ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : EDEBİYAT / UNUTULMAYANLAR
Okunma Sayısı: 3084
Yazar: Ahmet Pak
ŞEM'-İ CÂNIN SON ŞU'LESİ: GÂLİB

42 yaşında, kapkara sakalıyla ak kefenlere sarılan Şeyh Galib’in mezarını ziyaret ettim bu yazı içimde birikirken...

Bundan tam 210 sene evvel bir akşam vakti, bir büyük şair elemini kalemine dökerek bir mısra bırakır tarihe. Şair Surûrî, beyit ise “Geçdi Galib Dede candan yâhû”dur. Hesab-ı ebcedle 1213’ü (Miladi 1799) vermektedir söz konusu beyit.
 
Şairin bu tarihi düşürdüğü gecenin sabahında Mevlevi dervişleri Galata Mevlevihanesi’nin hâmûşânında el bağlamış, telkın okumuş ve bir şairi toprağın bağrına kondurmuşlardır. Divan edebiyatının son büyük şairi, Sebk-ı Hindî üslubunun dev kalemi, yeni bir lisanın mütekellimi Şeyh Galib’dir ölen.
 
* * *
 
42 yaşında, kapkara sakalıyla ak kefenlere sarılan Şeyh Galib’in mezarını ziyaret ettim bu yazı içimde birikirken. Günler mevlid kandiline doğru can atmaktaydı. Alemi teşrifiyle günleri kandil eyleyen ol Habîb-i Kibriyâ(sav) için söylenmiş en güzel naatlardan biri Galib’indi. Mezarı başında bir Fatiha on bir ihlas-ı şerif okuyup ellerimi yüzüme sürdüğümde dilime dolanıverdi o naat;
 
Hutben okunur minber–i iklim–i bekâda
Hükmün tutulur Mahkeme–i rûz–i cezâda
Gül–bang–i kudûmün çekilir Arş–i Hudâda
Esmâ–i Şerîfin anılır arz u semâda

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim
Hak’dan bize Sultân–ı müeyyedsin efendim.
 
Şeyh Galib, 1757 yılında Yenikapı Mevlevîhanesi civarında bir evde dünyaya geldi. Babası Mustafa Reşid Efendi, bir Mevlevi şeyhi olan Ebubekir Dede’nin tavsiyesiyle Mehmed Esad ismini verdi oğluna. Aile dostlarından Vahid Efendi “eser-i aşk” terkibini tarih düştü bu doğuma ve o yıl tahta çıktı Sultan III. Mustafa. Sultan Mustafa, Fatih Camii’ni bina ettirirken 10 yaşındaydı Mehmed Esad. Babasının rahle-i tedrisinde dini ilimleri tahsil ediyor, Arapça ve Farsça talim ediyordu. Neş’et Efendi’nin yanında şiirlerine ışıklar katıyor, hayatın akışına, dünyanın gidişatına tasavvufun penceresinden bakan bir muhitte ruhunu dolduruyordu.
 
* * *
 
O yetişirken Osmanlı devletinde ilk mühendis okulları açılıyor, donanma yeniden tanzim ediliyor, dünya içten içe kaynayarak Fransız ihtilaline hazırlanıyordu. Bu arada Osmanlı-Rus savaşı yapılmış, savaş sırasında Sultan Mustafa vefat etmiş, yerine Sultan I. Abdülhamid Han tahta çıkmıştı. Şartları çok ağır olan Küçük Kaynarca antlaşması imzalanmış ve Kırım elden çıkmıştı.
Bütün bunların üzerinden 7 sene geçtikten sonra 1781’de ilk divanını şiir meclislerine sundu Galib. 24 yaşındaydı. Şiirin büyük ustaları duraladılar onun duru dili karşısında. Karşılarında orijinal bir üslup, yepyeni mazmunlar ve kendine çok güvenen genç bir şair vardı. Artık lisanları süsleyen şiirlerin altında Galib imzası vardı. Evet şairliğini ispatlamıştı ama ruhunda biriken bir volkan vardı Galib’in.
 
