ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 3670
Yazar: Ahmet Selim
KÜRTLER TÜRKLEŞTİRİLDİ Mİ, TÜRKLERDEN KOPARILDI MI?

Anlatması zor

Kürt kökenli vatandaşlarımızın asimile edilmeye çalışıldığı ama başarılı olunamadığı söyleniyor. Bunun tahliline hiç girmeden ben başka bir görüşü ifade etmek istiyorum:

Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir kısmı, var olan entegrasyondan, manevi değerlere ve duygulara önem vermeyen bir çağdaşlık ve aydınlanma anlayışıyla uzaklaştırıldı, bir çeşit yabancılaştırmaya maruz kaldı. Bunda da "din birleştirici değildir" zannı önemli bir rol oynadı. Öyle olmasaydı Marksist PKK, daha baştan hiç etkili olamazdı. Muhtemelen doğamazdı bile. Tabii bunu anlatmak zor. Çünkü alışılmış ve modalaşmış izah kalıplarına uymuyor. Yaşanmış hayattan gözlem örnekleri verip hikâyelerini çeşitli çizgileriyle canlandırmak ve hafızaları yeni bir dikkatle yenilemek lazım.

"Biz millet olamadık" görüşüne katılmıyorum. Biz millet olmuştuk; sonradan gevşemeler oluştu, oluşturuldu, buna istemeden yol açıldı. Farklı gaflet türleri bir araya geldi ve bundan dolayı bazı tahrikler belli derecelerde etkili olabildi. Bunu yazıyla anlatmak kolay değil; uygun şartlarda saatlerce, belki çeşitli bölümler halinde günlerce aylarca konuşmak gerekir.

Millet olmak için din Batı'da da önemlidir ama bizde daha çok önemlidir. Çünkü etnik homojenliği çok önemsemeyen bir tarih yapısından geliyoruz. Millet kavramını oluşturan unsurların önem dereceleri, farklı milletlere göre farklılık gösterir. Mesela İngilizlerin İngilizliği sanki alınlarında yazar. Almanlar da öyle sayılır... Bizim tarihimizde, din unsurunun diğer unsurları da etkileyen, yorumlara tabi tutan ayrı bir sosyal fonksiyonu vardı. Ayrıca Türkçenin "anlaşabilecek asgari seviyede öğrenilme" kabiliyeti çok yüksektir. Müslüman'sa biraz da Türkçe biliyorsa hiçbir yakınlık problemi kalmaz! Rumeli'de Osmanlı'da öyleydi. Bu yakınlık yeterliliği mesela çok önemli bir konu olan "evlilik" açısından çok anlamlıdır; çünkü millet dokusunu çok etkileyicidir. Biz Osmanlı'dan kaldık, oradan geliyoruz. Bizde din'in, sosyal dokuyu bir maya gibi etkileyen sosyolojik bir rolü vardır. Osmanlı Türkçesi ise, üst seviyesiyle dinimizin diliyle akraba gibidir; pratikte ise, yüz kelimeyle bile Tarzanca dedikleri türden de olsa iletişimin sağlanabileceği bir kolaylık sihrine sahiptir. Müslüman nüfus arasındaki etnik farklılıkları Türkçenin bu özelliği çok basit bir yoldan aşıverir. İnancın çok önde tutuluşu da bu gönül ortamını teşvik eder, motive eder... "Batılıların ihtida edene Türk oldu" demelerinin sebebi de bu. Osmanlı'da Türk gibi görünmek Türk gibi olmak her Müslüman için çok kolay bir şeydi. O görüntü hemen oluşuverirdi... Böyle bir dil yoktur ve mesela Fatiha, Osmanlı Türkçesini bilen için sanki Türkçe gibidir. Şahsen bana hep Türkçe gibi gelmiştir... Bunun için yıllarca "Din-Dil-Tarih şuuru" deyip durdum ve ilk kitabımın adı da budur. Mağfirete "yarlığamak" dediklerinde sinir olurdum. "Yarlığamak diye bir kelimeyi herhangi birinin kullandığını ben hiç duymadım" derdim kendi kendime!

Sağa sola sapmayalım da konu dağılmasın. Küçüklüğümde babama bazı etnik ilgiler hakkında sorular sorduğum olurdu. Mesela "Kürtler nasıl insanlardır?" diye sorduğumda bana "mütedeyyin insanlardır" cevabını vermişti. Babamın insani nitelik ölçüsü o. Ve bu cevap sempati ifade eden bir cevaptı. Rumeli'den 18 yaşında gelmiş, onun toplumsal bakışında Osmanlılık kriterleri var. Yugoslavya'da doğmuşsun dediğim zaman, kızmış ve Osmanlı'nın verdiği hüviyeti göstererek "ben doğduğumda orası Türkiye idi" demişti. Bu kişilik yapısı, millet kavramının her meselesini suhuletle, güzellikle, zerafetle çözer. Bir tarihte "Osmanlı milli idi" derken ve bazılarını şaşırtırken kastettiğim buydu. Fakat Yeni Osmanlılar da Jöntürkler de, bu kişilik yapısının fikri analizini ve ona bağlı düşünce üretme sentezlerini maalesef yapamadılar. İçinde yaşadıkları hayatın fikir diliyle tercümesini dahi başaramadılar.

Yaşadıklarımızı düşünmesini bilmek, yeni şartlarda nasıl yaşayacağımızı bilmemizi de sağlar.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
13-03-10
E mail: aselim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KÜRTLER TÜRKLEŞTİRİLDİ Mİ, TÜRKLERDEN KOPARILDI MI?
Online Kişi: 29
Bu Gün: 190 || Bu Ay: 9.447 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.123 || Toplam Tıklanma: 52.164.265