ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 134
Yazar: Mustafa Yürekli
AKLIN HAYAT SUYU

AKLIN HAYAT SUYUSosyal medyada yayınlanan bir videoda felsefe profesörü Ahmet Arslan, “hiç bir filozof dindar olamaz, hiç bir dindar filozof olamaz” diyor. Ona göre akıl ile din çatışma halinde, akıl yürütmek için, düşünce özgürlüğü için inançsızlık şart.

Felsefe, varlık, bilgi ve değerler alanıyla ilgili problemleri akılla ve eleştirel yöntemlerle inceleyen ve temellendiren sistemli fikrî faaliyetler bütünü. İslam felsefesi, felsefe ile dini düşünceyi bütünleştirmektedir. İslam felsefesi, kelam ve tasavvuf ilimleriyle birlikte hakikat medeniyetinin en gelişmiş kurumlarından biridir.

Fetihlerle genişleyen İslâm coğrafyasında Müslümanlar Helenistik, İran, Hint ve diğer kültürlerle tanışınca salt fikrî ve ilmî saikler yanında kendi hâkimiyetlerini pekiştirmek için en azından onların sahip olduğu bilgi birikimini elde etmenin ve böylece güç ve zaaf noktalarını keşfetmenin kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu anladılar. Öte yandan bu farklı kültürlerle aralarında ortaya çıkan bazı teolojik gerilimlerde Müslümanlar, kendi inanç ve düşüncelerini sistemli bir şekilde savunmak ve İslâm’ın üstünlüğünü kanıtlamak zorundaydılar. Bu yüzden eski dünyanın ilim ve düşünce ürünlerini Arapça’ya çevirmenin gerekli olduğu ortaya çıktı. Bu amaçla VIII. yüzyıldan itibaren bazı kimselerin özel merakı ve İslâm halifelerinin şahsî teşebbüsleriyle tercüme faaliyeti başladı.

Yaklaşık 300 yıl süren bu tercüme faaliyeti sonunda seksen kadar âlim ve filozofun birçok eseri Arapça’ya çevrildi. Bu alandaki çalışmalar kısa zamanda ürünlerini vererek Müslümanlar arasından büyük âlimler, filozoflar, kâşif ve mûcitler yetişmiştir. Beytül Hikme incelenince işin cidiyeti anlaşılacaktır. İslam felsefesi, Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd gibi dünyaca ünlü filozoflar tarafından temsil edilmiştir.

İslâm düşünce ve kültürünün yabancı kültürlerle bu şekilde tanışmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak İslâm toplumunda fikrî birçok fraksiyon ve çeşitli felsefî ekoller ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki, varlığın ezelî olduğunu ve bir yaratıcısının bulunmadığını ileri süren dehriyyedir. “Başlangıcı ve sonu olmayan zaman” anlamına gelen dehr kelimesine nisbetinden dolayı bu adla anılan dehriyye, materyalist ve ateist bir dünya görüşünü benimseyen felsefe akımının ismi olduğu gibi hangi ekolden olursa olsun genellikle İslâm toplumunda ortaya çıkan ilhâd hareketlerini de ifade etmektedir.

8. yüzyılda İslam aleminde ulema arasında pozitivist ve materyalistlere ‘dehriyyun’ deniyordu. Dehriyyun kavramı adını, “Dediler ki hayat ancak yaşadığımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, bizi ancak zaman (dehr) helâk eder” (el-Câsiye Suresi; Ayet: 24) meâlindeki âyetten almıştır. Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellem ile Sokrates arasında tam on asır var; Kur’an-ı Kerim, antik Yunan düşüncesini çürütüp tarihin çöp sepetine atmıştır. İslam tefekkürü, aklın hayat suyu görmektedir; fikirsiz akıl ölüdür.

Felsefe İslam alimleri tarafından ateşli bir şekilde tartışılmıştır. İbn Rüşd, daha ziyade felsefî düşünce tarzının meşruiyeti meselesine yönelmiş, Gazzâlî’nin eleştirileriyle itibar kaybına uğrayan felsefî düşünceyi İslam nezdinde meşrû hatta vâcip göstermeye çalışmıştır. Filozofa göre İslam, “Düşünüp ibret alın, ey basiret sahipleri!” (el-Haşr Suresi; Ayet: 2) meâlindeki âyetle aklî -veya hem aklî hem şer‘î- kıyasa başvurmayı vacip kılmıştır.

Müslüman felsefecilerin hazırladığı sözlükler vardır. İsmail Fenni Ertuğrul’un Lugatçe-i Felsefe (İstanbul 1341); Rıza Tevfik’in Mufassal Kāmûs-ı Felsefe; Mustafa Namık Çankı’nın Büyük Felsefe Lûgatı ve Süleyman Hayri Bolay’ın Felsefî Doktrinler Sözlüğü adlı eserleri genel felsefe sözlükleri niteliğinde olmakla birlikte azımsanmayacak sayıda İslâm felsefesi kavramına da yer vermektedirler.

