ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 4432
Yazar: Serdar Demirel
HAKÎKATSİZ HUZUR ARAYIŞI

Materyalizmin hâkim olduğu bir dünyada, mutluluğun maddeyle elde edileceğine kananlara şaşmamak gerek. Çünkü insan algısına yön veren kanallar, mutluluğun yol haritasını tüketmek üzerinden çizmişler.

Ne kadar tüketirseniz o kadar varsınız. Değer, maddi varlık üzerinden ölçüldüğünden, varlıklı olmayanlar da dışlanmaktadır. Varolmanın isbatı ise, göstere göstere tüketmekle irtibatlandırılmış vaziyette. Bu da ‘tüketim teşhirciliği’ni tetiklemektedir.

Çağdaş insan sonsuz iştihâsını ne kadar tatmin ederse matematiksel anlamda mutluluğu o kadar çoğaltacağını sanmaktadır. Lâkin iştihânın bir sınırı yoktur, bir yerde imkânının sınırına dayanır, ve o zaman hüznün kapısını aralar.

Bu zeminde varlığı ve dolayısıyla tüketimi arttıkça narsizme (kendine âşık olma hastalığı, ileri merhalede de kendine tapınma), yokluğu arttıkça da deprasyona mübteladır, çağdaş insan.

İnsanoğlunu psikolojik hastalıklara dûçar eden temel etmen iç sıkıntısı, yani kalb üzüntüsüdür. Peki, kalb üzüntüsüne neden olan etmen nedir? İnsan niçin hüzünlü ve dolayısıyla mutsuz olur?

Hüzün; sevilen nesneleri ya kaybetmekten ya da elde edememekten kaynaklanır. Bu da nefsanî acılara sebep olur. Bir daha altını çizecek olursak, hüznün iki temel sebebi vardır: Birincisi, kişinin sevdiklerini kaybetmesi, ikincisi de, arzu ettiklerine kavuşamamasıdır.

Ekmeğini insan nefsinin acılarını tedavi etmekle kazanan çağdaş pozitivist psikiyatrlar, insana; itikad, ahlâk ve ibâdet örgüsünde dayanma gücü kazandıramadıklarından daha çok teskin edici haplar önermekteler. Bir diğer ifadeyle bilinç fonksiyonlarını düşürerek problemi erteleme yoluna gitmekteler.

Aslında dış dünyamızı, fiziksel varlğımızı zenginleştiren de fakirleştiren de iç dünyamızın zenginliği ve fakirliğidir. Bankada sahip olduğumuz rakamlar huzurumuzun katsayısını artırmaz.

Çağdaş insan iç dünyasına, yani hakikatine pek yabancıdır. Sahip olduğu dünyalıkları tanıdığı kadar kendi iç dünyasını maalesef tanımaz. Ruhuna yabancı birisi kendisini tanıyabilir mi?

Hâlbuki insan iç dünyasıyla barışık olsa, huzura, sukûnete ve mutluluğa kavuşacaktır, ve böylece maddi dünyada da mutlu olmanın imkânını yakalayacaktır. Sözün burasında Efendimizden (sas) câlibi dikkat bir hükmü paylaşmak istiyorum.

Altın ve gümüşü Allah (c.c) yolunda harcamadan biriktirenleri tehdit eden âyet indiği zaman, Rasûlullah (sas): “Altın ve gümüş (biriktirenler) kahrolsunlar!” der. Bu hal, sahabelere çok ağır gelir ve aralarında: “Acaba hangi maldan edinmeliyiz?” diye birbirlerine sorarlar. Sonra da durumu Hz. Peygamber’e arzederler. O da: “Zikreden bir dil, şükreden bir kalb, dînine ve âhiretine yardımcı olacak bir eş” cevabını verir. (Müsnedi Ahmed: 5/366, hn. 23150; İbni Mâce: 3/61, hn.1856)

Çağdaş insanın dûçar olduğu psikolojik sorunların nedeni de, bu hadisin vurguladığı hükmün mefhum-ı muhalifinden kolayca anlaşılıyor. Allah’ı (c.c) zikreden bir dile, şükreden bir kalbe ve âhireti kazanmak için yardımcı olan bir eşe sahip değilseniz, varlıklı değil, yoksunsunuzdur.

Meselâ eşlerin daha fazla maddeye sâhip olmak için birbirini kışkırttıkları bir dünyada, boşanma oranları artmakta, anne-baba ve çocuklar arasında gerilim artmakta, toplumsal dayanışma ruhu zayıflamakta ve nihayetinde huzursuzluk bir yaşam tarzına dönüşmektedir.

