ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 142
Yazar: Mustafa Yürekli
BATICI ASİMİLASYON POLİTİKALARI BAŞARILIDIR

BATICI ASİMİLASYON POLİTİKALARI BAŞARILIDIRÇağdaş dünyada küreselleşme adı verilen Psikolojik Haçlı Seferi’nin bütün kıtalarda kültür ve kimlikleri tasfiye etmeye yönelik asimilatif politikaları başarıyla uygulanmaktadır. Afrika ve Kuzey Amerika’da başarılı olan emperyalist kültür ve kimlik asimilasyonu Asya’da da başarılı olmaktadır.

Etno seküler ulusçu politikalar, üniversite, eğitim sistemi, medya ve modern yaşam tarzı anlamında tüketim çılgınlığı; kısaca post modern kültür dayatması nedeniyle tüm kültür ve kimlikler, dekoratif hale gelmekte, kendilerini yeniden üretememekte, kökleri ile bağ kurma konusunda yeni tecrübe geliştirememektedirler.

Herhangi bir sosyal coğrafyayı anlamak, öncelikle mekânları ve mukimleri tanımakla başlar. Mekânlar ve mukimler ilişkisinden doğan hikayeler, dinamikler, kültür formları ve kültürel pratikler muazzam öğretici tecrübelerle yüklüdür. Bu olguyu atlayarak köy, şehir veya ülke ölçeğinde bir sosyal coğrafyayı anlama imkânı yoktur.

Türkiye şehir, ilçe ve köylerdeki yerleşim yerlerinin bir kısmı Iskân Evleri, Muhacir Mahallesi, Göçmen Konutları ve bu kategoriler içinde olmak üzere Beşyüzevler, Yüzevler gibi isimler taşır. Bazen doğrudan kimliklere atıf yapan yer isimlerine de tanıklık ederiz: Ahıska Konutları, Boşnak Mahallesi, Tatar Mahallesi vb. Resmen isimleri değiştirilmiş olsa da Kürt, Pomak, Çerkes, Alevi, Gürcü, Çeçen, Abdal, Yörük gibi değişik etnik kimliklere gönderme yapan yerleşim yeri isimleri de oldukça yaygındır. Bütün bu etnik kimlikler, Anadolu sosyal coğrafyasına hakim olan Müslüman kimliğin alt bileşenleridir; devrimlerle, yukardan aşağıya sert müdahalelerle Batılılaşma, İslam medeniyetini ortadan kaldırma ve toplumu Batı uygarlığına taşıma anlamında kültür ve kimlik asimilasyonunda bu çok etnik kimlikli yapısını istismar etmiştir. Batılılaşma diye adlandırılan sosyal değişim, öncelikle Batıcı asimilasyonun etnik kimlikleri üst kimliğe dönüştürme niteliğine işaret eder.

Türkiye’nin 1927 yılında yapılan ilk genel nüfus sayımı verileri bu coğrafyada Türkler ile birlikte Abhazlar, Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkesler, Ermeniler, Gürcüler, Kıptiler, Kürtler, Lazlar, Pomaklar, Rumlar, Tatarlar ve Yahudilerin yaşadığını resmi olarak belirlemişti. Elbette resmi listede yer almayan başka etnik kimlikler de vardı. Bu etnik kimliklerin bir kısmı, bu coğrafyanın kadim kültürleridir. Bir kısmı ise göç ve iskân deneyimleri ile zaman içinde mukimler arasına girmişlerdir. Bu ikinci grupta yer alanların her biri Osmanlı’dan başlayarak, Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha da yaygınlaşan iskân politikaları ve düzenlemeleri çerçevesinde gelerek yerleşmişlerdir. Demek oluyor ki memleketin kültürel coğrafyası ile iskân politikası arasında da doğrudan ilişki vardır.

1934 yılında çıkarılan 2510 sayılı Iskân Kanunu bu ilişkiyi anlamak için anahtar metindir. Söz konusu kanun, nüfus politikasının ve toplum mühendisliğinin bir yol haritası gibidir. Zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın ifadesiyle tek dille konuşan, bir düşünen, aynı duyguyu taşıyan bir memleket yapmayı amaçlamıştır. Bunun için dışarıdan ülke içine, içeriden de doğudan batıya ve batıdan doğuya gönderilecek nüfus gruplarını detaylı şekilde belirlemiştir. Batılılaşma da denilen modernleşme tek dille konuşan ve aynı Batı kültürüyle tanımlanmış bir toplum yaratmayı amaçlamaktadır; aslında ana hedef İslam ümmet geleneğinde var olan çok kültürlü-kimlikli yapıyı bozmaktır ve bu başarılmıştır. İslam kimliği açılıp önce bileşenlerine ayrılarak etnik kimlik tanımları yapılmış Türk Türk diyerek Türk kültür ve kimliği bile ortadan kaldırılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin modern nitelikteki nüfus sayımlarında Türkiye’nin sosyal coğrafyasının geleneksel kültür-kimlik dünyasına dair somut veriler bir ölçüde görülebilir. Bugünkü sınırların daha geniş bir kesimine hitap etse de söz konusu nüfus sayımlarında tanımlanan kimlik ve kültürler bu İslam coğrafyasının kadim geleneklerini anlamaya imkan verir.

