek. Soğuklar size vız geliyor, çünkü doğalgazlı kaloriferleri sonuna kadar açıyorsunuz. Doğal gaz pahalı mı? Güldürmeyeyim sizi...
Lakin... Evet lakin...
Siz böyle krallar gibi yiyip içerken nice fakir Müslüman açlıkla, soğukla, sefaletle pençeleşiyor. Bir profesör dostum anlattı. Doğulu çok fakir, çok perişan öğrenciler varmış. Onlara yardım etmekten korkuyormuş, PKK damgası yer diye...
O çocuklar ne yer ne içer? Bizim umurumuzda mı?
Siz Müslüman zenginler zekatlarınızı öncelikle fakir ve miskin Müslümanlara verseniz, bu memlekette sosyal adalet sağlanır, sefalet kalmaz.
Kur'anımızda ne yazılı? Zekatları sekiz sınıfa verin, onların ilk ikisi fakirler ve miskinler diye yazılı değil mi?
Peki biz niçin aç, sefil, işsiz, fakir, miskin, perişan kardeşlerimize zekat vermiyoruz?
Yarın Rûz-i Ceza'da Mahkeme-i Kübra'da zekat hesabı verirken sizleri Baronlarınızın kurtaracağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Yazar: M. Şevket Eygi |
20-12-10 |
||
E mail: milligazete.com | Tweet | ||