ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KÜLTÜR ve MEDENİYET
Okunma Sayısı: 2228
Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
YERSİZ YURTSUZ TUHAF KÜLTÜRLENMELER

YERSİZ YURTSUZ TUHAF KÜLTÜRLENMELERBaşlangıçta yurtlanma, yaşanan hayâtın nesnel koşullarının biçimlendirdiği bir alanda, gevşek sınırlar içinde şekilleniyordu. Tabiatın içinde av sahaları, yaylaklar, kışlaklar, ekilip biçilen topraklar yurtlanmanın nerede başlayıp nerede biteceğini gösteriyordu. Yeni işbölümleri ise hayâtı şehirlere taşıdı. Polis, insanların yeni yurtlanmasının mekânıydı. Derken, artık 'mülk' olarak da bilinen daha büyük siyâsal coğrafyalar bunları kuşattı. Ama bu, olsa olsa bir kuşatma, ya da çevrelemeydi. Siyâsal iktidarların gücü; ırmaklar, dereler, çaylar misâli akan bu kültürel doku çeşitliliğinin içine kadar nüfûz edemedi. Hâsılı, insanlar, Braudel'in sözünü ettiği 'uzun zamanlar' zarfında, bildik hayâtlarını yurtlarında sürdürdüler.

Kadim dünyâların yurtları, bir bakıma çok belirli, bir bakıma da çok belirsizdir. Belirlidir; meselâ yaylak ve kışlaklar arasındadır. Belirsizdir; tam olarak sınırlar çizilemez. Ama şu kadarını söyleyebiliriz: Kadim dünyânın sınırları en azından 'kesin' değildir.

Modern kapitalist dünyâ ise jeopolitik bir kesinlik ortaya koyar. Elbette bunun ardında, yeni dünyâ işbölümü vardır. Ama işbölümünün hangi düzeyinde duruyorsa dursun, herkes bir yurt edinmek zorunda bırakılmıştır. Çünkü, kapitalizm, uzun zamanların yurtlarını kendi işbölümüne uygun görmez. Bunları sistematik olarak bozar, dağıtır. Bir anda herkesi yurtsuz bırakır. Sonra kesin sınırlar inşâ etmeye koyulur. Mülkiyet temelinde; toprakları, yerleşim yerlerini sıkı bir tapu ve kadastro işleminin eleğinden geçirerek kesinleştirir. Meselâ standart gümrük ve hukuk sistemleri oluşturur. Yerküre, hüdây-ı nâbit olmaktan çıkar, Bauman'ın çok sevdiğim metaforuyla söyleyecek olursak, iyi çitlenmiş bir düzenli 'bahçe' haline getirilir. Soru şudur: Bu tasarımda, oluşturulmuş ve bindirilmiş bir jeopolitik ile sâhici jeokültürel yapılar nasıl uyumlulaştırılacaktır?

Burjuva ideologlar, bu soruyu ilk olarak evrensel bir jeokültür tasarımıyla aşmaya çalıştı. Dünyâ hepimizindi. İnsanlar ise eşitlikçi, özgürlükçü ve ilerlemeci bir kültüre akıl erdirdikleri nispette, aralarındaki kültürel farklılıkları bir kenara atmasını öğrenecek, Kant'ın 'ebedî barış'ı hayâta geçirilecekti. Ama tabiî ki öyle olmadı. Aydınlanma metinlerine sirâyet eden oryantalist bakış artık iyiden iyiye biliniyor. Yâni, bu metinlerin hakikatteki karşılığı, yazılış niyetleri başka türlü anlaşılabilirse de, aslında kendi çıkarlarını sürdürebilmek ve küreye teşmil edebilmek için, kendi kültürel kodları etrafında bir hegemonya oluşturmaktı. Bunu önemli ölçüde başardılar da.

Yurtsuzlaşmanın modern dünyâdaki en büyük göstergelerinden birisi de, yurt fetişizminden başkası değildir. Herkesin modern siyâsal ve ekonomik kodlar üzerinden bir yurt sâhibi olmayı tutkulu bir şekilde istediği; hemen herkesin de bir şekilde yurtlandığı bir dünyâdır bu. Ya, geleneksel büyük mülk yapıları çatlatılmış; herkes, hayâl ve hakikâtın iç içe geçtiği bir zihin ikliminde, gözüne kestirdiği bir parça coğrafyayı hırsla yurtlanmış; ya da bir takım otantik yurtlar, zorlanarak birleştirilmiş ve farklı demografik bileşenleri içine alan bir büyük yurt hâline getirilmiştir. Yâni, birileri durduk yerde küçülürken, birileri de durduk yerde büyümüşlerdir. (Hemen söyleyelim; bizim- yakın coğrafyaların insanları olarak bizlerin-payımıza düşen ilkidir).

Her ne olduysa olmuş; ama jeopolitik sınırlar ile jeokültürel durum arasındaki açık hemen her yerde hissedilmiştir. Jeopolitik sınırlar ya, kültürel olarak çok yakın olan birilerini dışarda bırakmış; ya da içeride yeni jeopolitik ve jeokültürle kavgalı topluluklar bırakmıştır. Birleşenler ise, birleştikleri coğrafyada birbirlerini garipseyen, yabancılayan ve dışlayan bir hayâta mahkûm edilmişlerdir. Tıpkı evlerimizdeki gibiyizdir; bedenlerimiz 'içeride', duygu ve düşüncelerimiz 'dışarıda'. Bu eğreti yurtlanmayı, 'Gâh vatan olur gurbet; gâh vatan gurbetlenir' diyen şâir ne güzel anlatır:...

Şimdi merâk ediyorum: Acaba İskoçya fezâdan nasıl görünür? Referandumu kaybetmiş İskoçların hüznüne ortak olabilecek birileri var mıdır oralarda? Milyarlarca yıldızı bünyesinde barındıran Samanyolu'nun bir köşesinde Katalanların özgürlük nidâları işitilir mi? 'Irak'ı, Suriye'yi birbirine katan olayların sebebi yerin altından çıkan siyah renkli bir sıvıdır' dediğimizde, muhayyel evren kardeşlerimizin yüzlerinde nasıl bir ifâde oluşur acaba? Kobane'de devrim olmuştu diye, yıldızlardan birisi bunu kutlamak için rengini bir nebze kızıllaştırır mı?.....

Gökkubbede sağlaması yapılmamış yerküre hikayelerinin en büyük ödülü olan dünyâ hakimiyetini tebrik edecek kim var oralarda?...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.    

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
03-11-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YERSİZ YURTSUZ TUHAF KÜLTÜRLENMELER
Online Kişi: 20
Bu Gün: 200 || Bu Ay: 200 || Toplam Ziyaretçi: 2.225.249 || Toplam Tıklanma: 52.210.941