ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 4664
Yazar: Ufuk Demir
MÜSLÜMANLARIN PROTESTANLAŞMASI

Böyle bir başlık seçerek, Batı kültürüne ait bir kavramı içselleştirme yanılgısına düşüyor değilim. Biliyorum ki, farklı kültürlerin kavramlarını kullanmak, aslında bizi (müslümanları) ilgilendirmeyen birçok soruna İslam'da cevap aramak gibi abes bir işle bizi mecbur bırakıyor. Tıpkı laiklik, demokrasi, milliyetçilik vb. sorun alanları gibi. Vurgulamaya çalıştığım hususu, farklı kültüre ait bir tecrübenin benzerin yaşanmakta olduğunu, daha çarpıcı bir şekilde nasıl dışa vurabilir ki insan.

Protestanlık, rekabet halinde ki sömürgeci emperyal güçlerin oluşturmakta olduğu yeni düzene ayak uydurma çabası dersek sanırım yanılmış olmayız. Afrika ve Uzakdoğu'da ki sömürgelerinden gelen zenginliklerle, Avrupa'da oluşan yeni burjuva sınıfı, etkinliğini Katolik mezhebiyle arttıramayacağını gördüğü için, yeni durumu veri kabul eden bir mezhep ortaya koydu. Protestanlık salt kapitalizmin gelişmesine imkan tanımadı, aynı zamanda dinin(Hristiyanlığın) çağın isterlerine göre sürekli olarak reforme edilmesine de yok açtı. Öyle ki katolik mezhebine göre yasak kabul edilen faizin bile, bu yeni dönemde "mubah" kategorisine alındığını müşahede edebilmekteyiz. Protestanlığın bu "değişim taleplerine" güç verdiğini görmek zor değildir. Bununla birlikte kapitalizmle tanışan emperyal güçler içerde serbest ticareti savunan bir ekonomik politika güderken, dışarda sıkı gümrük duvarlarıyla sınırlarını çizmeye başlamış; böylece Avrupa ulusları bir yandan ticari alt yapısının oluşmasını sağlarken, bir yandan da o döneme kadar bilinmeyen yeni anlayışlara yol vermiştir: Ulus-devlet ve beraberinde milliyetçilik.

Tanzimatla birlikte yaklaşık olarak 150 yıldır Batılılaşma macerasında ki ülkemiz müslümanları, kendi kültürüne ait olmayan kavramları jakoben usulle birbir içselleştirmeye çalışırken, malesef kendine ait olmayan bir çok sorunla da yüzyüze geldi. Batı'dan tevarüs ettiğimiz ne kadar kavram, kurum varsa hepsi bu topraklarda sorun alanları oluşturmaya, tarihimizde hiç gündemimize girmeyen "bize ait olmayan" bir çok problem ortaya koymaya başladılar.

Özellikle milliyetçilik akımı, tıpkı Batı'da olduğunu gibi ülkemizde de din alanında etkisini gösterdi. Batı uluslarının kutsal kitaplarını ulus dillerinde yazmaya başlamaları, hem merkezi otoriteden ayrılmalarına imkan tanımış, hem de dinin "özgür" yorumuna kapı aralamıştır. Ülkemizde de Cumhuriyetin ilk yıllarında dillendirilen "Türk Müslümanlığı" kavramıda dolayısıyla milliyetçilik ve protestanlıktan ayrı değerlendirilemez. Özellikle 1932 yıllında doruk noktasına çıkan, iktidar eliyle yerleştirilmeye çalışılan Türk Müslümanlığı inkılabının başarısız olması, olumsuz etkilerinin hiç olmadığı anlamına gelmez. Bugün müslümanlığımızın "meal müslümanlığı" derekesine inmesi sanırım, o günlerin bir yansımasından başka birşey değildir. Özellikle son yıllarda yoğunlaşan öznelcilik, çoğulcu okuma, anlamın okuyucu tarafından tayini gibi "dinin temel kaynaklarını" özgür okuma talepleri, postmodernitenin etkisiyle de gündemimizden hiç düşmemektedir. Protestanlığın, Batı insanının kutsal kitaplarına karşı özgür yoruma kapı aralaması; aynı sürecin bir parçası olan milliyetçilik akımlarının etkisiyle bizim toplumumuza da sirayet ettiği gözlerden uzak değil. Bu gün gelinen noktada modern müslümanların Sünnet'in kaynaklığı, mezheplerin gerekliliği gibi konuları sürekli gündemde tutarak tartışmaları, protestanlığın üzerimizde ki "kayıtsız, özgür okuma" taleplerinin bir yansımasından ibarettir.

Bunun yanında son yıllarda (AKP'nin hükümet etmeye başlamasıyla birlikte), müslümanlar ekonomik anlamda ciddi bir dönüşüm geçirmeye başladı. Ekonomik anlamda zenginleşen Anadolu sermayesi ile modern müslümanların özgür yorum talepleri bir okunduğunda bu dönüşümün bir "protestanlaşma" olduğunu iddia etmemize yetecek kadar kanıt gözlemleyebilmekteyiz: Anadolu sermayesinin güçlenmesiyle birlikte yeni bir burjuva sınıfının ortaya çıktığı ve bu sınıfın adının kabul edelim ya da etmeyelim "İslami burjuva" olarak koyulduğu bir vakıadır. Kaldı ki MUSİAD kurucu başkanlarından Erol Yarar "Bir lokma bir hırka felsefesine inanmıyorum, bu bize yutturulmuş bir zokadır" derken aslında, Anadolu sermayesinin kapitalizme ayak uydurma sürecinde olduğunun ilk işaretlerini vermişti. Bu sınıf on yıl öncesinde radikal bir söyleme sahipken; bugün daha liberal, özgürlükçü, ılımlı bir söyleme arka çıkmasını da buraya not etmek gerekiyor. Son yıllardaki tartışma programlarının konularının "görgüsüz müslümanlık-israf" konusunda olmasıda çevremizde gözlemlediğimiz olumsuzlukların bir vakıaya dönüştüğünü ispatlar niteliktedir. 10 yıllar önce başlayan "faizsiz bankacılık" akımının bugün geldiği noktada diğer bankalardan tek farkının isminde ki "katılım bankası" olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

