ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2109
Yazar: C.Yakup Şimşek
MEDYA PAZARINDA DEFOLU TÜRKÇE - 34

(Çetin ALTAN - Abbas GÜÇLÜ - Nihat HATİPOĞLU)

Çetin ALTAN (Milliyet - 21 Nisan 2011)

“Ezilenlerden söz eden şairlerini, yazarlarını, sanatçılarını susturup yok etmeye kalktığında; çok sevildiği için, sürekli boynuna sarılmak istenen vatanda da, birtakım depremler başlıyor galiba.”

Aşağıdaki suallerin cevabı cümlede açık değildir; bu yüzden ne denmek istendiği anlaşılmıyor:
1. “Şairlerini, yazarlarını, sanatçılarını” kelimelerindeki mülkiyet ekleri cümlede hangi şahsın veya varlığın yerini tutuyor?
2. “Şairlerini, yazarlarını, sanatçılarını susturup yok etmeye” kalkan kim(ne)dir?
3. Kim(ne)ler, kim(ne)lerin “boynuna sarılmak” istiyor?

***

Abbas GÜÇLÜ (Milliyet - 21 Nisan 2011)

“ÖSYM Başkanı Demir’in İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü’yken, onun kontrolünde gerçekleşen doktora sınavına yönelik o çok çarpıcı iddialardan bazıları şöyle:”

Bu cümleden sonra “o çok çarpıcı iddialardan bazıları” verilecek sanıyorsunuz fakat aşağıda sıralanan on maddenin hiçbirinin “iddia” olmadığını, hepsinin “sual” cümlesi olduğunu görüyorsunuz.
İlk üçünü örnek diye veriyorum:
“2010’da sizin kontrolünüzde gerçekleşen doktora sınavı, size rağmen, iptal edildi mi? Edildiyse neden edildi?

Bu sınavda, yüksek puanla başvuran adayların elenip, daha düşük puanla başvuranların kazandırıldığı doğru mu?
Bu sınava kimler niye itiraz etti?”
Bu şekilde devam ediyor…
Bittikten sonra da bunların “iddia” olduğu tekrar belirtilmiş:
“Yukarıdaki söz konusu iddialar, Demir’in ÖSYM Başkanlığı’na atandığı günden itibaren ısrarla gönderiliyor.”

Demek ki Abbas GÜÇLÜ’ye göre “iddia” ile “sual” aynı manaya geliyor. Hâlbuki tamamen farklı kelimeler...
İddiaları değil de sualleri yazacaksanız bunlara “çarpıcı iddia” demeyeceksiniz.
Aksi hâlde iddianız zayıflamış olur.

***

Nihat HATİPOĞLU (Hürriyet - 21 Nisan 2011)

“Toplumumuzda bırakınız dövülmeyi, başı kesilerek, işkence edilerek öldürülmüş o kadar ürpertici hadise var ki, ne yazık ki artık bu tür cinayetler ‘vaka-yı adiye’den -sıradan olay- sayılmaya başlandı.”

HATİPOĞLU
aslında yazıda “ülkemizde kadınların dövülmesi” meselesi üzerinde duruyor. Fakat bu ifadesine göre “Toplumumuzda bırakınız dövülmeyi, başı kesilerek, işkence edilerek öldürülmüş” olanlar “kadınlar” falan değil “hadiseler” oluyor.
(Keşke kadınlarımız değil de mümkünse bu tür hadiseler öldürülebilseydi be hocam!.. Bir daha da böyle hadiseleri görmeseydik…
Hocam, eğer dikkatsizliğiniz yüzünden bir de “hadise” kelimesini has isim gibi “Hadise” diye yazsaydınız o zaman iş iyice karışır, yani karışık ism-i fail olurdu… Neyse…
Böyle cümleler kurmak artık medya pazarımızda “vaka-yı adiye” den sayılmaya başlandı.)

***

“Kadınlarımızı en çok yaralayan hususlardan birisi de, eşinin ailesiyle yaşadığı bazı maddi veya manevi anlaşmazlıkları bahane ederek eşinin, ailesiyle görüşmesine sınır ve yasak koymasıdır.”

Bir karışık ism-i fail de burası:

1. Kim, kimin “ailesiyle… bazı maddi veya manevi anlaşmazlıklar” yaşıyormuş?
A) Kadın, kocasının ailesiyle
B) Koca, kadının ailesiyle


2.
Hangi aileyle görüşmeye “sınır ve yasak” konuyormuş?
A) Kadının ailesiyle
B) Kocanın ailesiyle

HATİPOĞLU
, yukarıdaki cümleyi hiç kurmasaydı veya sonradan yazıdan çıkarsaydı ifadelerinin selameti bakımından daha iyi olurdu. Çünkü daha sonraki cümlesi daha kısa olmasına rağmen mevzuyu karıştırmadan anlatıyor:

“Erkek, karısının babasına veya ağabeyine kızıyor ve karısına onlarla görüşmeyeceksin, gitmeyeceksin diyor.”

***

“Dinin emrettiğini yasaklama, örtülü bir nefsi ilahlaştırma gayesi gütmektedir ki bunun ne kadar sıkıntılı olduğu açıktır.”

Bu cümleye göre “örtülü” olan nedir?
A) nefis
B) nefsi ilahlaştırma gayesi

Her ikisi de olabilir. Ama HATİPOĞLU’nun kastı muhtemelen B şıkkı…
Öyleyse cümle şöyle bir imla ile yazılmalıydı:
“Dinin emrettiğini yasaklama, örtülü bir ‘nefsi ilahlaştırma gayesi’  gütmektedir ki bunun ne kadar sıkıntılı olduğu açıktır.”
Cümlenin bir de
“sıkıntılı” kelimesi var. Eğer onun yerine mesela “tehlikeli, mahzurlu” sözleri tercih edilseydi cümle bu “sıkıntılı” hâlinden de kurtulmuş olurdu.

Yazar: C.Yakup Şimşek
23-04-11
E mail: c.yakup_simsek@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MEDYA PAZARINDA DEFOLU TÜRKÇE - 34
Online Kişi: 12
Bu Gün: 487 || Bu Ay: 945 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.732 || Toplam Tıklanma: 52.220.216