ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER
Okunma Sayısı: 2502
Yazar: Gül Doğan
KİTLESEL YALNIZLIK ŞUBESİ: FACEBOOK

http://www.renklidergi.com/upload/p47c3ea452625c1.84322780.jpg

“Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
Kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin...”
 

-İsmet Özel-

Her sabah daha bir yalnız kalkıyor insan artık yatağından. Ve her gün yeni zırvalarla dolduruyor yalnızlığını. Adına medeniyet diyoruz, geçip gidiyoruz.

Medeniyet bize her gün yeni oyuncaklar sunuyor. Öyle rastgele oyuncaklar da değil üstelik, günbegün açılan yaralarımızı kaşıyan süslü oyuncaklar. Etrafımızdaki binalar yükselir, caddeler kalabalıklaşırken küçülen egolarımızı şişiren oyuncaklar...

İnternet bu oyuncaklar için biçilmiş bir kaftan. Chat kanallarıydı, arkadaşlık siteleriydi, itiraf sayfalarıydı, online günlüklerdi derken, yeni “trend” facebook oldu. Televizyon programlarında tartışıla tartışıla, gazetelerde yazıla çizile bitirilemiyor facebook. Herkesi o denli sarmış sarmalamış durumda. Hatta facebook haberleri çıkıyor internet gazetelerinin haber sayfalarında. Facebook'taki “çılgın” gruplardan bahsediliyor mesela, bu hafta facebook'ta neler olmuş, kimler üye olmuş, hangi ünlüler girmiş, hangileri çıkmış, kimler atılmış.... Hani aynı magazinsel mantıkla başlık atacak olsak; “Facebook çılgınlığı aldı yürüyor” derdik.

Ama ondan önce bir “Nedir bu facebook?” diyelim.

Facebook, bugün itibariyle üye sayısı 55 milyonu aşmış bir web sitesi. Kuruluş amacı Harvard Üniversitesi mezunlarını ve öğrencilerini bir arada tutmak, haberleşmelerini ve birbirlerini kaybetmemelerini sağlamak imiş başlarda. Ancak genişleye genişleye, dünyanın dört bir yanından insanları bir arada tutuyor şimdi. Bir arada tutmaktan bahsediyoruz ama, pek de sağlam bir bir aradalık değil bu.

Facebook'u diğer arkadaşlık sitelerinden ayıran pek bir şey yok aslında. Üye oluyorsunuz, profilinizi oluşturuyorsunuz, mezun olduğunuz ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, çalıştığınız yer, eskiden çalışmış olduğunuz yer ve bunun gibi bilgilerinizi ekliyorsunuz. Facebook'un diğer arkadaşlık sitelerinden daha popüler olmasının sebebi, hem biraz daha profesyonel, biraz daha afili bir tasarımının olması; hem de aslında daha “küçük” bir kitleye daha “büyük” oynaması. Facebook'un başlangıçta üniversitelilere yönelik olması onu diğer sitelere nazaran daha “elit” yaptı. Daha “elit” olan, medeniyet insanları tarafından daha çok tutuldu ve sonuçta, herkesin içindeki “ilkokul arkadaşına ulaşma özlemi” ortaya çıktı.

Evet, insanları facebook'a bağlayan şey çoook eski arkadaşlarına ulaşabilmeleriymiş; üstelik çok da eğlenceliymiş bu site. Sanal hediyeler var mesela. Sanal içkiler, sanal mezeler yollayabiliyorsunuz “friend list”inizdeki arkadaşlarınıza. Hatta sanal çiğ köfte!
Tüm bunların yanında, facebook'un çok iyi bir bilgi kaynağı olabileceğini savunanlar da var. Bir ülkeyle ilgili bir araştırma yapıyorsunuz mesela, facebooktan hemen o ülkeden birileriyle tanışıp kaynaşıp ondan bilgi alabiliyormuşsunuz! Ne güzel...

Ben ilkokulu bitirmiş, ortaokul hazırlık sıralarında sürünüyor ve gece gündüz ingilizce öğreniyorken odam abimin odasının karşısındaydı, oturma odası da koridorun sonu. Her gün sayfalarca ödevim olduğundan mıdır, yoksa tamamen kendi tembelliğimle mi alakalıdır bilemem; çalışırken ne zaman bilmediğim bir kelimeye rastlasam, yerimden kalkmadan karşı odaya doğru bağırırdım: "Aaabiiiii, x ne demeeeeeek?"

Daha abim cevap veremeden koridorun sonundaki anne ya da babadan cevap gelirdi: "Sözlüğe baaak!"

