ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DÜNYADA NELER OLUYOR
Okunma Sayısı: 1813
Yazar: Ahmet Selim
TEMEL KÂİDE: İNANDIRICILIĞI KAYBETMEMEK
  • AB'ye girip girmeme meselesi

O bağlantıyı bir görebilsek

Tepkiyi ters seslendirmek, sadece gücünü azaltır ve doğru sonuçlar vermesini engeller. Karadeniz fıkralarının çoğu Nasreddin Hoca'nın nükteleri gibi "abartı yoluyla hikmeti işaretleme" anlamı taşır. "Ben de seni tanımayrim" örneği de öyledir. Bunları uygulama ciddiyetiyle değil, nükte inceliğiyle değerlendirmek gerekir.

AB'ye "sensin muhtaç olan, ben değilim" biçiminde tepki göstermek, belki ferahlatıcı olabilir; ama bence "tarz" ve "üslup" olarak isabetli değildir. Onun yerine şöyle denilemez miydi: "Biz ülkemizin çıkarlarını korumakla görevliyiz. Ayrıca millî onurumuza özen göstermekle yükümlüyüz. Ne pahasına olursa olsun 'AB'ye girmek' gibi bir saplantı peşinde yürüyemeyiz, hatta tek adım bile atamayız. Bizim AB'ye girmemiz, normal ve adaletli şartlar içinde girmemiz; sadece bizim lehimize değil, bütün Avrupa'nın, bütün bölgenin, bütün insanlığın hayrınadır. AB bu sorumluluğu duymuyorsa, meseleyi yeniden değerlendirmemiz gerekebilir."

Sonra şu var: Şayet biz AB'ye girmememiz halinde hiçbir şey kaybetmiyorsak, girmemizin bir anlamı kalmaz. Hatta girmemiz mantıksız ve yanlış bir tercih olur. O zaman AB'nin aleyhine konuşanların haklılığı teyid edilmiş olur. Kaybedenler onlar olacaksa, sadece onların ihtiyacı varsa, bizim için bir şey değişmiyorsa; onların çıkarını düşündüğümüz için mi AB'ye gireceğiz?

Cevaben denilebilir ki: "Canım, kızdık da öyle söyledik. Hiç mi tepki vermeyelim? Sertleşmek lazım bazen." Böyle algılanırsa, onlar da böyle düşünürse, bu tepkiyi ciddiye de dikkate de almazlar. Sıkıntılarımızın üstüne bir de "hatalı tepki" faturası eklemiş oluruz.

Politikada, diplomaside, uluslararası ilişkilerde, en önemli faktörlerden biri "inandırıcılık"tır. İnandırıcılığınızı kaybederseniz, siyasî enstrümanlarınız ses vermez hale gelir. Kendiniz çalar, kendiniz duyarsınız. Basit bir mesajı göndermek için bile, aşırı bir inandırma çabası göstermek zorunda kalırsınız.

"Bu bir medeniyet projesidir. Dışında kalmak, ilkel kalmak demektir" sözü ne kadar yanlış idiyse, "Bizi ırgalamaz, siz düşünün!" tavrı da o kadar yanlıştır. Her iki yanlış türü de, bizi inandırıcılıktan ve ciddiye alınma tabiiliğinden uzaklaştırır. Yanlış yapmak, kötü.

Yanlış yapmayı savunmak, daha kötü, yanlış yapmayı savunanı savunmak daha da kötü... Her yanlış, işte böyle dalga dalga katlanarak sirayet eder... Bir gün bakarsınız ki, AB'yi reddetmek (yahut AB'yi kaçınılmaz göstermek) millet nazarında prim yapar hale gelmiştir ve meselenin düşünülecek ve hayra bağlanacak bir tarafı kalmamıştır. Ve bir toplumsal çöküntü, yahut sarsıntı, yahut çözülme; çeşitli dönüşümlerle yaşanır hale gelmiştir... Biliyoruz, tecrübelerle gördük, tanıdık böyle halleri. 1970'li yıllarda nasıl oldu da, Türk sineması erotizm bataklığına dönüştü? Birkaç yıl önce öyle değildi. Bu toplum, en acemice platonik hikâyeler için bile gözyaşı dökerdi. Ne oldu da, birkaç yıl sonra erotizmin ratingleri zirveye çıktı?

Bütün bunlar, inandırıcılığın kaybedilmesi durumunun içteki sonuçlarıydı, yansımalarıydı. İnandırıcılığın kaybı, "özsaygı" ve "özgüven" kayıplarını da beraberinde getiriyor. Ortanın solunda bu vardı, Kıbrıs konusunda bu vardı, türban tartışmalarında bu vardı; Ortadoğu'ya bakışımızda ve AB ilişkilerimizde yine bu var...

Neyin, niçin, neye göre, nasıl doğru olduğunu ve olacağını bilemez hale gelmek, böyle bir tereddüt ve belirsizlik duygusunun sinsi kötümserliğine kapılmak; bırakın büyükleri, çocukların bile "kişilik" dengesini bozar. İzah edemediğiniz birçok anormalliğin arkasında böyle bir irtibat ve illet var.

Normalleri devre dışı bırakmak, anormalliklere davetiye çıkarmaktır. Türleri, cinsleri, renkleri hiç önemli değil. "İfrat ve tefrit" anormalliği öne çıkarsa, anormalliklerin her türlüsü rating yapmaya başlar!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Ahmet Selim
29-01-10
E mail: a.selim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TEMEL KÂİDE: İNANDIRICILIĞI KAYBETMEMEK
Online Kişi: 21
Bu Gün: 71 || Bu Ay: 1.454 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.013 || Toplam Tıklanma: 52.234.122