Kategori : / DİL KALESİ | Okunma Sayısı: 3155 |
İnsanın gerçek vatanı dilidir.
Ben de ömrüm boyunca dili hep çok önemsedim. Bunda belki âile çevremin ve o çevrenin çevresinin geniş payı olmuşdur ama adamakıllı genç sayılabilecek yaşda Türkiye’den ayrılarak başka dillerin konuşulduğu yerlerde yaşamak zorunda kalışımın da rolü kat’iyyen küçümsenemez.
Bir diliniz olduğunu, o dilin etki alanını terkedince daha bir vuzuhla farkediyorsunuz.
Tabii bir de duygusal merbûtiyet var. Ben “lisân/dil” denilen fenomeni prensip olarak seviyorum. Yâni genel olarak lisânı seviyorum. Onun için de dille ilgili konular beni hiç sıkmaz. Küçükken oturur, evimizde -diğerleri meyânında- mebzûl mikdarda bulunan sözlüklerden birini alır ve gazete okur gibi okurdum. Çok da hoşuma giderdi. Hâlâ zaman zaman yaparım. Hani berberde sıra beklerken resimli dergi karıştırır gibi. Deneyin, pişmân olmazsınız. Tabii eğer hoşunuza giderse! Yoksa elbet pişmân olabilirsiniz. Ben böylece kendimi emniyete alayım da...
Kısacası benim gayrı-muayyen fâsılalarla dönüp dolaşıp Türkçe mevzuuna değinmem bundan ileri gelir. Çünki beni fevkalâde rahatsız eden ve endîşelendiren hususlardan biri, dilimizin göz göre göre elden gitmesi. Öztürkçe nevrozu yüzünden geçmiş yıllarda kelime haznemizin en az üçde ikisini kaybetmiş olmamız bir yana bugün kültürel hoyratlık ve umursamazlık sâikıyle kalanı da çar-çur ediyoruz. Farkında değiliz ki, dünyâ dili olmak bir yana, Türkçe artık “Birinci Lig”den bile düşdü. Sür’atle bir mahalle arası lehçesi olma yolunda “ilerliyoruz” (!).
Faydası oluyor mu onu da tam bilmiyorum ama ara sıra kendi alanımızda, yâni gazetecilik dilinde işlenen hatâlara dikkati çekmekden kendimi alamıyorum. Şimdi yine müsaadenizle üç yanlışa dikkati çekmek istiyorum:
Yaşar Kemâl büyük ve ünlü Fransız nişanı “Légion d’Honneur”(Lejiyon Donör)’ün en üst seviyesi olan “Grand Officier” (Grantofisiye, Büyük Subay) rütbesiyle taltîf edilecekmiş. Yaşar Ağabey’i candan kutlarım ama haberi yazan arkadaşa bir îtirâzım var. Nişan Yaşar Kemâl’e Fransa Kültür Bakanı tarafından “takdîm edilecek.” yazmış. Oysa üst mevkıyde bulunan taraf “takdîm” etmez, “tevcîh” eder. Geçenlerde yine bir arkadaş Kıraliçe Elisabeth’in birine bir nişan “takdîm” etdiğinden dem vuruyordu. Demek yol olmaya başlamış artık! Tıpkı “oldukça”nın uzunca süredir “olağanüstü çok” anlamına kullanımı gibi. Oysa “oldukça” kelimesi “nisbeten çok” anlamına gelir.
Meselâ Millî Takım’ın filanca maçı açık arayla kazanmasına Türkler “oldukça” sevindi lafı yanlışdır. “Fevkalâde” yâhut “müdhiş” yâhut “deliler gibi” sevinmişlerdir mutlakâ!
Şu “rölantiye almak” lakırdısı da öyle. Fransızca “relantir” diye bir fiil yok ki partisipi (ortaçı, sıfatfiili) “rölanti” olsun!
Ama “ralantir” var ve onun partisipi “ralanti”dir. Ralantir “yavaşlatmak” demek, “ralanti” de “yavaşlatılmış, ağır çekim” oluyor.
Bu hatâyı üstelik Fransa’da yüksek öğrenim gördüğünü söyleyen meslekdaşların yapması daha da, nasıl söylesek, tuhaf.
Yazar: Yağmur Atsız |
20-12-11 |
||
E mail: stargazete.com | Tweet | ||