ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 2243
Yazar: Sibel Eraslan
ÇANAKKALE'Yİ UNUTULMAZ KILAN NEDİR?

Bu Cuma günü, Çanakkale Zaferi’nin 95. yıldönümünü geride bıraktık. Doksan beş yıl artı bir gündeyiz. Dile kolay, insana zor. Tarihe kolay, hayata zor: 95 YIL.. İnsan ömrünü galakside hüküm süren geniş zamanla kıyas etmenin, büyük bir çaresizlik olduğu ortada. Kelebek kanadındaki tozdan da ince, varla yok arasındayız ihtiyar yıldızların ömürleriyle kendimizi karşılaştırdığımızda...

Bununla birlikte; 95 yıldır hâlâ dün’müş gibi capcanlı duruyor hafızalarda Çanakkale... Ölüm/kalım, Varlık/yokluk dendiğinde, daha eski savaşların da, çok yeniymiş gibi durduklarını biliriz. Sanki Bedir hâlâ devam etmektedir mesela. Sanki Uhud’da okçuların arasından hızla esen rüzgar hâlâ bizi savurmaktadır, Hendek’te atılan tekbir naraları da, hâlâ kulaklarımızda... Nedir bunun sırrı? Çanakkale’yle Bedir’i kardeşmiş gibi birbirine benzeten sır nedir? Niçin Sevgili Efendimizin (sav) hırkası örter tüm yola revan olmuş genç yolcuları?

Belki de “onlara ölü demeyin, onlar diridirler” ilahi sözünün bir tefsiri gibidir, kalbimizdeki bu yeni’lik hissi. Yani 95 yıl sonra da söz Çanakkale’den açılınca, hâlâ yaşarıyorsa gözler, kimimizin büyük dedesi, kimimizin büyük dayısı, bıyığı yeterince terlememiş o parlak nesil, hâlâ Çanakkale Eceabat arasında mekik dokuyorsa, deniz ve uzun kumsallar, ruhlarla dolup taşıyorsa, belki de bundandır. Onların yani şehitlerin sevgisi, asla kapanmayan birer çift göz misali ve hep uyanık, dipdiri halleriyle, omuzlarımızdan doğru bakmaktadır hayata... Omuzlarımızdaki gözler, onlardan emanetmiş gibi... Akıl gözü, kalp gözüymüş gibi...

Sınıflar boşalmış, okullar boşalmıştır 1915 Çanakkalesi için, o günlerde. Onbeş yaşına basmış hatta basmamış binlerce okul çocuğunun, sel olup aktığı o büyük sed... Genç insanların vücutlarından inşa olmuş o mukaddes sed... Küçük cüssesiyle o Yarımada’nın büyük kıtaların önünde sed tutuşu... Bir öğretmen gibi, kurbanlık koçlar misali...

Kalemin kırıldığı, ağaç yapraklarının yırtıldığı, kuş yuvalarının boşaldığı tarihtir Çanakkale. İlmiye’nin Seyfiye olduğu, kalemden kılıcın yontulduğu ince bengisudur Çanakkale. Şiir ve matematiğin, ateş yazıp, kan ölçtüğü o günlerde, mektepler boşalmış, sıralar oluk oluk akmıştır Seddülbahir’e, Conkbayırı’na... Eceabat’ı gördünüz mü hiç Eceabat’ı? Kollarını açarak tüm dağları kucaklayan Ferhatlar gibi orada aşkla yatanları?

Orada bu ülkenin akıl almaz sosyolojisi yatar...

Ölümü gül bahçesine çeviren garip ve çözümü zor bir medeniyet usaresidir bu. Nice şair, nice öğretmen, nice matematikçi, mülkiyeli, hukukçu, tıbbiyeli orada koyun koyuna yatar... Türk, Laz, Kürt, Çerkez, Arap orada birdir, beraberdir.

Salip derler ki Haç’tır, bitmez akınları hep Batı yönünden işlemektedir... Hilal ki yani Kelime-i Tevhid’dir, yani biraz aşk, biraz güldür, Doğu’ya yaslanmıştır sırtı ve yaprakları... Haç ve Hilal, ateş ve gül dahi birbirine geçmiştir Çanakkale’de...

Ve bir ayet; “Allah içiniz ve Allah’a dönücülerden” diye... El Hak, doğrudur bu ayete razı gelenlerin Çanakkale’de yazdığı tefsir.

Niçin daha dünmüş gibi geliyor bize Çanakkale Vak’ası? Yedi yaşımda ellerinden öptüğüm o ihtiyar Gazi dedeyi niçin unutamıyorum? Kalpağı ve matarası bugün olmuş hâlâ dipdiriyken hafızamda, ismi neydi, memleketi nereydi ve bizim kasabamızdaki küçük okulda niçin çocuklarla konuşmaya gelmişti? Hem capcanlı hem de bu kadar isimsiz olabilir miydi bir insan? Sanki cephede takılı kalmış gibiydi bir ucu, öyle zannediyorum ki hâlâ da takılıdır ruhu, orada şehit olmuş arkadaşlarının arasında... İsimsizliğinden bir isim çıkaran: MEHMET diye...

MEHMET, bu yüzden sadece bir erkek ismi değildir. Medeniyetin var ettiği, var olmak için var ettiği, feda ettiği, hediye ettiği, bağışladığı, isimsizlikten isim çıkaran bir iradenin adıdır. Çanakkale, ölü değil diriyse hâlâ... Bundandır...

Habervaktim

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Sibel Eraslan
19-03-10
E mail: haber@habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÇANAKKALE'Yİ UNUTULMAZ KILAN NEDİR?
Online Kişi: 13
Bu Gün: 16 || Bu Ay: 9.912 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.543 || Toplam Tıklanma: 52.178.923