ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3174
Yazar: Ahmet Selim
İYİ İNSAN OLMAK- 1

En önemlisi insanlığımız. Nasıl bir insan olduğumuz. Sırlar, dışımızda olduğundan daha çok içimizde.

Yahut, hepsi içimizdekilerle irtibatlı. Akıl sahibi adam ruhu nasıl inkâr eder? İçimizdeki koskoca dünya ölümle biter mi? Burası bir merhale, bir misafirlik. Bir yerden geliyoruz, içimizdeki lâyık olduğumuz yahut olmadığımız, bir miktar anladığımız yahut hiç anlamadığımız emanet zenginliklerle bir yere gidiyoruz. Ruhun varlığı ispata muhtaç değil. Fakat "ruhun mahiyeti" denilince orada duruyoruz. Yetersiz bilgiler düşünceyi sınırlar. Akıl yetmez bu işe. Çünkü akıl da ruhun sırlarıyla sınırlı. Düşünceyi istediğimiz noktada durduramayız, ama istediğimiz kadar da ilerletemeyiz. Gücümüz yetmez. Akıl bunu anlarsa, gücünün sınırlı olduğunu fark edip kabullenirse, ayrı ve kalbî bir güç kazanır. Her şeyi ölçüp biçmeye kalkmaz, kendi kendini tahrip edici cüretkârlıklara tevessül etmez. İtidal dengesi oluşur ve gerçek tekâmül yolu açılır.

Düşüncenin bir türü var ki kelimelere dökülemez. Ufuklara bakarsınız, içinize bakarsınız, hatıralara dalarsınız, muhayyilenize yönelirsiniz ve susarsınız. İmana sarılırsınız sımsıkı. Bu şartlardaki akıl bir başka akıldır. Rasyonalizmin aklı değil. Akl-ı selim denir ona. Refakatçi olarak kalb-i selim'i, zevk-i selim'i arayan ve onlarla buluşmadan rahat etmeyen bir akıl. Mutluluk, o buluşmanın oluşturduğu bir denge. Mutluluk bir "haz ve rahat" hali değil, bir şuur hali. Mutlu insanın da acıları hasretleri vardır. Lâkin hepsi istikamet ve itidal şuuruna bağlıdır. Bir sevgi ve sorumluluk dünyasında yaşar o.

Ve bu hal, eski insanlarımızda büyüklerimizde daha çok vardı. Sadece okumakla olmuyor. Bu farklılığı izah etmek çok zor. Mümkün ama zor. Bilgilendirmek kolay, düşündürmek zor. Hele kelimelere dökülemeyen düşünüş (teemmül) halini uyandırmak çok daha zor. İnsan doğulur, sonra insan olunur. Nasıl olunur? Bir bütünlük dengesine kavuşularak olunur. Ruh bunu arar. O dengeyi arar. Bir ideal denge değildir bu. Oraya doğru gidişi mümkün kılan bir tamamlanmadır. Tekâmül, o bütünlüğün yeni seviyelerde yenilenmesiyle olur ve öyle devam eder. Şöyle diyelim: 3 yaşında sağlıklı bir çocuğun uzuvları da tamamdır, 23 yaşında bir insanın da. Maddî gelişme o tamamiyet içinde olur. Manevî gelişme de buna benzer. Sağlıklı denge bütünlüğü, çok önemli bir hayati ihtiyaçtır. Bazı şeyleri çok bilmek, bazı şeyleri de hiç bilmemek; bütünlük dengesini bozan bir durumdur. Genel kültürü zayıf uzmanlarda bu duruma sık rastlanır.

Bütünlük dengesindeki bir eksiklik bir sıhhatsizlik en çok insanlığınıza yansır. Belli kurallar ihlâl edilmiş gibi (açıkça) görülmüyor ama, bir olumsuzluk hissediliyor mesela. Her şeyin başı olan "insan kimliği" açısından baktığınız zaman, öteki kimlikler ne olursa olsun, birçok gerilemeler, kayıplar göze çarpıyor. Günlük hayatta "iyi insan" tabiri kullanılır. "Nasıl biridir?" denilince "iyi insandır" cevabı eskiden çok kullanılırdı. İnsanın halinden anlar, edeplidir-terbiyelidir, elinden gelen yardımı yapar, insanın derdini paylaşır, konuşmasını, oturup kalkmasını bilir, kimsenin kötülüğünü düşünmez, iyi arkadaştır, iyi komşudur, laf taşımaz, dedikodu yapmaz, görmemiş gibi davranmaz, say sayabildiğince... "İyi insandır"da hepsi var. Genel bir pozitiflik ifade eder bu söz. İnsanlar siyah-beyaz gibi "iyi insan-kötü insan" diye ikiye ayrılmaz. Ama "iyi insan" sıfatı herkese verilmez. Hele "çok iyi insandır" sıfatı!

Öyle bir olumsuz davranış vardır ki bunu yapmak ahlâksızlık olarak nitelenemez, nitelenemeyebilir. Fakat bir eksikliktir. Mesela halden anlamamak bir ahlâksızlık değildir. Belki ahlâkın incelikleriyle, zarafetiyle, özel tezâhürleriyle ilgilidir. Kaba ve sivri örnek vermek gerekirse, şu canlı bomba hikâyesi söylenebilir. İnsanlıkla bağdaşmaz, İslâm'ı bırak. Geçenlerde Mısır'a atfen bir laf dolaştı "öldükten sonra ilk 6 saatte..." falan diye. Gönlüm, midem bulandı. Aynen telaffuz edemem... Müslüman, bütünlüğünü kurmuş insandır, mekârim-i ahlâk nasiplisidir, "kalb-i selim, akl-ı selim, zevk-i selim" terkibini kendi fıtratının elverdiğince yapmıştır. Öyle olmak gerekir. Halden anlar, feraseti vardır... Çok bilgili olmayabilir. Müslüman, iyi-güzel insan olmalıdır. Şartlara göre mükellefiyetler çıkarır, düşünerek hissederek sevgiyle yaşar. Seyirci gibi yaşamaz. Lafı küt diye söylemez, incelikleri gözetir... Hem vakarlı hem mütevazı olmayı ferasetiyle başarır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
19-05-12
E mail: zaman. com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İYİ İNSAN OLMAK- 1
Online Kişi: 12
Bu Gün: 319 || Bu Ay: 10.566 || Toplam Ziyaretçi: 2.224.085 || Toplam Tıklanma: 52.196.624