ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 191
Yazar: Mustafa Yürekli
KÜRESELLEŞME PSİKOLOJİK HAÇLI SEFERİ'DİR

KÜRESELLEŞME PSİKOLOJİK HAÇLI SEFERİ'DİRGürültüye pabuç bırakmak istemeyenler şundan emin olmalılar ki küreselleşmenin son aşamasına geçilmektedir. Son yarım asırdır, dünya güçleri, 1977 – 2027 arası dönemde alt yapısı hazırlanan tüketici birey, kapitalist toplum ve zorba dünya devletini ilan etmeye hazırlanıyor.

Bugünkü dünya düzeni, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 4 Şubat 1945 - 11 Şubat 1945 tarihleri arasında Yalta[1]’da kuruldu. Konferansın başlıca konuları, Polonya topraklarının değişimi, Almanya’nın bölünmesi ve SSCB'nin Japon İmparatorluğuna savaş ilan etmesi idi. Kısaca doğu Avrupa’nın sınırı çiziliyor ve Asya yeniden yapılandırılıyordu. 1952’de Birleşmiş Milletler (BM) kurulurken Avrupa’dan Fransa, Asya’dan Çin sistemin merkezine alındı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve Asya Birliği (ASB) ittifakı olan BM, süreç olarak üç çeyrek asrı başarıyla tamamladı; son çeyrekte, 2027 – 2052 arasında kurulan mekanizmaları hızlandırmak ve verimli hale getirmek için son ayarlamalar yapılıyor. BMGK üyesi ülkeler, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, Asya’da kıran kırana güç mücadelesi vermekte, ülkeleri manda haline getirmeye çalışmaktadır.

Dünya sistemi dediğimiz ABD merkezli küresel sermaye tarafından fiiliyata geçirilen, özde ekonomik yapı olarak tüm yeryüzüne hakim uluslar arası siyasal sistem, ‘tek insan’, ‘tek ahlak’, ‘tek kültür’, ‘tek ekonomi’, ‘tek devlet’ olma iddiasında..

JAPON MUCİZESİ SAFSATASI

Sınırların ve kültürel-dini farklılıkların ortadan kalktığı bu yeni süreç beraberinde yeni bir insan tanımı da getiriyor: Taklitle yetinen, hiçbir inancı olmayan, hiçbir aidiyeti ve mensubiyeti olmayan, sadece tüketime odaklanmış, nesne konumuna indirgenmiş bu yeni insan tipi en çok da üçüncü çeyrek asrın, netleştirilecek olursa 11 Eylül 2001 sonrasının, son 21 yılın ürünüdür.

Son bir asırdır Türkiye’nin önünde Japon kalkınma modeli ya da Japon Mucizesi diye pazarlanan ideal bir kapitalistleşme modeli var. Kapitalist kalkınma tarzına yıllarca Japon Mucizesi dediler, örnek gösterdiler. Japon Mucizesi teranesi, bugün İslamofobi kimliğiyle İslam dünyasını dolaşan ve seküler bir ideoloji olan neoliberal felsefeyi meşrulaştırıyor, idealleştiriyor. Kapitalist ekonomik modeli, böylece neye mal olursa olsun paldır küldür kalkınma yöntemi olarak ülkenin ufkuna taşınıyor.

Oysa aradan geçen bir asrın ardından durup ‘kültürü arka plana atarak kalkınma’ya şöyle bir bakmalıyız. Kültürel atılım ve sıçrayış olmadan sadece ekonomik kalkınma köksüz olacağından yabancılaşmayı getirmektedir. Kültürel temelleri olmayan ekonomik ve siyasal atılımlar yabancılaşma ve çözülmeyle hüsrana dönüşecektir.

Ortada Japon kültürü diye bir şey kalmış mı diye sormak gerekiyor. Japon düşünce, kültür, sanat ve edebiyatında her hangi bir canlanma var mı yoksa can mı çekişiyor?

Asya’da İslam’ın dışındaki dinler kapitalizm karşısında direnemedi. Konuşulması gereken konu bu.

İslam, Asya kıtasında büyük coğrafyası, iki milyara yakın nüfusuyla, tezi olan, genç, enerjik, kurtuluş vaat eden bir güç.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japon gençliği batı kültürünün ikinci sınıf bir taklidi olmak sevdasıyla savrulmakta, ömürlerini, ipini koparmışçasına tüketim kültüründe heba etmektedir.

ÇİN’İN DİRENİŞİ

Nüfus olarak dünyanın en büyük iki ülkesi Çin ve Hindistan da küreselleşmede benzer bir süreç yaşamaktadır.

