ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / RAMAZAN- ORUÇ- İNSAN
Okunma Sayısı: 2488
Yazar: Arif Çevikel
ORUÇ KENDİNİ TUTMAKTIR

 

Derdimiz kendimizle. Kendini bilmeyen neyi bilir? Kendisiyle kavgalı olan kiminle barışıktır? Kendini kaybeden neyi kazanır? Türkçe`mizdeki `oruç tutmak` ne güzel tabir. Hep tutmuşumdur bu güzel tabiri. `Tabir` nitelemem boşuna değil, çünkü oruca ilişkin akıl yürütmelerimizde ve zihnî intikâlimizde birer `geçit` (: `ubur), birer `köprü` işlevi görüyor bu ifâde. `Oruç`un Arapça`daki aslı `savm`. Bu sözcüğün karşısına lügatler `imsak` kelimesini yerleştirir. Yine `tutmak, zaptetmek, zaptı rapt altına almak` mânâlarına gelir.

Doğrusu şu soruya bir çırpıda cevap vermek zor: Oruç bizi mi tutar, biz orucu mu tutarız? Bizim orucu tuttuğumuzu iddia ediyoruz. Bir yere kadar doğru da… Ama doğrunun çok küçük bir parçası bu. Asıl doğru şu: Biz orucu, oruç bizi tutsun diye tutarız.

Tutmakla ilgili dilimizde ne kadar çok ve geniş çağrışımlı ifadeler var: Tuttum bu adamı... Onu gözüm tutmadı… Bu iş tutmadı… Söylemez olaydım, dilimi tutamadım… Kendimi tutamadım, yaptım bir delilik… Gördüğümüz gibi hepsinde de tutmak olumlu bir içeriğe sahip. Benimsemek, sahiplenmek, sevmek, ünsiyet peydâ etmek, sahip olmak, hâkim olmak, özne olmak, kendinde olmak anlamlarına geliyor. En çok da bu sonuncusu. Meğer ne zor şu `kendini tutma` meselesi. İnsanın başına ne geliyorsa `kendini tutamadığı` için geliyor. Günahlar hep kendini tutamamanın ürünü. Her caninin cinayeti kendini tutamadığı anına denk geliyor. İnsan dilini tutamadığı zaman kırıyor ve kırılıyor. Elini tutamadığı zaman kırıyor, döküyor. Kendini tutamadığı zaman, kendini yitiriyor, kendine yazık ediyor, kendinden geçiyor…

Yani kendini tutamayan özne olamıyor, nesneleşiyor. Hâkim olamıyor, mahkum oluyor. Sâhip olamıyor, sâhip olunuyor. Etken olamıyor, edilgenleşiyor. Hayat atının sırtında duramıyor, aksine hayat atı onun sırtına biniyor. İçgüdülerini dizginleyemiyor, aksine içgüdülerinin esiri oluyor. Şuurlu davranamıyor, çünkü bilinci bilinçaltı tarafından denetleniyor. Oysa ki bilinç, bilinçaltını denetimi altında tutması lazım. Tersi olunca atla süvari konum değiştiriyor: Adam atın sırtında değil, at adamın sırtında oluyor.

Kendini tutmak adam işi, zor iş. Oruç bizi işte bu zor işe çağırıyor. Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Yeme ve içme güdümüzü, şehvet güdümüzü denetim altına almamızı öğütlüyor. Bu güdülerini denetleyemeyen insanların nasıl yoldan çıktığını, nasıl haram helal demeden yığdıkça yığdığını, nasıl çalıp, çırpıp, hortumlayıp götürdüğü görüyoruz. Yeme güdüsünü denetim altına alamayan kişinin açlık korkusuna tutulduğunu biliyoruz. Açları doyurmak kolay. Fakat açlık korkusu çekeni dünyayı yedirseniz doyuramazsınız. Bunu da biliyoruz.

Oruç tutmak, içgüdüleri tutmak. Onları kontrol altında tutmak. Bilinçaltının bilince egemen olmaması için, bilinçaltını daima gözaltında tutmak. Böylece bilincin, ayartıcı benliğin esiri olmasının önüne geçmek. Güdüler tutulursa, onların bilinci tutsak almaları önlenirse, bu hem bilincin hem de iradenin güçlendirilmesi sonucunu getirecektir.

Şuur güçlenirse, şahsiyet güçlenir. Mes'ûliyet bilincini oluşturmanın ve artırmanın yolu da budur. İşte bu sebeple orucu farz kılan âyet şöyle biter: `Umulur ki bu sayede sorumluluk bilincine ulaşırsınız`. Âyetin bu kısmı, orucun maksadını açıklar. İnsanın şuur, irâde ve şahsiyetinin seviyesi, sâhip olduğu sorumluluk bilinciyle ölçülür. Bu bilince dayalı olarak gerçekleşen her `iyi yapma`, erdemli davranış olarak nitelenir. Fazîlet budur. İşte bu yüzden oruç tutmak kendini tutmaktır.

Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Kim orucun başın dik tutarsa, oruç da onun başını dik tutar. Kula kul olmaktan koruyan bir kalkan, kulu kul etmekten koruyan bir akıl olur.

Oruca aşırı anlam yüklediğimizi düşünecekler varsa, onlar orucun muhteşem bütünün muhteşem bir parçası olduğunu hatırlamalılar. Bir parça kendi işlevini en güzel âit olduğu bütün içerisinde gerçekleştirir.

İslâm topyekun bir hayat tarzıdır. Oruç, namaz, zekat ve diğer tüm ibâdetler, bu bütünün parçalarıdır. Tıpkı insan hücreleri gibi, dini oluşturan unsurlar da kendi aralarında çapraz ve paralel ilişkiye sahiptirler. Oruç işte bu yüzden âit olduğu bütün içinde değerlendirilmelidir. Kendi gerçek kıymet hükmünü de ancak bu sâyede bulur.

Kendinize iyi bakın; ama önce `kendinizi tutun`. Kendini tutamayan, kendine iyi bakamaz.


NOT: Vurgular bize âittir. (Doğruluş)

 

Yazar: Arif Çevikel
17-08-09
E mail: ethem92@mynet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ORUÇ KENDİNİ TUTMAKTIR
Online Kişi: 19
Bu Gün: 139 || Bu Ay: 2.039 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.846 || Toplam Tıklanma: 52.251.328