ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MÜLÂKÂT
Okunma Sayısı: 4678
Yazar: Enver Çapar
FETHİ GEMUHLUOĞLU VE CEMİL MERİÇ ÜZERİNE
Ahmet Doğan İlbey ile ‘Görmeden  Sevilenler’ üzerine

Ahmet Doğan İlbey ile ‘Görmeden Sevilenler’ üzerine

Dostluk Üzerine ve Bu Ülke, hayatı onaran kitaplardır…

Yakın tarih konusunda orijinal ve yeni bir ton taşıyan yazılarıyla tanıdığımız, millî manevi duyarlılığıyla kalbimizin özel dostluklar hanesine itina ile yerleşmiş değerli büyüğümüz Ahmet Doğan İlbey’e arkadaşımız ENVER ÇAPAR en çok etkilendiği isimlerden ikisini sordu: Fethi Ağabey ve Cemil Meriç…

Uzun soluklu okumaların, derin hislenişlerin imtizacıyla şekillenmiş teksifî cevaplar aldı.

Bir tadımlık bal niyetine sizlerle paylaşıyor ve değerli büyüğümüzle tafsilatlı bir söyleşinin ışığını da şimdiden yakıyoruz.

Bir şair hassasiyetine ve bir âlim itinasına sahip İlbey Hocamızın her satırı da böylesine okunmayı hak ediyor. Keyfiniz sâri olsun efendim.

MAHMUT BIYIKLI


Dostluk ve Fethi Gemuhluoğlu hakkında neler söylemek istersiniz?

Fethi Gemuhoğlu, 1940’lı yıllardan 1970’li yıllara kadar bu ülkede yüksek tahsil gençliğinin millî ve manevî cihetiyle hâmisidir, doğru yoldaki işaret taşıdır, kılavuzudur, dert babasıdır. En bariz özelliği medeniyetimizdeki dost ve dostluk fikrini amelî ve fikrî mânada yaşamış, hayat geçirmiş ve yaymıştır. Dahası, bir aşk adamıdır rahmetli. Âşık olmayana, olamayana kızan bir çağ dervişiydi. Has bir medeniyet Türkçe’sinden meydana gelen “Dosta Dair” kitabıyla dostluğu kitabeleştirmiştir.

Rahmetliyi hiç görmedim. Ahrete göçtükten çok sonra onu anlatan yazılardan okuyup, sohbetlerine katılan, nasihatine ve hizmetine muhatap olan münevverandan dinleyip öğrendim. Böylelikle hiç görmeden merhumun hâllerine ünsiyet peyda oldu fakirde. Onun “Önce refik, sonra tarik. Önce yoldaş, sonra yol. Ezelde aşk vardı. Demek ki kâinat aşk üzere, dostluk üzere halkedilmiştir. Fikre dost, ağaca dost, komşuya dost, insana dost, dosta dost olunuz” sözlerini ve dostluk akidesini şiâr edindim nâçiz gönül dostlarım arasında.   

Dost, ne sıcak bir kelime. Hâşâ din gibi, insanı manevî bünyesine alıp diriltiyor. Dost, bir “ibnü’l vakt”tir fakir için. Hatırlayamadığım bir yazarın ifadesiyle, “dost, olunmak istendiğinde hemen olunacak bir şey değildir. Bir emek, bir vakit gerektirir. İhtiyaç ve zaaftan neş’et etmez. Bu anlamda hiçbir hesaba sığmaz. Dostların münasebeti gül misâli, ihtimam ve yüksek değerler üzere olmalı.” Muhyiddin Arabî’ye göre dostluk, İbrahim Peygamberin makamıdır. “Allah, dostluk makamında, yani kula tecelli ettiğinde, kul ilahî özellikle nitelenmiş olarak ortaya çıkar. Allah’ı bilen ârif vecd ve müşahede yoluyla O’nun bilgisine erdiğinde dost olur. Bu makama ulaşanın âleme yerleşmesi Hakk’ın bir özelliğidir.      

Üç çeşit dost var, diyor bir yazar, bir dost vardır; gıda gibidir, insan onu her gün arar. Bir dost vardır; ilaç gibidir, gereğinde aranır. Bir dost vardır; hastalığa benzer, o seni arar. Hazret-i Ali, “dost edinin, onlar sizin için dünya ve âhiret sermayesidir” buyuruyor. İmam Gazâlî, “bâzan iki kişi arasında sûret ve ahlâkta güzellik olmadığı halde ülfet ve ünsiyeti gerektiren bâtınî bir münasebet sebebiyle en kuvvetli samimiyet rabıtası da kurulabilir” diyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dostluk hakkında “ruhlar, bölüklere ayrılan askerler gibidirler. Ruhlar âleminde birbirleriyle tanışmış olanlar, dünyada da birbirleriyle uyuşurlar” buyuruyor. Ehl-i irfan bilir ki, öte tarafta insanı önce dostundan sual ederlermiş. “Dostun, ahbabın kim?” diye suale başlarlarmış.    