Küresel sermaye beraberinde getirdiği küresel kültür algoritmalarını önce Hindistan’ın genlerine yerleştirmiş şimdilerde de Çin’in genlerine yerleştirmeye çalışıyor. Bunu fark eden Çin hükümeti komünist bir yönetim olmasına rağmen kendi tarihi değerlerini yansıtan Konfüçyüs düşüncesini yeniden diriltme çabasına girişti. Fakat Çin gençliği büyük oranda batının kültür emperyalizmine maruz kaldığı için geri dönülemez bir noktaya ulaştı.

Hint ve Çin yapımı dizilere bakıldığında yaşanan bu dönüşüm açık şekilde görülmektedir. Küresel sermaye tüm bu işgal ve ehlileştirme için füze, uçak veya silah kullanmadı. Bu milletlerin zihinlerine girmeleri ve alışkanlıklarını değiştirmeleri yetti de arttı.

Çin’i teslim alma süreci 1970’lerde Coca Cola’nın bu ülkeye girişiyle başladı ve yarım asır geçmeden yeni yetişen nesiller kültür emperyalizminin birer ürünü haline dönüştü. 2000’lerden sonra internetin yaygınlaşmasıyla da bu büyük ülkeler sınır kavramını yitirdi ve çocuklarını batı kültürünün haz dünyasına teslim ettiler.

Avrupa, Afrika ve Güney Amerika’yı anlatmaya gerek yok sanırım. Bu kıtaların küreselleşmesi çok önceleri tamamlanmıştı. Zihinleri iğdiş edilen milyarlarca insan daha çok sosyal medya, eğitim, film endüstrisi ve internet üzerinden sömürgeleştirildi. Şimdilerde bu ülkelerden hangisine giderseniz gidin aynı moda, aynı inanç, aynı müzik, aynı merak ile donanmış aynı insan tiplerini görürsünüz.

KÜRESELLEŞME PSİKOLOJİK HAÇLI SEFERİDİR

Küreselciler için son hedef, bir türlü tam olarak ehlileştiremedikleri Müslümanlardır. Giyim, kuşam, moda, eğitim gibi alanlarda büyük oranda kendilerine benzettikleri halde Müslüman toplumların bağlandıkları tevhid dini bir köz halinde kalplerinde yaşamaya devam ediyor.

İslam coğrafyasının batı dünyasına en yakın milleti olan biz Türkiyeli Müslümanlar, bu kültürel hegemonyaya bir asırdır maruz bırakıldık. Avrupalı emperyalist devletler önce Sosyolojik Haçlı Seferi’yle bizi İslam medeniyetinden çıkarıp modern Batı uygarlığına geçirdiler.

İslam dünyası ve insanlık, 21. yüzyıla hiç de iyi bir başlangıç yapmadı.. 11 Eylül 2001’den beri de Psikolojik Haçlı Seferiyle karşı karşıyayız. Küreselleşme denilen süreçte çağdaşlaşma ve modernleşme adı altında üzerimizde gerçekleştirilen tüm toplum mühendisliği çalışmalarına rağmen milletimiz tarihinden kopmayı reddetti, yabancılaşmaya direndi ve kalbinde köz gibi taşıdığı tevhit inancını korudu.

Milletimiz, son yıllarda da dinini, inançlarını ve kültürünü canlandırmaya başladı. Bu durum küreselcileri endişeye sevk ettiği gibi saldırılarını da artırmıştır. Batının emperyalist kültürel kuşatmasını yarmanın ve aşmanın en etkili yolu eğitim alanında yerli ve milli anlayışa dönmekten geçer.

Yarım asır sonra Japonya, Güney Kore, Çin, Hindistan kendi kültürlerini yitirerek küresel emperyalizmin aparatına dönüşecektir. Ayakta kalabilenler ise kültürlerini ve inançlarını yaşatan milletler olacaktır.

Türkiye Yüzyılını madem ilan etik o zaman bir an önce yaşanan bu Psikolojik Haçlı Seferi’nin farkına varmalıyız ve geç olmadan hemen bugün adım atmalıyız..

SSCB’nin önde gelen tatil yeri Yalta’nın 3 kilometre güneyinde bulunan Livadia Sarayı’ında düzenlenen ve Birleşik Krallık Başbakanı Churchill, ABD Devlet Başkanı Franklin Delano Roosevelt ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Halk Komseri Kurulu Başkanı Stalin olmak üzere "Üç Büyük" (Big Three)'ün katıldığı konferansta kuruldu.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Yürekli
26-06-23
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KÜRESELLEŞME PSİKOLOJİK HAÇLI SEFERİ'DİR
Online Kişi: 26
Bu Gün: 101 || Bu Ay: 2.001 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.747 || Toplam Tıklanma: 52.250.038