Şimdi, hepimizin tanık olduğu bu gibi olguların dinde bir reform baskısı doğurup doğurmayacağı bizim için önemli bir konudur. Çünkü bu olgunun Protestanlaşma olarak nitelenebilmesi için salt bir burjuva sınıfın ortaya çıkması yetmez, aynı zamanda bu sınıfın baskısıyla(siz buna dolaylı yönlendirmesi olarak okuyun) dinde bazı "değişikliklerin" sözkonusu olması lazım. Burada İslam'ın "korunmuşluğundan" bahsederek, İslam'da reform olmaz demek basite kaçmakla eşdeğerdir. Zira Allahu Teala dini kulları eliyle korur. Yani Kuran'ın korunmuşluğu Sünnet ve Sahabe algımızla çok yakından ilgilidir. Ancak son yıllarda tartıştığımız konuları sorular halinde önümüze koymak sanırım derdimizi ortaya koyabilecektir:

- Mezhepler gerekli midir?

- İslam'ın tek kaynağı Kur'andır ve herkes Kur'an'ı kendi okuyarak hüküm verebilir, dolayısıyla Sünnet kaynak olarak kabul edilebilir mi?

Bu iki soru, Kur'an algımızı tamamen değiştirmeye olanak sağlamaktadır. Zira Sünneti kaynak kabul etmemek, yada mezheplerin usulünü benimsememek, sonuçta "yöntemsizliğe" ve okurun özgür yorumuna kapı aralamakta olduğu kolayca farkedilebilecektir. Bu da okur kitlesi kadar Kur'an yorumu ortaya çıkaracaktır ki, gözlemlediğimiz gibi Kur'an bilgimiz malesef sadece "meal" çerçevesinde şekillenmektedir. Sonuçta "İslam'da başörtüsü var mıdır, yok mudur?" tartışmalarında görüldüğü gibi; bir taraf vardır derken, diğer taraf yoktur diyebilecektir.

Bununle birlikte sadece "kaynaklar ve yöntemler" konusunda bir değişim geçirmediğimizin, aynı zamanda toplumsal olarakta farklılaşmaya başladığımızı görüyoruz. Direkt olarak İslami yaşamımıza etkisi olan bu farklı algılarımızı yine sorular sorarak ortaya koyabiliriz:

- İslam Tarihinde yaşanmayan bir kadın sorununun, günümüzde gözümüzün içine sokulurcasına gündemde tutulması ne anlama geliyor? Bu çerçevede Diyanet'in "kadınları aşağılayan hadisleri (!)" ayıklaması ne anlama geliyor?

- "Dinlerarası dialog" (ne demekse dinler?) çalışmaların son yıllarda kurumsallaşmaya başlamasının amacı küresel barışa katkıda bulunmak mı, İslamı "ılımlaştırmaya" çalışmak mı?

- Cihad, faiz, hoşgörü vb. İslami kavramların içlerinin günümüz hakim değerleri çerçevesinde yorumlaması amacı neye matuftur?

- Recm gibi İslam tarihinde uygulanan bir cezanın, günümüzde "İslam'da bu yoktur" türünden itirazların her köşe başında dillendirilmesi, İslam'ı bidatlerden kurtarmak adına mı yoksa egemen kültüre yaranmak amacıyla mı yapılıyor?

Aslında daha birçok soru sorulabilir, ama sanırım derdimizi anlatma da bu kadarıda kafidir. Tarihimizde tartışmadığımız birçok konunun günümüzde modern müslüman için tartışma konusu olması, sanırım kapitalizme ayak uydurmanın sancıları olarak adlandırılabilir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ufuk Demir
18-01-11
E mail: cemaat.com
 
 
Yorumlar: 1
ahmet durmuş
iman ve islam
Tarih : 19-01-11

değerli kardeşim ufuk demirin yazısını okudum. yazıya baştan sona katıldım diyebilirim. ancak itiraz ettiğim bir yeri var yazının. ufuk kardeş meal okunmasından mı rahatsız yoksa islamı sadece meale indirgemeye mi karşı çıkıyor, orasını net olarak anlayamadım. eğer islam kendi öz dilinden koparılırsa asla anlaşılamaz bu düşünceye ben de katılıyorum. fakat ben şahsım adına metinle beraber mealin de hayatımda çok önemli yeri olduğunu söyleyebilirim. türkiyede birçok müslüman da dil yüzünden benim konumumda. saygılarımla. allahın selamı üzerinize olsun.

 
MÜSLÜMANLARIN PROTESTANLAŞMASI
Online Kişi: 20
Bu Gün: 444 || Bu Ay: 5.870 || Toplam Ziyaretçi: 2.236.557 || Toplam Tıklanma: 52.305.694