ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 3650
Yazar: Yılmaz Öztuna
FARMASON JÖN TÜRKLERİ AVRUPA DESTEKLİYORDU

Yeni Osmanlılar, 1865 yılında İstanbul’da bir araya gelmiş bir genç aydınlar grubudur ki, Fransızların bunlara verdiği isimle Jön Türkler (Jeunes Turcs) diye de anıldılar (“jön”, genç demek). İtalya’daki o çağın Karbonari gizli cemiyeti taklid edilerek kuruldu. Hemen tamamı Osmanlı aristokrasisine mensup 245 yüksek kültür edinmiş, hepsi Fransızca da bilen genç bir araya geldi. Hürriyet, anayasa, meşrûtiyet dedikleri taçlı demokrasi, daha açık ifadeyle seçimle gelen millet meclisi, hâkan-halîfeye değil de bu meclise karşı sorumlu hükûmet, her şeyi yazıp söylemek hakkı istiyorlardı. Bunları elde etmek için çalışacaklardı. Ne güzel değil mi? Hem de 1865 yılında...

Ancak, gerçekte, kıdemli devlet adamlarını atlayıp kendi şahısları için iktidar istiyorlardı. Askeri bu işe karıştıramıyorlardı. Zira 1826 Sultan Mahmud rejiminde subayın politikaya girmesi yeniçeri ilkelliği sayılır, derhal ordudan atılırlardı. Zaten 1865’te de imparatorluğumuz rejimini Sultan Mahmud Efendimiz yönlendiriyordu, sıkı kontrole almıştı. 1839’da ölen Sultan Mahmud’un 1865 Türkiyesi’nde ne işi var? diye tereddüt buyurmayın. Padişahımız, kurduğu rejimi, Cağaloğlu’ndaki Türbesi‘nden yönetiyordu.

Yeni Osmanlılar denen gazeteci-şairlerin çoğunluk oluşturdukları topluluğun hedefi, Sadrâzam (imparatorluk başbakanı) Âlî Paşa’yı, yönetimde onun ikizi gibi hareket eden Keçeci-zâde Dr. Fuad Paşa ile beraber iktidardan düşürmekti. Yerlerine 1865’te 39 yaşında olan -çok büyük şâir- Ziyâ Bey (Paşa) ve 25 yaşındaki en yakın arkadaşı Kemal Bey (Nâmık Kemal) geçecekti. İlki sadrâzam, ikincisi -o çağda başbakandan sonra gelen en önemli bakan sayılan- hâriciye nâzırı oluvereceklerdi.

Cemiyetin onur başkanı durumundaki Velîahd-i Saltanat Murâd Efendi (5. Murad), 35 yaşındaki genç amcası Sultân Abdülazîz’in öleceği günü hesaplamakla meşguldü. İki yaş küçüğü, 23 yaşındaki kardeşi ikinci velîahd Şehzâde Abdülhamîd Efendi (2. Abdülhamîd) de cemiyet toplantılarına katılmış, malûm keskin zekâsı ile hedeflerini hemen kavrayıp çekilmişti.

Yeni Osmanlılara göre statükocu Âlî-Fuad Paşalar ikilisi, 1857’de Mustafa Reşid Paşa’nın ölümüyle onun Tanzimat’ı sürekli ve sür’atli geliştirme yolunu tıkamışlardı. Tanzimat ise sürekli refomlarla imparatorluğumuzu çağdaşlaştırmak demekti, istikamet daha 1793’te 3. Selim tarafından çizilmişti.

1861’de 7 yaş büyük ağabeyi Sultân Abdülmecîd’in yerine geçen Sultân Abdülaziz de, babasının ve ağabeyinin yolundan ayrılmadı. Şimdi Âlî-Fuad Paşaların iktidarına, hiç bitmeyecekmiş gibi destek veriyordu. Ama Yeni Osmanlılara da karşı değildi. Zira bir hükümdar için iktidarda hangi partinin veya kişinin bulunması önemli değildir. Nitekim Avrupa’ya kaçan Ziyâ Paşa’ya gizlice 1.000 altın göndermişti. Hattâ bir ara Ziyâ Paşa’yı hâriciye nâzırı yapmak istemiş, Bâb-ı Âlî bürokrasisi, ihtilâlci saydığı büyük şaire karşı ayaklanınca vazgeçmişti.

