ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 4331
Yazar: Ahmet Toprak
HÂTIRALAR IŞIĞINDA ETKİLİ ÖĞRETMENLİK

İnsanın mesleki başarısında öncelikle ne kadar etkili olduğu anlaşılmaya çalışılır. Etkinin sözlük anlamı; bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir olarak belirtilir. Etki harekete geçirir, şekillendirir, yönlendirir. Varlığın etkisinin derecesine göre de başarı seviyesi ve gücü belirlenir. Etki kullanılan araç- gerece, hedeflenen amaca, alıcıların konumuna ve vericinin donanımına bağlıdır. Bir öğretmen bulunduğu ortam ve görevi gereği etkisini her zaman kalıcı kılmaya zorunlu durumdadır. Öğrenci, Öğretmenin kendisi üzerindeki etkisinin şekline göre biçim alır. Ayrıca bu etkiyi hissedilebilirlik oranına göre de gelecek hayatında her zaman biçimlendirici etkisi olacaktır.

Öğretmenler göreve başladıktan sonra öğrencilerle bir etkileşim içine girerler. Bu etkileşim davranış, psikoloji, dünya görüşü ve akademik alanda geniş ve derin boyutlu olarak yaşanır. Her öğretmenin öğrencisi üzerindeki etkisi farklı farklıdır. Öğretmen bu etkiyi olumluya çevirebildiği oranda kendini görev yapmış addetmekte ve beklentilere cevap verebilmektedir. Öğretmenin öğrenciler üzerinde nasıl daha etkili olabileceği noktası günümüzde daha da önem kazanmış durumdadır. Öğretmenlere toplum tarafından 1990’lı yıllardan önceki gibi değer verilmemesi, öğrencilerin öğretmenlere yönelik zaman zaman şiddete varan olumsuz davranışları, okul ortamında öğretmenin kurucu- yönlendirici iradeden yoksun olması, çeşitli (medya- ekonomik durum- siyasi bakış açısı) etkenlerden dolayı öğrencilerin öğretmenlerden daha az faydalanması ve öğretmenlerin mesleki açıdan yeterlilik düzeylerinin düşmesi gibi nedenlerle öğretmenlerin etkisi tartışılır duruma gelmiştir. Bu noktada öğretmenlerin etki düzeylerini artırabilmek için neler yapılabileceği noktasındaki bir soruya yine öğretmenlerin ve öğrencilerin yaşanmış hatıralarının rehberliğinde bazı tespitlerde bulunmakta fayda vardır. Çünkü böylesi bir örneklikle yapılacak tanımlamalar afakî değil realiteye daha yakın olacak ve aradığı cevabı bulmak kolaylaşacaktır.

Yaşanmış öğrenci ve öğretmen hatıralarıyla etkili bir öğretmenliğin nasıl gerçekleşebileceğini anlamaya çalışalım. Bu örneklemlerden bir kısmı Cumhuriyetin ilk yıllarına ait, bir kısmı da yakın zamanda yaşanmıştır.

“İki aydır bu lisedeyim. Sınıfa giriyorum. “Günaydın” … Ses yok. Beni gördüklerine memnun olmuyorlar. Lisede öğretmenlik yapmak üzerine ne hayallerim vardı oysa! Neden birbirimize ulaşamıyoruz? Neye direniyorlar bu kadar?... Bu sınıfta geçen her ders, hayallerime ve kişiliğime ihanet! Kendimi tanıyamıyorum artık. Notla tehditler savuran, çözümsüzlükler içinde savrulan öğretmen ben miyim Allah’ım…

Engeli nedeniyle yarışmaya katılamayacağını düşünen Recep’e öğretmeni teklif götürdüm. Hazırlıklar yapıldı. “her şey inanmakla başladı… ve Recep ikinci. Ardından kompozisyon yazma yarışmasında Türkiye birinciliği”

Öğretmenler, sihirli değnekleriyle öğrencilerin yüreklerine dokundukları an, bulutların ötesindeki sonsuzluğa, onlarca uçan balon dansının ahengiyle süzülürler. Ve var oluşun eşsiz tadında katmerleşen sevgilerle gönül tahtalarına ebedi kurulurlar.” 1