Atomlarına ayrılan ve sadece maddi varlığını tatmin peşinde koşan bencil bireyler bu sürecin bir sonucudur. Hakikat’e dönmeden hakiki huzur elde edilemez.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar Demirel
02-10-11
E mail: hebervaktim.com
 
 
Yorumlar: 2
Yusuf
Hüzün
Tarih : 24-10-11

Hüzün, bir hazin kelime.. Ayrılık gibi, hicran gibi; ama mutluluk gibi de.. Bazan bir gözde görürüz onu, bazan bir yüzde. Bazan bulutlarla gelir, bazan lodoslarla.. Hüzün tarih olur, Bağdat ufuklarını Osmanlı tuğları misali bekleyen hurma fidanlarıyla; Tuna boylarını hatem yakutları gibi süsleyen kaleler ve burçlarla gelir yedi yüz yıllık hafızamıza. Elhamra avlusunda derin uykulara dalmış mağrib güneşi olur kah; kah Kudüs gecelerinde savrulan Selahaddin rüyaları. Hüzün gözyaşı olur, bazan bir eylül bulutundan dökülüp dilemmalarımıza karışır; bazan bir Kanuni mersiyesinden akıp güneşlerimizi buharlaştırır. Paramparça olmuş kutsal kitapların mürekkeplerini dağıtır bazan, bazan kandil gecelerinin pişmanlıklarına dökülür yüreklerimizden. Kimi zaman bir bayram sevincinin ardına gizlenen yetimin gözünde acı; kimi vakit fersudeleşmeye yüz tutmuş gülün yaprağında kırağı sıfatında belli eder kendini. Hüzün söz olur, yarı yollarda bırakılmış yeminlerin ve vaadlerin peçesinden yüz gösterir kimi, kimi bir elyazmasının derkenarına yazılır bir ayrılık türküsü niyetine.. Bir mücelled güldeste olur yazılsa tüm hüzün sözleri ve binbir geceyi dolduran tutilerin dilinde şeker niyetine çiğnene çiğnene tutar şöhreti alemleri. Sabahların kokusuna karışan bir pişmanlığın terennümüdür bazan ve bazan da gecelerin korkusunu damıtan bir şarkının dizesi. Hüzün mevsim olur, böler bir uykuyu bazan; bazan bir paranteze alır acıları. Güz mü, eylül mü bilinmez; ortası mı sonu mu anlaşılmaz anın.. şakaklarına düşen benek benek karlar mı densin yılların gölgesini taşıyan, başında gül rengi bulutlardan Lahuri tüller mi olsun Hicaz şarkılarında bestelenen? ! .. Hüzün karanlıktır, yalnızlıktır, korkudur. Ve hüzün bazan en büyük umutlara gebedir.. Hüzün renk olur, son dalın son yaprağında sararırken yakar içimizi; son fırtınanın son dalgasında köpürürken kanatır yüreğimizi.. Mavi gecelerin ve kurşuni bulutların örtüsüdür hüzün.. Hatırlamanın mestliğinde eflatuni bir ırmağın hasret yarasıdır, gül gül olup açan ateşin kederlerin masum çiçeğidir. Sahilde bir gurubdur o, ufukta bir şafak. Perde perde solan hayatımız... Gül ateş, gülbün ateş, gülşen ateş, caybar ateş Hüzün sevda olur, hayalini getirir annelerin, yavruların ve süveydaya durup melankolisini yaşatır sevenlerin, sevgilerin.. Fuzuli'lerin Galib'lerin kinayeleri ve tevriyeleri onun üstüne yazılır, bülbüllerin kumruların şeyda tenasüpleri ve mecazları ona dillendirilir. Umman gemicilerinin ufuklarında deniz feneridir hüzün. Hüzün alışkanlık olur, acıların yol dönemecinde azığını kuzgunlara kaptıran gönüllerin ömre süren Selva'sıyla tartılır.. Yüzbin yıl sonra yeşerecek tohumlar için saklayıp suyu, vahalardan kurumuş dudaklarla geçer delikanlıca. Mermer beyazında ayetlere teslim olmuş bir buhur-ı Meryem'in nazenin tebessümüne Namus-ı ekber vasıtasıyla gelen nefestir o.. Hüzün, Kureyş'te Süheyb-i Rumi; Yemen'de rahip Bahira, Konstantinepol'de Ulubatlı Hasan olmaktır. Hüzün, mazlumlar adına bir saman çöpüyle devleri yere sermektir.. Hüzün, şeyh şamil toprağında alnından vurulan bir çocuktur.. Hüzün, harflere sığmayan bir nimet-i ilahi'dir.. Hüzün, her hale şükretmenin diğer adıdır.. Hüzün, seyerandır maverada.. Hüzün, özleyiştir.. Hüzün ki en ziyade yakışandır bize! .. Tek kanatlı,solgun düşlerimi, yüzünde kanayan o kutsal ışıkla aydınlatan sonsuzluk meleğim... İskender Pala

 
Harun ŞAHİN
Hüzün
Tarih : 03-10-11

Yazarı tebrik ediyorum. Ama Hüzün kelimesine biraz daha felsefi derinlik kazandırmasını beklerdim. Hüzün ve ıstırap bütün bütün huzursuzluk kaynağı mı? Nurettin Topçu'nun kaleminden okursak bir mutluluk kaynağı olduğunu da rahatça söyleyebiliriz. Yazının hakkı ve güzellikleri mahfuz kalmak şartıyla şu ifadenin çok sığ kaldığını düşünüyorum: "Bir daha altını çizecek olursak, hüznün iki temel sebebi vardır: Birincisi, kişinin sevdiklerini kaybetmesi, ikincisi de, arzu ettiklerine kavuşamamasıdır."

 
HAKÎKATSİZ HUZUR ARAYIŞI
Online Kişi: 21
Bu Gün: 711 || Bu Ay: 9.247 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.801 || Toplam Tıklanma: 52.162.478