Üstad Cemil Meriç sizi nasıl etkiledi?  

Gençlik yıllarımda, Cemil Meriç’in “Bu Ülke”si az çarpmadı  yüreğimi. Dile yaslamak istediğim gücümü sağlıyor, dile olan meftunluğumu vuslata erdiriyor, dile olan açlığımı doyuruyordu. Onunla ilgili bir yazımda da ifade ettiğim üzere, fikrime ağyar insanlarla tartışmaya giderken “Mağaradakiler” kitabındaki kendi ifadesiyle “İsrafil’in sûru gibi heybetli bir dil”den neşet eden birkaç yazısını üç beş defa hatmettikten sonra çıkardım fikir ringlerine.  Şekeri yükselmiş bir hasta nasıl ensüline koşarsa, dil gücüm azaldı mı hem ondan birkaç yazı okur ve âdeta sarhoş olurdum. Merhum Cemil Meriç’i hiç görmedim. Zaten o yıllarda Maraş hudutları dışına hiç çıkmadım. Türkiye ideolojilerin, sağ ve sol fikirlerin çatıştığı bir kaos içindeydi. Taşrada okuduğumuz beş-on slogan dolu kitapla kendimizi fikir adamı zannettiğimiz kırık yıllar...

Okuyuculuğu düşük olan neslimin içinde aklı başında ciddî kitap okuyanın sayısı bir elin parmakları kadar. Akranlarımla sohbet ederken önce “Cemil Meriç’i okudun mu?” diye sorar, ağız yoklardım. Muhatabım okumamışsa şayet, hiç kâle almazdım. Onun çok bilinmediği, okunmadığı yıllarda basit okuyucu çevremde o kadar Cemil Meriç’ten bahsederdim ki, “Cemil Meriç’in müridi” derlerdi bu fakire. Sohbetlerde onun ismini aktarırken “âmâ üstadım Cemil Meriç” diye hitap eder, en çok ondan anekdot aktarırdım. Bu dil ve fikrî bağlılık öylesine güçlüydü ki fakirde, 90’lı yıllarda bile, Ali Bey Hocam sohbetlerin arasında irfanî diliyle sessizce yanındaki mübarek dostlarına işmar ederek “Ahmet’e sorun bakalım, Cemil Meriç’in gözü niye kör olmuş?” sualini sordururdu. Allah şahit ki, o anda tasavvufî bir hâl gibi fikrî hoşnutluktan vecde girerdim.       

1981 yılı başlarıydı. Ağır ateşli gripten baygın halde yatıyorum. Belagatı güzel bir gönül dostu ziyaretime geliyor ve o yıllarda bazı şiirlerindeki vecdden hoşlandığım için önce Atsız’ın şiirlerini, sonra çok sevdiğimi bildiği için Cemil Meriç’in “Bu Ülkesi”ndeki kısa yazılarını ve “Mağaradakiler” in sonundaki “Son Yaprak” yazısını o kadar içten okuyor ki, bir rüya hâli gibi bu metinleri dinliyor ve bir süre sonra şifa bularak kalkıp oturuyorum. Gençliğimde yaşadığım bazı zaaflarımdan kurtulup fikren utanmama vesile olan birkaç yazarın kitaplarından biriydi onun kitapları.

Kitaplarını okurken ürperirdim. “Bir çağın vicdanı olmak”, “idrakimize vurulan zincirleri kırmak”, “Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak”, “bir devrin şuuru olmak”, “tarihe angaje olmak”, “muhteşem bir mâziyi, daha muhteşem bir istikbâle bağlayacak köprü olmak isterdim” ifadelerini gökten inmiş kudsî sözler gibi her okuyuşta trans hâline geçerdim. Fikir açlığı çeken gençlik hâlimde bu cümleleri günde yirmi-otuz defa karşılaştığım birçok insana kendi yüreğimden fışkıran fikirlermiş gibi acı çeken bir dille dillendirirdim. Onun yazılarındaki dil ve üslûbu sayesinde kısa sürede kişilik değişmesi olmuştu bende.  

Bir başka konuda tekrar söyleşmek ümidiyle teşekkür ederim efendim.

Estağfurullah, ben teşekkür ederim.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

Yazar: Enver Çapar
01-04-10
E mail: Haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
FETHİ GEMUHLUOĞLU VE CEMİL MERİÇ ÜZERİNE
Online Kişi: 16
Bu Gün: 294 || Bu Ay: 9.551 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.386 || Toplam Tıklanma: 52.166.385