Buradaki ilk tespit birçok öğretmenin göreve başlarken veya yeni yerde bulunurken karşılaştığı ortak psikolojidir: “Lisede öğretmenlik yapmak üzerine ne hayallerim vardı oysa! Neden birbirimize ulaşamıyoruz? Neye direniyorlar bu kadar” Günümüzde öğrenci ve öğretmenlerin birbirinden uzak ülkede yaşar gibi durumları vardır. Karşılıklı mevzilenmiş iki düşman askeri veya birbirinin varlığını yok sayan bir durum yaşanmaktadır. Öğretmenin sınıfa girmesi, ders anlatması ve çıkması birçok öğrenci için anlam ifade etmez. Onlar kendi hayal âlemindeki yolculuklarına devam etmekte veya öğretmenle yapacakları bir latife ile nasıl ders zamanını sona erdireceklerini düşünürler. “Bu sınıfta geçen her ders, hayallerime ve kişiliğime ihanet! Kendimi tanıyamıyorum artık. Notla tehditler savuran, çözümsüzlükler içinde savrulan öğretmen ben miyim Allah’ım” Öğretmenler birçok kez öğrencilerin bu durumları karşısında teslim bayrağını çeker ve oldukları bu hali değişmez kabul ederek öğretmenlik yap-mış gibi yaparak günlerini geçirirler. Ancak hikâyede olduğu öğrencilerine güvenmeye devam eden, onların yüreklerindeki heyecanları harekete geçiren, özgüven aşılayıp onların kalplerinde yeni dünyalar yaratan öğretmen olmak önemlidir. Öğrencilerin susuşunu, direnişini, engellerini düşünmeden onlara gidecek bir yol bulmanın azmiyle farklı bir dünya yaratabildiği oranda öğretmen etkisini gösterebilmiştir.

“Geniş bilgisi, öğretme yöntemi, sevecenliği, özel yaşamındaki davranışları… Hangi derse girse, o dersin yüksek bir uzmanı gibiydi. Konuyu öyle açık ve sindirerek anlatırdı ki unutmamız olanaksızdı.

Her öğrencinin düşünsel ve ruhsal özelliğini bilir, onlara durumlarına göre yetiştirme yöntemi uygulardı. Sabırlı ve hoşgörülüydü. Öğrenci bir konuyu iyi anlatamıyorsa kızmaz, ona düşünme fırsatı verir; gerekiyorsa küçük sorularla amaca ulaşmasına yardımcı olurdu. Derslerine ve kişiliğine karşı öyle bir sevgi yaratmıştı ki evdeysek okula gitmek için, teneffüsteysek bir an önce dersliğe girmek için can atardık.”2

Okul öğrencilerin ders- bilgi becerilerinin yeni aşamalar kaydettiği yerlerdir. Bilgiye ulaşma ve kavrama yolları çeşitlense de bu öğretmenin rolünün merkeziyetini azaltmamıştır. Derslerin kavranmasında en büyük rol yine öğretmene düşmektedir. Öğretmenin alan bilgisine hâkimiyeti, anlatmaktaki becerisi ve kavrayışı yüksek tutmak için kullanacağı yöntemler ile dersin anlaşılması kolaylaşabilir. Okullarda birçok dersler öğretmenlerden kaynaklanan sebeplerle gereği gibi verilememektedir. “Bütün öğrencilerin önceden korkutulduğu matematik dersine; gülerek girdi. “bizim dersimiz kolay, dedi; dikkat ederseniz, hepiniz öğrenirsiniz” hendese ( geometri) den bir çizim gösterdi. Sonra bize döndü; gülerek ve elinde kalmış olan tebeşir parçasını atıp tutarak “ kolay değil mi, peynir ekmek yemekten kolay” dedi. İşlemin açıklığı yanında öğretmenin “kolay, kolay…” diye telkinleri bana inanç verdi. “söylediği gibi güç değil. Gerçekten kolay” dedim kendi kendime. Dersleri korkmadan dinler, kolay öğrenir oldum. “benim dersim güçtür, anlayan anlasın” diye konuyu karanlık gösteren, cesaret ve heves kıran öğretmenler yanında, Halil beyin öğrencileri matematiğe yaklaştırışını şükranla anarım.” 3 Problemli derslerin başında Matematik ve İngilizce dersleri gelmektedir. Türkiye’de öğrencilerin sevmediği ve kavramakta zorlandığı bu derslerin -toplumsal zihinsel dönüşümün önünde de engel olduğunu düşünenler de vardır- gereği gibi kavranması ve sevilmesi sağlanamamaktadır. Öğretmenlerin çoğunluğu da bu ön kabule hazır vaziyette göreve başladığı için bir mesafe kat edilememektedir. Bilgiden nefret eden, bazı derslerden öcü görmüş gibi kaçan ve düşünme yetisini kaybetmiş nesiller yetişmektedir.