Osmanlı devletinin 1844’te yaptığı nüfus sayımı verilerinde görüleceği gibi dini gruplar arasında Müslümanlar ve ‘Osmanlılar’ kategorisi kapsamında Ermeniler, Rumlar, Yahudiler bulunmaktadır. Süryaniler ve Çingeneler dışında İslam kimliğinin alt bileşeni etnik kimlikler olarak da Türkmenler, Kürtler, Araplar yer almaktadır. Bu kimlik ve kültürler, Osmanlı coğrafyasının kadim parçalarını oluşturuyorlardı. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan modernleşme sürecinde nüfus politikaları boyutunda toplum mühendisliğine yönelik politik kararlar ve pratiklerle bu Osmanlı kültürel coğrafyası sert şekilde tahrip edildi.

İki yüz yılda bütün bu kadim kültürlerin izleri pek çok biçimde varlığını korumayı başarmıştır. Başka bir deyişle bu coğrafyanın Osmanlılık adı altında toplamaya çalıştığı çoğul kimliksel yapısı tehcir, sürgün ve savaşlarla derin bir sarsıntı geçirmiş ama varlığını koruyarak Cumhuriyet dönemine naklolmuştur.

Osmanlı son dönemi iskân kurumlarının başındaki kişi olan Şükrü Kaya, Cumhuriyet döneminin iskân politikalarının birinci dereceden sorumlusu olarak görev yapmaya devam etmiştir.

Cumhuriyet dönemi Türk modernleşmesi siyasetinin temel tercihleri ile Osmanlı’nın özellikle İttihat Terakki iktidarında inşa ettiği iskân politikaları ve uygulamaları arasında aslında bir süreklilik olmuştur: Batıcı ulusalcılıkla, yani etno seküler kültür-kimlik politikasıyla İslam medeniyetini, sosyal yapısını ortadan kaldırmaktır amaç. Sezai Karakoç, bu politikaya Sosyolojik Haçlı Seferi demektedir.. 1960 sonrasında uygulanan bireyi hedef alan Batılılaşma politikasına da Psikolojik Haçlı Seferi adını vermiştir.

Bu ulusalcı politik tercih, Cumhuriyet’le birlikte, İslam milletinin çoğul toplumsal coğrafyasında Batılılaştırarak tek kültür ve kimlik yaratma hedefini oldukça somutlaştırmıştır. Bu bağlamda coğrafyanın herhangi bir yerinde toplu yaşayan kültür ve kimlikleri parçalayıp dağıtmaya yönelmiş; bunun için doğudan batıya her köye bir aile gelecek şekilde, serpiştirme yöntemi ile nüfusu iskân etmiştir. Bu politikaya paralel olarak Türk kültürlü nüfus gruplarını, diğer kültürlerin ağırlıklarını bozacak şekilde ve toplu olarak yerleştirmeyi denemiştir. Asıl amaç, yerel kültür ve kimlikleri sarsarak, İslam kültür ve kimliğini tahrip etmek, daha doğrusu medeniyet değiştiren toplumu kutuplaştırarak germektir.

Öz olarak Batıcı politikaların uygulaması içinde anadili Türkçe olmayanların toplu olarak köy ve mahalle kurmalarını yasaklamış ve mevcutları da dağıtmayı öngörmüştür. Oysa Türkçe de yazısı ve sözlükleri değiştirilerek kaşla göz arasında yok olmuş, ülkeye uydurma bir dil dayatılmıştır.

Bu kapsamda çeşitli yasal düzenlemeler yapılarak Tunceli, Erzincan, Bitlis, Siirt, Van, Bingöl, Diyarbakır, Ağrı, Muş, Erzurum, Kars, Elazığ, Mardin ve Malatya illerinden on binlerce kişi Batı Anadolu’ya yerleştirilmiştir.

Bugün ülkenin batısında hemen her yerde görülen Kürt nüfus öbekleri, köyleri ve mahallelerinin oluşumunda sadece son yıllarda gerçekleşen göçler değil, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hatta Osmanlı’nın son dönemlerinde uygulanan bu iskân politikalarının rolü vardır.

