ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 4281
Yazar: Yılmaz Öztuna
OSMANLI GİTTİ, HUZUR BİTTİ!

20‘nci yüzyılın en büyük tarihçisi Arnold Toynbee (1889-1975), son eserlerinden birinde şöyle der: “İngiltere, Fransa, İtalya, Arap ülkelerini Osmanlı’dan daha iyi yönetecekleri iddiasında idiler. Bu iddia ile o ülkelere el koydular. Osmanlı’nın 400 yıl sızıntısız yönettiği ülkeleri daha kısa müddet bile ellerinde tutamadılar. Üstelik karmakarışık ettiler.”

İngiliz tarih filozofunun bu mütalaası doğrudur. Sebebi şudur: Osmanlı çağında Arap ülkeleri, sömürge değildi. Aynı devletin çatısı altında yaşayan diğer ülkeler gibiydiler. Mısır’a, Arabistan’a, Rumeli’den, Anadolu’dan farklı muamele yapılmadı. Böyle muamele yapılabileceği, Osmanlı Türkü’nün belki aklından geçmedi.

Nitekim Suûdî Arabistan, Yemen gibi Arap âleminin en talihli parçaları, hiç sömürge hayatı yaşamadan, Osmanlı devleti 1918 sonunda çökünce, doğrudan bağımsız olabildiler.

SÖMÜRGECİLER İŞGAL ETTİ

Ama Arap dünyasının büyük kısmı İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya sömürgesi oldu. 1830’da Fransa’nın Cezayir’e tasallutu ile başlayan Hıristiyan Avrupa’nın Arap dünyasını ele geçirmek projesi tamamlandı.

Osmanlı İmparatorluğunun tasfiyesinden sonra bağımsız olan ilk Arap devletleri Yemen (30 Eylül 1918), Mısır (1922), Suûdî Arabistan (1924), Irak (1927) oldu. Hicaz’da önce bir Hâşimî krallığı kuruldu, Suûdîler Necd’den gelerek Hicâz’a, Mekke ile Medîne’ye el koydular. İkinci Cihan Savaşı’na (1939-1945) kadar bağımsız devlet sahibi 4 Arap ülkesi bunlardan ibaretti. Ama Mısır’la Irak ismen böyle, gerçekte İngiltere yönetiminde idiler.

Az Arap ülkesi istiklâl savaşı yaparak devlet oldu. Çoğunda Batılılar, beceriksizce, hoyratça ve bencilce yönettikleri bu ülkeleri bırakmak zorunda kaldılar. 1945 büyük savaşının galibi Birleşik Amerika, tek sömürgesi Filipinler’e istiklâl vererek, sömürgeciliğe karşı tavrını belli etti. En büyük sömürge sahipleri, onun müttefikleri İngiltere ile Fransa idi, Washington politikasını gönülsüzce olsa da uyguladılar. Gerçek istiklâl savaşını Cezâyir verdi. Bir milyon şehitle 1962’de yakasını Fransızlardan kurtarabildi. Zira Fransa, Cezâyir’i sömürge değil “Akdeniz’in öteki (güney) yakasında Fransa’nın uzantısı” (!!!) sayıyordu. Osmanlı Türkü’nün (Oruç Reis’le kardeşi Barbaros’un) İspanyolca konuşan Katolik ülkesi olmasına ramak kala kurtarıp Osmanlı’ya kattıkları Cezayir’de 1950’lerde birkaç milyon Arap yanında, üç dört kuşaktan beri Cezayir’de yaşayıp toprak edinmiş Fransızlar vardı, tası tarağı topladılar.

İkinci Cihan Savaşı sonlarında ve sonrasında Lübnan (1944) ve Suriye (1944), Fransa’dan yakalarını kurtardılar. 1946’da Ürdün Hâşimî prensliği İngiltere’den ayrılıp krallık ilân ederek onları izledi. Bağımsız Arap devletlerinin sayısı oldu 7 (yedi).

Sonra sömürgecilerden hızlı bir kopma oldu. Arap devletleri sayısı, hızla çoğaldı. Bugün Arap Birliği üyesi devlet sayısı -Filistin’le beraber- 24’tür. Batıda Atlas Okyanusu ile doğuda Basra Körfezi ve Atlas Okyanusu arasındaki muazzam coğrafyada yer alırlar. Kuzeyde Akdeniz ve güneyde Büyük Sahrâ denen dünyanın en büyük çölü uzanır. Kuzey Afrika ve Güneybatı Asya, Arap âlemini oluşturur. İberya (İspanya-Portekiz) 1492’de, Balkanlar 1913’te Arap ve Türk coğrafyasından koptular.