Öğretmen “Geniş bilgisi, öğretme yöntemi, sevecenliği, özel yaşamındaki davranışları” ile öğrenciye her noktada etki edebilecek bir çabayı gösterebilir. “Derslerine ve kişiliğine karşı öyle bir sevgi yaratmıştı ki evdeysek okula gitmek için, teneffüsteysek bir an önce dersliğe girmek için can atardık” Okullar hapishanevari mekânlara dönüşmüş ve güvenlik açısından problemli mekanlara dönüşmüştür. Öğrencilerin severek gittikleri, aidiyet hissettikleri ve kurumsal başarı için çalıştıkları bir mekan değildir artık okul. Öğretmenlerin kuracakları sevgi halesiyle bütün yürekleri kuşatacak bir okul kimliği oluşturmalıdırlar. Aksi halde eğitim- öğretimin yapıldığı merkezlerden ziyade zamanın öldürüldüğü mekânlara dönüşecektir.

“Monoloğu Ezberin sonuna doğru bir sözcüğünde takıldım. Öğretmen birden, sille tokat bana girişti. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Bayram gecesi monologu tam olarak okumasına okudum; ne ki bir baba denli sevdiğim öğretmenimin ruhumda açtığı yara ise asla kapanmadı”4

“Çarpım çizelgesini ezberlemeyenin avucuna cetvelin ince kenarıyla on kez vururdu. Hemde patlak gözleriyle, öğrencilerin yüzlerindeki acıma reflekslerini izleyerek. Aynı dersi okutan bir ortaokul öğretmenimizde hepimiz eşek, öküz, manda diye nitelerdi. Hele bir fen bilgisi öğretmenim oldu, benzersiz, kötünün de kötüsü bir herif, daha doğrusu bir zavallıydı. Sessiz duran “ne somurtuyorsun lan” diyerek gülümseyeni “sırıtma hayvan” diyerek döverdi.”5

Hangi öğrencinin hayatında okulda gördüğü şiddetten bir eser yoktur. Hayatta haklı- haksız yenilen dayakların, sövgülerin, hakaretlerin izleri vardır. Bunlar bir ömür boyu etkisini sürdürür. Öğrenci gördüğü şiddetten sonra okula- öğretmenine karşı derin uçurumlar kurmakta hatta çoğu kez okul ortamından uzaklaşmasına ve normal hayatında da şiddete eğilimli olmasına yol açmaktadır. Öğrencilerin şiddetine karşı tek savunma güdüsü olarak şiddet kalmış gibi düşünülmektedir.

“İlk derse girdiğimizde, değişik tipte bir öğretmen karşısında olduğumuzu hemen anladık: orta yaşlı bir hanım. 1940’lar Türkiye’si için şık denebilecek kadar özenle giyiniyor. Herkesle siz”li konuşuyor, kim olursa olsun. Okul hademesi, en gözde öğrenci, sınıfın en başarısızı, hatta şapşalı, kimseye yanılıp sen” demiyor. Bu hoca oturmuyor. Sınıfa girişinden, teneffüs ziline kadar, en ön sıraya yakın yerde ayakta durarak, nadiren dolaşarak, dersini anlatıyor, imtihanlarını aynı şekilde yapıyor” 6 Öğretmen sadece alan bilgisi ile öğrenci üzerinde etkili değildir. Dikkatli olan öğrenciler öğretmenin giydiği elbise, mimikleri, hareket tarzı, bireysel ilişkileri, diyalogları gözlemler. Bu gözlemin ardından öğretmenleriyle bir etkileşime girerler. “Derslerde çok tatlı espriler yapar, araya fıkra ve anekdotlar sıkıştırır, böylece öğrencinin ilgisini sürekli ayakta tutar ve derslerin renkli geçmesini sağlardı. Zora ve baskıya başvurmadan düzen ve disiplin sağlardı. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan, öğrencinin kişiliğine ve onuruna seslenen bir düzen ve disiplindi bu. Beş yıl boyunca onun bir tek öğrenciye dayak attığını, tokat vurduğunu görmedim.”7 Oysa günümüz gerçeğinde öğretmenler öğrenciler ile sokak dilini konuşmakta, hitapların nezaket seviyesinden eser bulunmayan, argo sözlerin ağırlıkta kullanan, giyimiyle saygı derecesini azaltan (özellikle bayanlar açısından), ders noktasında başarısız olanı aşağılayan ve değer vermeyen, gözde öğrencilerin ön planda olduğu bir diyalog tarzını benimseyen öğretmenler de vardır. Değişen zaman içinde ilişki tarzlarımızın kabalıkla eşdeğer bir konuma gelmesi üzüntü vericidir.