Ziyâ ile Kemâl, dehâ sahibi şairler, yüksek fikir adamları, ateşli Osmanlı milliyetçisi idiler ama, yıkmak istedikleri Âlî ve Fuad Paşalar, tesadüfen, 19. asır dünyasının en büyük diplomatları idiler. Onların boşluğunu doldurmaları mümkün değildi. Önceleri Tanzimat Edebiyatı’nın kurucusu sayılan Ziyâ Paşa, Âlî Paşa, Fuad Paşa, Cevdet Paşa ve daha niceleri gibi Reşid Paşa yetiştirmesi olan Şinâsî Efendi öncü gibiydi. Sonra Ziyâ Bey (Paşa) lider pozisyonuna girdi ve bizim şimdi Nâmık Kemâl dediğimiz o zaman Kemâl Bey denen arkadaşı onun ayrılmaz parçası oldu. Cemiyet, dünyanın en zengin adamlarından ve Osmanlı nâzırlarından olan Kavalalı Prens Mustafa Fâzıl Paşa’nın muazzam servetine dayanıyordu. Kavalalı Paşa, bu işten çekilip Sultân Abdülazîz’in Paris’te ayağını öpünce, finans işi Velîahd Murâd Efendi’ye kaldı. İmparatorluk velîahdımız ise, şahsî servetini tükettikten sonra 1 milyon altın gibi akıl almaz bir meblağı borçlandı. Amcası padişahın “bu kadar parayı nereye harcadın?” demesinden korkmaya başladı.

Cemiyet Avrupa’dan İstanbul’a dönünce, gittikçe kozmopolitleşti. Farmasonluk sızdı ve epey yayıldı. Zira bu vasıtayla Avrupa desteği kolaylaşıyordu. Skalyeri, Dr. Capoleone, Azîz Bey gibi Farmason büyükleri cemiyete girdiler. Sultan Murâd adına İstanbul’da Murad Locası kuruldu. Ermeni banker Köçeoğlu Agop ve Rum banker Hristaki Efendiler gibi düşük ahlâklı adamlar cemiyete alındı. Ama her tip ve değerde insan vardı: Fevkalâde nüfuzlu Yenikapı Mevlevî-hânesi şeyhi Osman Salâhaddin Dede’den dejenere gazeteci Alî Suâvî Efendi’ye kadar. Galatalı Rum banker Zafiri Efendi’den Kavalalı Mehmed Ali Paşa oğlu Abdülhalîm Paşa’ya kadar. Üstelik 1871’den sonra Mütercim Rüşdü, Mahmud Nedim, Midhat Paşalar gibi sadrâzamlıkta bulunmuş vezirlerce desteklendi.

Yeni Osmanlıların âkıbetini, başka bir sohbetime bırakıyorum. Ancak Türk Yenileşme (Osmanlıca: Teceddüd) tarihimizdeki yerlerini belirtmem gerekiyor. Şöyle özetleyeyim:

Yeni Osmanlılar-Jön Türkler, Türkiye’yi Türkistan ve Kafkasya illerimizin âkıbetine düşürmekten kurtarmak için 3. Selîm ile amcasının oğlu 2. Mahmûd’un radikalleştirerek Reşid Paşa’ya intikal ettirdikleri yenileşme inkılâplarımızın, önemli bir safhasını oluşturur. Âlî Paşa muhalefetini, bu paşamız derecesinde dehâ sahibi diplomat olan 2. Abdülhamîd muhalefetine dönüştürdüler. Zamanla bu muhalefet husûmet (düşmanlık) derecesine yükseldi. Artık Ziyâ ve Kemâl gibi büyük adamlardan mahrumdular. Hayallerinde ideal bir Midhat Paşa oluşturdular. Paris merkezin nüfuzu zamanla Manastır ve Selânik’e geçti (Manastır 3. Ordu merkezi idi, bir kolordusu Selânik’te bulunuyordu). Yasa dışı muhalefet İttihad ve Terakkî adını aldı. 3. Ordu (7 ordumuz vardı) küçük rütbeli subayları boğazlarına kadar politikaya battılar. İmparatorluk çözüldü. Başlarını Balkan ve Cihan Savaşları belâlarına soktular. Ama hemen hemen aynı ekip, Müdâfaa-i Hukuk cemiyetleri kurarak en liyakatli Osmanlı generali olan Mustafa Kemal Paşa’yı başa geçirmek dirayetini gösterdi (yakalarını, Türkiye’den kaçan Enver’den kurtarmışlardı). Arkası, Atatürk’ün Cumhuriyet ve en radikal inkılâplar dönemidir...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yılmaz Öztuna
09-01-11
E mail: turkiyegazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
FARMASON JÖN TÜRKLERİ AVRUPA DESTEKLİYORDU
Online Kişi: 29
Bu Gün: 632 || Bu Ay: 9.168 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.624 || Toplam Tıklanma: 52.161.260