Bu facebook'un ne denli uçsuz bucaksız bir bilgi kaynağı olabileceğini okuyunca aklıma geldi nedense bu. Çünkü ben aslında abimle iki çift kelam edeyim, hem dersten kaytarayım hem de eğleneyim diye soruyordum o sözcükleri biraz da. Yani olur da abim kelimeyi söylerse, üstüne ben bir şey daha söylerim, o bir şey söyler, sonra bir odada buluşuruz, geyik yaparız diye bir umut olurdu hep içimde bir yerde. Çünkü o yaşlardaki bir çocuğun en sevdiği şey, kendisinden birkaç yaş büyük abi ya da ablasıyla vakit geçirmektir. (En azından benim için öyleydi)

Yani o kelimeyi öğrenmeye çalışmak, abime seslenişimin yalnızca görünen kısmıydı. Hem işin başka bir tarafı da şu ki; ben sözlük kullanmayı tam da o zamanlar, koridorun sonundan gelen 'sözlüğe bak'larla öğrendim.

Yani; bir ülke hakkında bir şey öğrenmek için önce okumak gerekir. Evet, bazı şeyleri birinci ağızdan duymak apayrı bir fırsattır, ama facebookta ilkokul arkadaşlarını bulma çabasında olan tanımadığın birinin söyledikleri insana nasıl bu denli güvenilir gelebilir? Belki bilgi sahibi olabilirsin, hangi sitelere bakman gerektiğini, nereyi nasıl araştırman gerektiğini öğrenirsin ama zaten internet engin bir deniz, bunları facebooksuz da pekala bulabiliyoruz.

Zaten bunun yanı sıra, asıl şaşırtıcı olan herkesin ilkokul arkadaşlarını bulduğuna bu denli sevinç çığlıkları atması, herkesin geçmişiyle bu denli ilgili olması. Birisi geçmişine bu denli özenli olsaydı gerçekten, o geçmişi kaybetmezdi. Geçmişini kaybettiyse bir kişi, onu bulması için bir internet sitesini kullanmasından daha korkunç ne olabilir?

Hem arkadaşlarım olsun, hem o arkadaşlar sanaldan köfte falan yollasın, hem saçma sapan gruplara üye olup vaktimi çılgınca saçmalayarak harcayayım, hem de istediğim konuda araştırma yaparken istediğim ülkeden insanlarla konuşabileyim... Tüm bu bahanelerin ardında, aslında çok ciddi bir toplumsal hastalık yatıyor: Yalnızlaşma.

Türkiye'nin 'özgür' kızı Nil son şarkılarından birinde diyordu ki; “Modern zamanlarda aşk buharlaşıp uçmuş mudur? Bu mudur?” Anlaşılan o ki; medeniyetin bol makyajlı özgürlüğüne kapılanlar için sadece aşk değil, tüm beşeri ilişkiler buharlaşıp uçmuştur. Elde avuçta kalmayanı, büyük binaların, yüksek teknolojinin, bilgisayarların, cep telefonlarının, televizyonların içinde canlandırmak için çırpınıp durur modern zaman insanı. O kadar kayıptır, o kadar yalnızdır ki dokunamayacağı, sarılamayacağı, klavyesiz konuşamayacağı, çıplak sesini duyamayacağı, yüzünün ifadesini okuyamayacağı birinin ona tadına bakamayacağı bir içkiyi yolladığı sanrısını yaratacak butonu tıklaması bir sevinç vesilesidir.

Peki bu, göz göre göre ruhumuzun açlığına ruhsuzluk basmak değildir de nedir?

Her sabah daha bir yalnız kalkıyor insan artık yatağından. Ve her gün yeni zırvalarla dolduruyor yalnızlığını. Adına medeniyet diyoruz, geçip gidiyoruz.

Önce toprağı unuttururlar, sonra havayı ve suyu... Kir solumaya ve şık giyinmeye başlayınca, egonu şişirirler, insanın eşitliğini unuttururlar, kendini üstün görmenin çirkinliğini unuttururlar. Hafıza şaşırtmasın diye, hatırlamayı unuttururlar derhal. Sonra ihtiyaçsız sevmeyi unuttururlar, ardından ihtiyaç duymayı unuttururlar. İlişki kurmayı unuttururlar bir de... Elinize görkemli oyuncaklar tutuşturur, hafızalarınızı yeniden yazıverirler; insanlıklarınızı.

Ve siz yine de çok eğleniyorsunuzdur. “Çılgınca”...

“Facebook çılgınlığı sürecek!” Evet! Biz hatırlamayı ve hatırlatmayı hatırlayana dek...

müsvedde.net

Yazının kaynağına ulaşmak  için tıklayınız

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Gül Doğan
21-02-10
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 1
zümra
yalnızız...
Tarih : 29-12-11

teknoloji dediğiniz gibi gelişti ama yalnızlığı arttırdı. Kendini arayan insan yine girdaplarda buldu kendini. ve hiçbir zaman doyurulamıyacak bir açlıkla heybesinde kocaman bir hiçlikle ömür defterini dürdü insan. hazin son... çok hoş bir yazı teşekkürler....

 
KİTLESEL YALNIZLIK ŞUBESİ: FACEBOOK
Online Kişi: 6
Bu Gün: 345 || Bu Ay: 10.592 || Toplam Ziyaretçi: 2.224.123 || Toplam Tıklanma: 52.196.932