Dil ve din birliğine rağmen, harita üzerinde fevkalâde bir coğrafya bütünlüğü gösteren Arap dünyası ülkeleri arasında problemler, çekişmeler, anlaşmazlıklar bitmedi. Osmanlı çatısı altında 400 yıl süren dirlik düzenliklerine kavuşamadılar. Ancak Osmanlı’dan hemen sonrası petrol, daha sonra doğal gaz faktörleri ile, dünyanın en büyük sanayi devletlerinin gözdeleri (veya göz diktikleri diyeyim) bir âlem hâline geldiler.

Suûdî Arabistan dünyanın 1., Irak 3., Kuveyt 4., Emîrlikler 5., Libya 8., Katar 13. petrol rezervine sahiptir. Umman, Bahreyn’i eklemek gerekir. Mısır ve Suriye’de de küçük rezervler bulunuyor. Kurulmakta bulunan petrol sahibi Güney Sudan devletinin Arap birliğine katılma ihtimali ise zayıftır. Suûdî Arabistan bilinen dünya petrol rezervinin 5’te 1’ine sahiptir. Bu suretle petrol gaz zengini 6 Körfez monarşisi oluştu. Ürdün ve Fas Hâşimî krallıkları ile 8 Arap devleti monarşi, gerisi cumhuriyettir (Ürdün ve Fas hanedanları Hazret-i Hasan’dan iniyor).

NİFAK TOHUMLARI EKTİLER

Irak, tarihin başladığı ülkedir (Mîlâd’dan önce 3300: Sümerlerin yazı’yı keşfi). Alfabe bu coğrafyada başladı. 3 büyük din bu coğrafyadan kaynaklandı. Firavunlardan bu yana Mısır, her dönemde kültürü ile medeniyet dünyasının seçkin bir ülkesi oldu. Böylesine bir coğrafyaya, üstün yönetimi, insanlarına çağdaş hakların tamamı yakışmaz mı idi? Ama ne gezer! Demokrasi -bazı eksik gediklerimiz olmasına rağmen -yalnız Türkiye’de hükümrandır, bazen darbelerle kesiklik yapıyor, on, on beş yıl geriye gidiyoruz! Başka hiçbir Arap ve hiçbir Müslüman devlette demokrasi uygulanmıyor, uygulanamıyor.

İngiltere ve Fransa gibi sömürgeciler, başta dilleri olmak üzere, o ülkelere bir şeyler bıraktılar. Kötü şeyler, gerçek nifak tohumları da bıraktılar. Her şeyden önce Türk düşmanlığı telkin ettiler. Osmanlı Türkü’nü öcü olarak gösterdiler. Arapların da ortak tarihi olan 400 yılı yalan ve yanlış okutarak nesiller yetiştirdiler.

Sonra Marksizm belâsı ve baasçılık denen ırkçılık geldi. Arap Birliği, Kahire’deki merkezinde en önemli Araplar arası anlaşmazlıkları çözemeksizin devam ediyor. Kıdemli başkanı Amr Mûsâ, eylüldeki seçimde Mısır cumhurbaşkanlığına adaydır. İslâm Konferansı‘nın da beklendiği kadar ağırlık oluşturmadığı fikrindeyiz. Birbirlerine diş bilemekle tanınan Balkanlılar bugün Avrupa Birliği çatısı altında sulh ve sükûn içinde problemlerini çözmüş görünüyorlar.

Atatürk’ün Sâdâbâd Paktı, Menderes’in CENTO projelerine, Özal ve Demirel’in çabalarına rağmen, bin yıl birlikte yaşadığımız Arap ülkeleri ile gerekli yakınlık kurulamadı. Bunu, inanılması zor bir başarı ile Tayyip Erdoğan başardı. İkisinde de Türk’ün kanı bulunan Cezayir ve Fas’ı da sıraya koymasını bekliyorum...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yılmaz Öztuna
15-04-11
E mail: turkiyegazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
OSMANLI GİTTİ, HUZUR BİTTİ!
Online Kişi: 8
Bu Gün: 95 || Bu Ay: 9.757 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.092 || Toplam Tıklanma: 52.172.389