Ahmet Arslan, 1944 yılında Şanlıurfa’da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi mezunu. Akademik çalışmalarını İlkçağ Felsefe Tarihi alanında yaptı. ‘Felsefeye Giriş’ kitabıyla tanınıyor. Ahmet Arslan, bir pozitivist, materyalist; tam bir batıcı, sömürge aydını. Onun felsefeden anladığı antik Yunan felsefesi ve batı felsefesi. Arslan “hiç bir filozof dindar olamaz” derken, batı felsefesini yüceltiyor, aklı putlaştırıyor, pozitivizm ve materyalizm safsatasını tefekkürle meşrulaştırmaya çalışıyor.

Batı felsefesinin tesiriyle çağdaş İslâm dünyasında ortaya çıkan materyalizm ve pozitivizm gibi felsefî görüşlerin bu coğrafyadaki durumunu tesbit eden, bu akımların temsilcilerine yer veren çalışmalar da yapılmıştır. Hilmi Ziya Ülken’in Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi (I-II, Konya 1966); Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma (İstanbul, ts.); Süleyman Hayri Bolay’ın Türkiye’de Ruhçu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi (İstanbul 1966); Murtaza Korlaelçi’nin Türkiye’ye Pozitivizmin Girişi ve İlk Etkileri (İstanbul 1986) ve Mehmet Akgün’ün Materyalizmin Türkiye’ye Girişi ve İlk Etkileri (Ankara 1988) eserleri ilk akla gelenler..

Başka çalışmalar da var tabi. Bu bağlamda Orhan Okay’ın Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi (Ankara 1975); aynı yazarın İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti Beşir Fuad (İstanbul 1969); M. Şükrü Hanioğlu’nun Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi (İstanbul 1981) adlı eserlerle ontoloji, Schopenhauer ve estetikle ilgili Türkiye’de yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Ömer Naci Soykan’ın Türkiye’den Felsefe Manzaraları adlı eseri (İstanbul 1993, s. 45-85) kayda değer mahiyettedir.

İslam’da "düşünce suçu" diye bir kavram yoktur. İslam ceza hukukunda düşünce suçu konusu da yoktur.

İslam’ın düşünce özgürlüğüne yaklaşımı bellidir: "Yoksa Kur'an'a uydurma mi diyorlar? De ki, uydurulmuş on sure getirin, eğer gücünüz yetiyorsa, davanızda doğru iseniz, Allah'tan başka gücünüzün yettigi kimseleri de çagırın." (Hud Suresi; Ayet: 13)

Kur’an-ı Kerim’de muhaliflere tanınan düşünce özgürlüğünü, dünyada hiçbir ideoloji, düzen ya da siyasal rejim tanımamıştır: "Yoksa Muhammed onu uydurdu mu diyorlar? De ki, onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz. Allah'tan başka gücünüzün yettiği kadar kimseleri çağırın o sureyi yazarken de." (Yunus Suresi; Ayet: 37-38)

İslam, bir inancın, bir düşüncenin, baskıyla değil, özgür bir ortamda akıl ile ve düşünülerek benimsenmesini istemektedir. İslam kendisi hakkında şüpheye düşenleri yok etme, mahkum etme yerine, serbest düşünce yolunu sonuna kadar açma üslubunu benimsemiştir. Bu durum İslam’da düşünce özgürlüğünün zirvede olduğunu gösterir. Kur’an-ı Kerim bütün peygamberlerin ümmetlerine düşünce özgürlüğü tanıdıklarını, geçmiş büyük peygamberlerin mucizeler gösterdiğini, insanlara baskı ile değil, ikna ederek, kendi akıllarıyla inandırma anlayışını hakim kıldıklarını göstermektedir.

Çağımızda İslam dininin en büyük problemlerinden biri, bugün yaşamakta olan Müslümanlar arasında, özellikle dünya milletleri arasında çok az tanınmış olmasıdır ya da yeterince tanınmamış olmasıdır; başka bir ifadeyle olduğundan farklı tanıtılmış olmasıdır. İnsanların ve bilmeyen Müslümanların kafasında oluşan yanlış imajları silmek ve İslam dinini bütün yönleriyle tanıtmak en önemli hizmetlerinden biridir. Bu konuda birkaç yazı yazacağım inşallah.

İslam’ın dünya görüşü son zamanlarda iyice ihmal edilerek, üniversitelerimize Batı düşüncesi hakim kılınmaya çalışılmıştır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Yürekli
28-09-23
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AKLIN HAYAT SUYU
Online Kişi: 24
Bu Gün: 61 || Bu Ay: 10.308 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.523 || Toplam Tıklanma: 52.194.200