* * *
 
O volkan iki sene sonra patladı. Daha önce hiç duyulmamış, hiç söylenmemiş bir hikâye anlattı Galib: Hüsn-ü Aşk. Şairlerin dili tutuldu bu yepyeni mesnevi karşısında. Aşk’ın Hüsn’e kavuşmak için ateşten denizlerde mumdan gemilerle seyahat edişini, Hûşrubâ’ya kanıp Zatu’s-suver’e hapsedilişini, Sühan’ın yardımıyla kurtuluşunu, Diyar-ı Kalbe sefer edişini hayranlıkla okudular Galib’ten.
 
Tarz-ı selefe tekaddüm ettim
Bir başka lisan tekellüm ettim
 
diyen Galib’in hakkını teslim ettiler.
 
Gül ateş gülbün ateş gülşen ateş cûy-bâr âteş
Semender tıynetân-ı aşka bestir lâle-zâr âteş
 
Beytinde görüldüğü üzere kelimeleri yakan bu yeni dille Galib, sadece aşkı anlatmadı Hüsn-ü Aşk’ta. Alegorik bir eserdi Hüsn-ü Aşk. Anlattığı şey seyr-i sülûk, yani rabıta, yani ilahi aşk, yani tasavvufun ta kendisiydi.
 
* * *
 
Nitekim o aşkın kesafetiyle yollara düştü Galib ve Konya’ya Mevlana dergâhına çileye durdu. Babası ısrarla İstanbul’a çağırdı onu. Çilesini Yenikapı Mevlevihanesi’nde tamamladı. Artık bir Mevlevi dedesiydi. Bu sıfatla Galata Mevlevihanesi’nde postnişin oldu.
 
O çiledeyken Osmanlı devleti Rusya’yla bir savaşa daha girmiş, bu savaşta ikiye bölünmek zorunda kalan ordumuz ağır kayıplar vermiş ve bu durum bir “veli” padişahın, Sultan I. Abdülhamid Han’ın üzüntüden felç geçirerek vefat etmesine sebep olmuştu.
Tahta bir başka veli padişah; Sultan III. Selim geçtiğinde Fransız halkı Bastille hapishanesini basarak yüzyılın isyanını başlatmış bulunuyordu.
Bütün bu karmaşaya rağmen Sultan Selim, sanata ve şiire ve tasavvufa ayrı bir ehemmiyet vererek sohbet meclislerini devam ettiriyordu.
Artık bir Dede yani bir Mevlevi şeyhi olan Galib de sultanın meclislerinde sözü bal eyliyor, kelamı hikmetle yoğurup, şiire aşk katıyordu. Sultan Selim Han ile Osmanlı sanatı altın bir devir görüyordu. Kendisi de bir sanatkâr olan padişahın zamanında hüsn-ü hattın son büyük temsilcisi Mustafa Rakım Efendi, tasavvuf musikisinin son büyük temsilcisi Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi ve divan şiirinin son büyük temsilcisi Şeyh Galib bir aradaydı. O kadim medeniyete muhteşem bir temmet çekiliyordu sanki.
 
* * *
 
Şeyh Galib, olgunluk devrini Sultan Selim Han’ın sohbet meclislerinde, Galata Mevlevîhanesi’nde yaşadı. Kalemiyle, diliyle, gönlüyle hak yola hizmet etti. Ve “Yâ Hû” diyerek bu âlemden göçtü. Takvimler 3 Ocak 1799 tarihini gösteriyordu.
Geride muhteşem bir mesnevi, muhteşem bir divan ve pek çok eser bıraktı.
 
Erişip bahara bülbül yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahammül dil-i bîkarare düştü
 
Ahmed Pak

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

 

Yazar: Ahmet Pak
28-11-10
E mail: haberkültür.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞEM'-İ CÂNIN SON ŞU'LESİ: GÂLİB
Online Kişi: 19
Bu Gün: 309 || Bu Ay: 9.565 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.444 || Toplam Tıklanma: 52.166.694