Cumhuriyet’in iskân politikalarının ikinci boyutu ise bilhassa Balkanlar’dan ama aynı zamanda İran ve Rusya’dan gelen/getirilen Müslüman/Türk nüfusu aynı mühendislik yaklaşımı içinde yerleştirmek olmuştur. Bu iskânda toplam göçmenlerin yüzde 70’inden daha fazlasının Trakya, Marmara ve Ege illerinde Rumlardan boşalan yerlere yerleştirilmiştir. Bütün bu süreç İslam medeniyetinin, millet sistemiyle kurulmuş sosyal yapının ve kadim kültürlerin tasfiyesine de eşlik ettiği için, Trakya’nın toplumsal coğrafyası radikal biçimde değişmiştir.

Cumhuriyet’in devrimlerle medeniyet değiştirme ve kültür-kimlik politikasında, Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya demografik müdahale özel bir yer oluşturmuştur. Dahiliye Vekaleti Nüfus Umum Müdürlüğü tarafından 1935 yılında hazırlanan ‘Geçen Dört Yılda Yapılan ve Gelecek Dört Yılda Yapılacak İşler Hülasası’ başlıklı bir raporda Kürt coğrafyasına yerleştirilmek üzere 50 bini Karadeniz’den, 200 bini de Balkan ülkelerinden olacak şekilde 250 bin nüfus yerleştirilmesi öngörülmüştür; ‘dağlıların dağlarda, ovalıların ovalarda’ yerleştirilmeleri planlanmıştır. Elazığ, Diyarbakır, Muş, Bitlis, Van gibi şehirlere dışarıdan getirilen nüfusun yerleştirildiği köyler-mahalleler tek tek belirlenmiş ve raporda yer almıştır. Raporda Kürt coğrafyasının arazi yapısına ilişkin ayrıntılı bilgiler verilerek, Türk iskânı için uygun ve gerekli yerler belirlenmiştir. Rapor, Kürt coğrafyası içinde Türk öbekler inşa etmek için geliştirilen politikalara uygun olarak şehir merkezlerine ve köylere yerleştirilen muhacirlere dair detayları da içermektedir. Diyarbakır, Muş, Elazığ ve Van illerinin merkezlerine, ilçelerine ve köylerine çok sayıda muhacir yerleştirilmiş ve buralarda rapordaki ifadeyle ‘Türk kolonileri oluşturma’ projesi adım adım uygulanmıştır. Bugün bu coğrafyadaki ‘Türk kültürlü nüfusun’ yaşadığı köyler ve mahalleler böyle bir tarihsel hikayenin ürünüdürler. Ulus devlet politikaları, etno seküler ulusçuluğu, kısaca Batıcı ırkçılığı dayatarak Türk Kürt gerilimini yaratmıştır.

Türkiye’nin ulus yapılanmasında tek kimlik ve kültür yaratmayı hedefleyen iskân politika ve pratikleri elbette 1930’lu yılların ortalarında tamamlanmamıştı. Hatta ilerleyen yıllarda daha kapsamlı boyutlar alacak, yaygınlaşacak ve aslında hiçbir zaman formel gündemden çıkmayacaktı.

Bütün bu politik stratejiler ve politikalar, bu coğrafyanın kadim kültürlerinin oluşturduğu çoğul yapıyı tasfiye etmeyi-değiştirmeyi hedeflemiş olsa da paradoksal biçimde hem daha çoğullaştırmış hem de etnik kimlik-kültürlerin hemen her yerde görünür hale gelmesine yol açmıştır.

Bugünün dünyasında kültür ve kimlikleri tasfiye etmeye yönelik asimilatif politikaların hedefini iki yüzyıllık tarihimizden çok iyi biliyoruz; tüm kültür ve kimlikler ikame edilen modern sosyal yapı içinde kendilerini yeniden üretmekte ve kökleri ile bağ kurma konusunda yeni deneyim geliştirememektedirler. Oysa bu etno seküler politikalarda ısrar etmenin, politik zorbalık dışında bir seçeneği de yoktur.

Batıcı asimilasyonun; darbeler, terör ve provokasyon dahil kültür ve kimlikleri düşmanlaştırma politikası, bu coğrafyanın iki yüz yıllardır tanıklık ettiği en büyük kötülüktür.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Yürekli
22-07-23
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BATICI ASİMİLASYON POLİTİKALARI BAŞARILIDIR
Online Kişi: 14
Bu Gün: 296 || Bu Ay: 10.192 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.183 || Toplam Tıklanma: 52.188.464