ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KADIN VE ÂİLE
Okunma Sayısı: 2385
Yazar: Meryem Aybike Sinan
O SAADETLİ GÜNLER ESKİDENDİ...

Güzel ve iyi olan her şeyde cimri, kötü ve pespaye olan şeylerde de hayli cömertiz. Madden refaha erdiğimize, zevk ü sefahat içinde yaşadığımıza bütün göstergeler şahit! Günümüzün en yoksulu bile yamalı kıyafet giymiyor artık diyordu Süheyla Teyze! İş beğenmeyen, rahatına düşkün, az emekle çok para kazanma derdine düşen, şükürsüz, niyazsız, tamahkâr, hırslı, aç gözlü, haram helal gözetmeyen, kul hakkı bilmeyen, tuhaf bir insan modeli türedi, insanın variyeti çoğaldıkça insaniyeti azaldı diye ekliyordu.

Süheyla Teyze kim diye soracak olursanız o benim derim!

Zira ruhen artık kendimi seksen küsur yaşında hissediyorum. Hatıralarım, hissettiklerim, duyumsadıklarım, bildiklerim seksen küsur yaşında! Belki de yüz! Süheyla Teyze ismini de açıkçası kendime çok yakıştırdım! Bu yazımda içimdeki Süheyla Teyzeye kulak verdim ve onu dinledim…

Sonra diye ekliyordu Süheyla Teyze… Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilmez oldu. Usta ustalığını, çırak çıraklığını, kadın kadınlığını, erkek erkekliğini, çocuk çocukluğunu, fakir fakirliğini, zengin zenginliğini, cahil cahilliğini, âlim âlimliğini bilmez oldu.

Haddini hududunu bilmeyenler, beş kuruşluk hallerini bin akçaya satanlar türedi ortalıkta. Terazi kendini tartamaz oldu.

Kadın erkekleşti, erkek kadınlaştı mı ne?

Kadın eskiden ağırdı, asildi, vakurdu, ipekten bir ruhu ve görüntüsü vardı. Giydiği ipekten ve çiçekli basmadan elbiselerle ne kadar da masum ve kadınsıydı. Henüz kimyasallarla yüzüne bir türlü desen inmemiş, mahremin eli kılık kıyafetine değmemiş, beden ölçüleri insanların diline dolanmamıştı!

Kadın henüz bir dağ çiçeği gibi narin ve ulaşılmazdı!

Erkek bu kadar değişmemiş ve kişiliği böyle sıfırın altına düşmemişti…

Sözünün eri, mert, delikanlı, çalışkan, dürüst, kadına siper olan, sevdi mi dağlarca seven, alın teriyle helal tertemiz kazancını yine helal ve tertemiz harcayan, toplumun dertleriyle hemdert, düşkünün, yoksulun elinden tutan, başkasının namusuna yan gözle bakmayan, ruhunu peygamber ahlakıyla cilalamış babaydı, eşti, kardeşti, sevgiliydi, adam gibi adamdı!

Erkek henüz elini ve dilini ve ruhunu böylesine kirletmemişti!

Cömertti insanlar!

Herkes birilerine bir şeyler yedirmek, içirmek için yarışır, eve misafir gelsin diye kapıyı gözlerdi! Mahallede asfalt döken yedi kat yabancıya bile sofralar açan, çaylar demleyen, bahçelerden meyveler ikram eden zengin gönüller vardı. Herşey ama herşey sadece Allah rızası için yapılırdı!

Ve şefkatliydiler!

Merhametli, nezaketli, nezahetli ve hikmet sahibiydiler! “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” düsturunun sadık birer bekçisiydiler. Sadece komşunun açlığıyla değil, her türlü derdi ve tasasıyla ilgiliydiler. Bütün beklentileri Allah'ın kendilerinden hoşnut olmasıydı.

Zaten insandan ne beklenirdi ki? Üç gün yıkanmasa kokacak fanilerden bir şey ummayacak kadar feraset sahibiydiler. Muhannete mihneti zül sayan, ama her türlü ihtiyaçta bütün varlığını maddi ve manevi anlamda insanlara sebil eden dervişane bir düşüncenin birer hikmetli adresiydiler!

Utanmanın, arlanmanın, mahcup olmanın, yüzü kızarmanın ne demek olduğunu iyi bilendiler… “Edep Ya Hu” diyen kalp ehlinin samimi takipçisiydiler! Ne Allah'la kandırmak, ne Allah'ı kandırmak gibi bir riyakârlığı bildiler! Oldukları gibi göründüler, göründükleri gibi oldular her daim. Şimdilerde yüzü kızaran insan kaldı mı diye merak ediyordu Süheyla Teyze!

Onların hiçbirinin ne başka ajandaları vardı, ne de ikinci bir yüzleri!

Onlar bu toprakların bereketi ve hikmetiydiler…

“Allah mahzun gönülleri sever” kabilince onlar da hep mahzun yüreklere seferlere çıktılar, gülmeyi unuttular, gülümsemeye iman ettiler. Kederli, mahzun, unutulmuş, terk edilmiş, yoksul ve kimsesizlerin kimsesi oldular. Merhamet ve şefkat henüz iyilik derneklerine bağışlanmamıştı…

Onların her biri tek başına bir iyilik derneğiydiler zaten!

Kadın ve erkek birer yurttular birbirlerine.

Böylesine birbirlerine kurt olmamış, aşk böylesine kirlenmemiş, sevgi böylesine harcanmamıştı bir kuruş gâvur parasına. İnsan ruhu böylesine cimri ve kirli değildi o zamanlar!

Geldiğimiz nokta neresi? Diyordu Süheyla Teyze!

Ve sahiden geldiğimiz nokta neresiydi, hangi duraktı acaba?

Bileniniz var mıydı?

Muhabbetle Kalınız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
11-03-13
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 1
uğurlu
İmar-ı Gönül
Tarih : 12-03-13

Hasretin od'unda, bilmediğini bilenler...Hırstan amade gayretli,iffetli ve edepli...Lûtfu İlahî,cevher-i ruh, ümidi nur...Olmassa olmazı gönlün imarı,insanın Adamlığı

 
O SAADETLİ GÜNLER ESKİDENDİ...
Online Kişi: 15
Bu Gün: 341 || Bu Ay: 10.237 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.322 || Toplam Tıklanma: 52.191.671