ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 4098
Yazar: Oğuz Düzgün
ARAPÇA TAMAM; ŞİMDİ HEMEN OSMANLICAYA GELELİM

Hepinizin bildiği gibi Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Arapça Öğretim Programının hazırlandığını duyurdu.

Zaten ilgili program Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca 26 Eylül 2011 tarihinde kabul edilmişti.

Yani bundan sonra ilköğretim okullarında Yabancı Dil dersi olarak Arapça da öğretilecek. Bölgesel ve hatta küresel bir güç olma yolunda olan Türkiye için önemli bir adım bu ve büyük bir başarı.

Üstelik ileri derecede sosyo-psikolojik bir hastalık haline gelmiş olan “doğulu” olan her şeye karşı şüphecilik hastalığından da kurtuluyoruz yavaş yavaş, yani normalleşiyoruz.

Bundan bir 10 yıl önce böyle bir faaliyet yapılmış olsaydı, ne kadar bilimsel ve iyimser amaçlarınız olsa da mürteci damgasını yiyiverirdiniz alimallah.

İnsanlara konuştukları ana dilleriyle hitap etmek kadar etkili bir iletişim yöntemi mevcut değil. SadeceArapça değil, bence Orta Asya Türklerinin lehçeleri de ilköğretim müfredatlarına girmeli.

Bilhassa da Kazakça ve Kırgızca gibi uç lehçeler öğrencilerimize öğretilmeli. Bu lehçelerin öğrenilmesi diğer lehçelerin öğrenilmesini kolaylaştıracak çünkü.

Hatta Rusça, Çince, Hintçe gibi bölgesel diller de çok yaygın olmasa da belli başlı pilot okullarda öğretilmeye başlanmalı. Bir an bile beklemeye vaktimiz yok.

Milyonlarca Türkiye vatandaşının konuştuğu Kürtçe, Zazaca, Çerkezce gibi lehçeler de seçmeli ders olarak okullarda okutulmalı.

Bizim sahiplenmediğimizi elbette başkaları sahiplenir. Bundan daha doğal bir şey yok. Vatandaşın beklentilerini yok saymak gibi bir lüksümüz olamaz.

TRT-6’nın kuruluşunu bir hatırlayın. Bu televizyon kanalı koca bir istismar boşluğunu kısa bir sürede kapatıvermişti.

Cesurca açılan Kürtçe kursları da istismar edilen bir önemli haksızlık bataklığını, bir daha istismar edilmeyecek şekilde kurutmuştu.

İnsanınızı kendi canınız, bir parçanız gibi görmeyi öğrenmelisiniz önce. Bakış açınız böyle olunca, kimi vatandaşlarda zedelenen aidiyet duygusu zamanla tamir olacak.

Evinizde gözünüzün içine bakan çocuğunuzun, eşinizin en insani isteklerini görmezden gelir, onları her fırsatta dışlarsanız eğer, asıl parçalanma o zaman gerçekleşir.

Yanınızda istediklerini ve huzuru bulamayanlar elbette başka yerlerde arayacaklar istediklerini.

Ondan sonra da çocuklarım, eşim neden bana karşı ilgisiz diye sormaya bir hakkınız kalmadığını da anlayacaksınız. Çünkü siz görevinizi yapmadınız. Bir ülkede yaşayan vatandaşlar için de aile ölçeğinde cari olan aynı kurallar geçerli.

Bence bütün bunlardan daha önemli, ama unutulan başka bir lehçemiz var ve bu lehçeyi öğrenmemiz oldukça hayati.

Türklerin Müslüman olmasıyla birlikte kullanmaya başladığı bir yazı sistemine sahip ve Selçuklu, Osmanlı dönemlerinden miras kelimelerle şekillenmiş bir lehçe bu.

Bugün bu lehçeye kısaca “Osmanlıca” diyoruz. Türkçeden farklı bir dil olmadığı için onu Yabancı Diller arasında anmamız imkansız.

Peki bu lehçeyi öğrenmemiz neden bu kadar mecburi ve hayati bir durum? Bütün yazılarımda, aklı başında bütün yazarlar gibi ben de Türkiye’nin küresel bir güç olacağından bahsediyorum.

Bu yüce amaca ulaşmanın dışarıdaki pek çok şartı yerine başarıyla getirilmiş olsa da, içte çok eksikliklerimiz var maalesef.

Elbette Arap Baharı’yla birlikte önemi artan Ortadoğu toplumlarıyla daha yürekten, daha etkili bir şekilde buluşmanın zamanı gelmişti. Arapça dersi de bu açıdan gerekliydi.