“Her derse koltuğunun altında birçok kitap, dergi ve malzemeyle gelirdi. Temiz, okunaklı ve özenli el yazısıyla tahtaya önce dersin planını, dersle ilgili başlıca kaynakları yazar, bu kaynakları bize gösterir, derse ondan sonra başlardı. Böylece bizi yalnızca ders kitabı ile sınırlamaktan kurtarırdı. Asıl üniversite öğrenimi sırasında geçerli olan araştırma ve kaynaklardan yararlanma alışkanlığını, daha orta öğretim sıralarında iken kazandırmıştı. Kendisi sürekli okur, bizi de okumaya yöneltirdi. Ucuz kitaplar edinmemizi, gazete ve dergilere sınıfça abone olmamızı sağlar, böylece bize kitap ve okuma zevkini tattırırdı.”8
Eğitim problemlerinin başında gelen öğrencilerin kitap okumaya ilgisizliğidir. Kitap okuma oranı en düşük ülkelerden biri olan Türkiye’de bu noktada kalıcı çözümler üretilememektedir. Bu soruna sebep olan ve çözüm unsuru olabileceklerin başında öğretmenler gelmektedir. Okuma sevgisi olmayan öğretmen bu davranışı öğrenciye benimsetebilmesi zordur. Okul ortamında öğrencilere kitap okumayı sevdirecek ortamlar oluşturamayan, kitapları öğrencilerle tanıştırmayan, onların kitaba ilgisini canlı kılacak araçlar(dergi, gazete, bülten) kullanmayan, kitaplığındaki kitapları yenilemeyen bir öğretmenin kitap okumayı sevdirmesi mümkün gözükmemektedir.

“Orta son sınıf öğrencisiydim. Babamın işleri kötü gitmiş, işini kaybetmiş ve büyük borçlar altına girerek uzun süre ortadan kaybolmuştu. Ve kış! Bir gece en yakın arkadaşımla keresteciden tahta parçaları çalmaya karar verdik. Yakalandık. Bir an onu gördüm. Bana baktı. “O bakışta anlayış vardı. “senin için geldim” vardı. Seni önemsediğim için buradayım, endişelenme, çözeceğim bu hadiseyi, kurtaracağım seni” vardı. Nasıl yaptı bilmiyorum ama bizi kurtardı. Ağlayan annemi teselli eden yine Ali öğretmen oldu. Polisler tarafından götürüldüğümüzü gören öğrenciler okulun duvarlarına dizilmişlerdi. Ben o kalabalığı gördüğüm an yerin dibine geçmiştim. Eve gittiğimde anneme okulu bıraktığımı söyledim. Ben hırsızdım. Uykuya dalmışım. Omzumdan sarsan elle uyandım. Bana kendi çocukluğundan, bakkaldan şeker aşırdığından, hatta bir kere komşusunun ördeğini arakladığından bahsetti. Üç beş gün sonra bir kış boyunca yetecek kadar odun ve kömür geldi. Lise ikinci sınıftaydım. Açılmaya cüret edebildiğim Ali hocaya konuyu açtım.”9 Öğrencilerin sadece okul dünyası yoktur. Ailesi, arkadaşları, mahallesi vardır. Yaşamında birçok sıkıntıyı, derdi, sorunları, engelleri, acıları ve mutlulukları yaşar. Bunları bilmeden, tanımadan, öğrenmeden öğretmenin öğrenciyi tam anlamıyla yönlendirmesi düşünülemez. Günümüzde artan şiddet, sosyal çözülme bu sorunların daha yaygın görülmesine yol açmaktadır. Ancak öğretmenler bu soruna birebir ilgilenmek yerine ya görmeden gelmekte ya da yeni ihdas edilen rehberlik servislerine ihale etmektedirler. Öğrenci öğretmenin kendisine yönelen ilgi seviyesine göre etkilenmektedir. Bu anlamda öğrenciyi etkileyen okul dışı etkenleri gözeterek bunların ortaya çıkması halinde konumuna göre müdahale etmek ve yaşanan olumsuzluklardan minimum seviyede etkilenmesini sağlamaktır.