Ancak bundan önce, kendi muhteşem geçmişimizle buluşmamız gerekmiyor mu? Öncelikle hafızamız olan tarihimizle aramızda var olan kopukluğu onarmamız gerekmiyor mu?

Mesela, internete girmek elbette bizi milyonlarca seçenekle buluşturacaktır. Ancak bilgisayarımızın internet bağlantılarında ya da kablo sisteminde bir sorun varsa bütün o imkânlar karanlığa gömülmeyecek mi?

Televizyonun fişi prize takılmamışsa, kumandanızın hangi düğmesine basarsanız basın, hiçbir kanalı seyredemezsiniz.

Küresel Güç olmayı düşünen Türkiye için de, geçmişiyle olan bağlantısını onarmaktan başka çözüm yok.

Evet, bu bağlantı koptu ve her türlü imkanımız olmasına rağmen biz bu bağlantıyı yeniden kurmaktan imtina ettik.

Bunun neticesi olarak da, Fâtih’e, Kanuni’ye, 30 yıl öncenin Türkçesine, mezar taşlarındaki yazılara yabancı, konuşamayan bir nesil oluştu.

Bu nesil, geçmişi hakkında her ne kadar iyi düşüncelere sahip olsa da, Osmanlıcayı bilmediği için geçmişinin karanlık koridorlarında değneklerle yürümeye mahkum.   

Böylelikle bu nesil, Selçuklunun, Osmanlının binlerce yıllık edebi, dini, felsefi, kültürel, bilimsel birikimine de fersah fersah uzakta…

Okuldaki ders kitaplarında öğrendiği yalan yanlış ve ideolojik bilgi kırıntılarının dışında geçmişi hakkında hiçbir malumatı yok gençliğimizin.

Hamiyetli kimi araştırmacılarımız, çeşitli çeviriler yapıp lokmayı ağzımıza kadar getirip sokuyorlar ama, bu kültür ve tarih değirmeni taşıma suyuyla ne kadar döner? Balık vermekten ziyade öğrencilerimize balık tutmayı öğretmemizin zamanı gelmiştir.

Türkiye’nin her bölgesinde, değeri bilinmeyen hazineler gibi parıldayan Osmanlıca eserleri, kitabeleri, mezar taşlarını okuyabilen bir nesli hayal edin bakalım!

Bin yıllık geçmişinin dilini öğrenen o nesil, Yunus Emre, Osman Gazi, Fâtih, Namık Kemal, Mehmed Âkif gibi abide şahsiyetlerle arasındaki derin uçurumu kısa sürede kapatacaktır.

Göklere yükselecek her görkemli binanın, temeli yani kökleri, o oranda sağlam olmak zorundadır.

Küresel Güç Türkiye’nin inşası için de öncelikle temeller sağlam olmalıdır. Osmanlıca, o binanın temelinin en hayati ve olmazsa olmaz parçasıdır.

Umarım ki Milli Eğitim Bakanlığımız, Arapçadan sonra Osmanlıcamız için de bir müfredat hazırlar ve Osmanlıca da ilköğretimden itibaren okullarımızda ders olarak okutulur.

Hem zaten böyle bir müfredat yıllar önce Hayrat Vakfı tarafından hazırlanmış ve Kültür Bakanlığıyla ortak bir şekilde açılan kurslarda uygulamaya konulmuştu.

Eğer yine de Osmanlıca öğretim müfredatı geliştirmek için yeterli uzmanımız, bu dersleri vermek için de yeterli öğretmenimiz yok denirse, siz bir adım atın, bir işaret edin yeter.

Bu geleneksel lehçemizi ve yazı sistemimizi her türlü zorluğa rağmen yaşatmaya devam on binlerce Osmanlıca Gönüllüsü size her türlü ilmi desteği vermek için harekete geçecektir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Oğuz Düzgün
02-01-12
E mail: rotahaber.com
 
 
Yorumlar: 1
Ertan Aslan
Gönüllü arıyorum.
Tarih : 06-01-12

Osmanlıca öğrenmek istiyorum, fakat çevremde hiç Osmanlıca bilen yok yardımcı olursanız sevinirim.

 
ARAPÇA TAMAM; ŞİMDİ HEMEN OSMANLICAYA GELELİM
Online Kişi: 22
Bu Gün: 400 || Bu Ay: 400 || Toplam Ziyaretçi: 2.225.685 || Toplam Tıklanma: 52.212.934