Eğitimde yaşanan temel sorunları aşmanın yolu, öğretmenin rolüne güven ve saygı duymaktan geçer. Öğretmene ve onun yeteneklerine güveni olmayan bir eğitim sistemi çökmeye mahkûmdur. Cemil Meriç eğitimde yaşanan yozlaşma karşısında, ilme yeniden "şahsiyet" öğretmenliğe ise "asillik" kazandırmaya çabalar. Meriç'e göre, öğretmen, Zeus gibi kafasından bir Athena doğurmadığı için zürriyetsizleşmiştir; zürriyetini kaybeden öğretmenin başından kopan "parça"nın "canavarlaşması" ise hazindir. Öğretmen öğrencisine şekil vermeye nokta koyduğu andan itibaren, öğrenci öğrencilikten çıkmakta, "parça" olmaktadır, "parça"nın "canavarlaşması" ise hazin olsa da beklenmedik değildir. Öğrencilerin okulda öğrendiği bilgiye değer vermesi ve ardından bunu ana sağlayıcısı olan öğretmenin rolüne saygı duyması gerekir.

Öğretmenlik yapısı gereği sürekli dinamizm isteyen, yenilenmeyi zaruri kılan, üretkenlik temelinde bir dönüşümü esas alır. Bu noktada öğretmenler göreve başladıktan sonra çoğu en fazla 3 yıl öğretmenlik tutkusunu canlı kılmakta ve ardından evden işe işten eve seremonisini yaşayan bir hayat standardını yaşamaktadır. Okula gittiğinde bu yeni olmak, yeni kılmak arzusunu taşımayan bir öğretmenin her an dinamik haldeki öğrencilerin talebini karşılaması mümkün değildir. Sınıfa yenidünya taşımayan öğretmenin zihinlerde açılım yapmaya imkânı azdır. Öğretmen yeni bir insan oluşturma iradesini yitirmemelidir. Yaratıcı iradesiyle öğrenci zihninin devinimini iyi bilmeli ve yönlendirmelidir. Bugün öğretmen ders, imkân, güç noktasında yaratıcı iradesini yitirmiş ve teslim olmuştur. Barındırdığı iradesini açığa çıkarabilmeli ve yaşam alanına yeni şeyler katabilmelidir. Yeni bir şeyi bulma sevincini öğrencisine veremeyen öğretmen gelecek açısından onlara iyi etkiyi kalıcı kılmamış olacaktır.

Öğretmen sürekli canlı ve değişen eğitim durumları karşısında anlama ve yorumlama gücünü yitirmiş durumdadır. Yaşanan vakıayı yorumlayacak entelektüel birikim ve yenilikçi algıdan yoksundur. Bu anlamda bir ihtiyaç hissetmemektedir. Eğitim felsefesinden, eğitimdeki yeni yol ve yöntemlere kadar durumdan bihaber yaşanmaktadır. Bir dünyası olan öğretmen öğrencisine ancak bir dünya sunabilir. Teklifi olmayan öğretmen her zaman tekliflere açık olacağı için hiçbir zaman kendisi olamayacak ve varlığını etkiye dönüştüremeyecektir. Etkili olabilen öğretmen ancak misyonu yerine getirmiş olacaktır.

Kaynaklar:

1- Zeliha DEMİRCİOĞLU- Nisan 1997 -Unutamadığım Öğretmenim- Eğitim-Bir-Sen Yay.
2- İbrahim Hilmi Konuralp için yazan Ömer Asım Aksoy 1909 Antep Rüştiyesi- Unutulmayan Öğretmenler- Zeki SARIHAN- Öğretmen Yay.
3- Beşir Göğüş öğretmeni Halil beyi anlatıyor Gaziantep Okulu- Unutamadığım Öğretmenim- Eğitim-Bir-Sen Yay.
4- Sami Ertürk Felsefe Dersi Öğretmeni Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu’nu anlatıyor- 1940- Unutulmayan Öğretmenler- Zeki SARIHAN- Öğretmen Yay.
5- Mehmet aydın öğretmenini anlatıyor
6- Çelik Gülersoy öğretmeni Beyoğlu Erkek Lisesi Keyise İdalı için- Unutulmayan Öğretmenler- Zeki SARIHAN- Öğretmen Yay.
7- Doç. Dr. Cahit Kavcar öğretmeni Zülfikar Ortaç’ı anlatıyor- Unutulmayan Öğretmenler- Zeki SARIHAN- Öğretmen Yay.
8- Doç. Dr. Cahit Kavcar öğretmeni Zülfikar Ortaç’ı anlatıyor.- Unutulmayan Öğretmenler- Zeki SARIHAN- Öğretmen Yay.
9- Enver Aydın- Yüreğimdeki Resimler- Eğitim- Bir- Sen Yay.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Toprak
20-11-10
E mail: cemaat.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HÂTIRALAR IŞIĞINDA ETKİLİ ÖĞRETMENLİK
Online Kişi: 20
Bu Gün: 284 || Bu Ay: 10.180 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.151 || Toplam Tıklanma: 52.187.879