ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 3971
Yazar: Aydın Başar
EĞİTİMDE BAŞKA NELER YAPILABİLİR? (Soruşturma)

Ülkemizin en temel sorunlarının başında eğitim meselesi karşımıza çıkıyor. Akl-ı selim sahibi büyüklerimiz, münevverlerimiz, düşünce insanlarımız bu konuda neler düşünüyorlar? Eğitim sisteminin sorunlu yanları neler? Eğitim alanında bundan sonra neler yapılmalı? Bütün bu soruların cevaplarını soruşturmamızda bulabileceksiniz…

Dr. Âdem Ergül (Eğitimci Yazar)

Eğitim, insanı insaniyet yönü itibariyle geliştirdiği nispette eğitimdir. İnsanı robotlaştıran, istidatlarını körelten ve hatta ifsat eden faaliyetlere eğitim ismini vermemek gerekir. İnsanın yücelişi, arzularının tatmini uğruna sınırsız imkân ve hürriyete kavuşmakla değil, Olgun insan (insan-i Kamil) olma uğruna arzuların terbiyesi, tezkiyesi (arınması) sayesinde olacaktır. Eğitim, insanı bu zirveye taşıyan bir vesile olabilmelidir. Bu ise Mevlana ve Yunusların hal dilini kuşanan ciddi ve şahsiyet sahibi eğitimciler eliyle gerçekleşebilecektir. Bu itibarla “öğretmen” üzerinde ince bir işçilik zaruridir.

Bugün gençlerimiz test-matik haline dönüşmüş durumdadır. Dijital bir dünyada sanal bir gerçekliğin ağına düşmüşlerdir. Yapılması gereken okul, öğretmen ve öğrenci ile Gönüllü Teşekküller arası işbirliğini geliştirmeli, ilimle irfanı buluşturmalıdır. Sınavlar azaltılmalı, satırlardan ve sadırlardan istifadenin yolu açılmalıdır. Şahsiyet ve başarılarıyla gönüllere taht kurmuş kahramanların ve gönül erlerinin hayatları müstakil bir ders olarak ortaöğretimde müfredata yerleştirilmelidir. Eğitimi okula hapsetmemeli, çevrenin yetişmiş insan imkânından istifade edebilmelidir.

Abdullah Yıldız (Araştırmacı yazar)

Sayın Başbakan Tayyib Erdoğan'ın da ifade ettiği üzere, dini değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi ve yeni nesillerin manevi değerlerimizle buluşması için yapılacak köklü çalışmalar daha fazla ertelenemez.

Ben, bu konuda atılacak iki adımı çok önemli ve vazgeçilmez görüyorum: Birincisi; % 99'u Müslüman olan bir ülkede, her Müslüman evladının, Müslümanlığın temel kitabı olan Kur'ân-ı Kerim'i lafzı ve manasıyla öğrenme hakkı vardır. Bütün eğitim kurumlarında Kur'ân'ın gereği gibi öğretilmesi teminat altına alınmalıdır. Elbette istemeyene zorla Kur'ân öğretilmez.

İkincisi de; bütün eğitim kurumlarında, öğrencilerin rahatça namaz kılabilecekleri mescitlerin bulunması, inanç ve ibadet özgürlüğünün en tabii bir gereğidir. Din derslerinde namazı öğretip, namaz kılacak yer ayırmama çelişkisine bir an önce son verilmelidir. Kur'ân'ı gereği gibi okuyup anlayan ve namazlarını da dosdoğru kılan Müslümanların her türlü kötülükten ve ahlaksızlıktan uzak olacağını bizzat Kur'ân beyan ediyor.

Şimdi Müslümanım diyen herkese, tüm siyasi ve sosyal gruplara sesleniyorum: Ahlâklı ve temiz bir nesil yetiştirme amacımızda samimi isek, ne duruyoruz?

Dr. Mehmet Emin (Uluslararası Gençlik ve İzcilik Eğitimcisi)

Çocuklarımız yani o günahsız yavrularımız daha okul ortamına girer girmez onların akıllarını ve kalplerini vesayet altına alıyoruz. Buna hakkımız yok! Çocuğun dünyasına yabancı ideolojik bir metni ona ezberlettirerek, aslında ona taşıyamayacağı bir misyon yüklemiş oluyoruz. Üstelik ona her gün aynı şeyi tekrarlatmak bence insan onuruna yakışmayan bir şeydir. Kuzey Kore Kralı ölünce herkesi zorla ağlatmışlar, ağlamayanlara ceza vermişlerdi. Bu metni zoraki okutmak bana bunu çağrıştırıyor.

Daha birinci sınıftaki çocuk her gün sabah varlığını bir başkasına armağan ediyor. Nasıl yeni doğmuş çocuğa süt yerine baklava veremiyorsak, bu metni de o küçük beyinlere yükleyemeyiz.

İkinci olarak kız ve erkek bütün öğrencilerin ibadet yapabileceği bir ortamın hazırlanması gerekir. Mutlaka okullarımızda iki adet mescidin olması gerekmektedir. Eğer okulda gayrimüslim öğrenciler varsa bir kişi bile olsa onun da ibadet etme hürriyeti mutlaka sağlanmalıdır. Bir diğer husus çocuklarımızın serbest kıyafetlere geçmesi meselesidir. Albenili ve şatafatlı kıyafetler dışında genel ahlak kurallarına uygun her türlü kıyafeti çocuklarımız okulda giyebilmelidir.

Eğitim anlayışıyla ilgili genel düşüncelerim de şunlardır. Çocuklarımıza paylaşmayı, israfı, helali, haramı en güzel şekilde öğretmemiz gerekiyor. Onlara benden önce başkasını düşünme kültürünü vermemiz lazım. Yani onları insan onuruna yakışır bir vaziyette yetiştirmeliyiz. Onların aklı, ruhu ve kalbine hitabeden bir eğitim anlayışı geliştirmeliyiz. Bir öğretmen arkadaşım “Hocam bizim okuldaki vazifemiz gardiyanlık” demişti. Okulların önünden geçerken şahsen benim içim parçalanıyor. Ahlaki seviyeyi artırmak için çocuklarımızı masumiyet eğitimi ile donatmalıyız. Bunun için de geçmişimizden istifade etmeliyiz.

Üniversite hocalığından Eba Eyüp El Ensari’nin yanı başındaki Sibyan Mektebi hocalığına terfi etmiş birisi olarak Sibyan mekteplerindeki şahsiyet eğitimi ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Bu mekteplerde dört yaşındaki çocuklara bile “hanım ve bey” şeklinde hitap edilmekteydi. Mazimizde böyle birçok güzellik varken bunlar yeni nesillerden maalesef saklandı. “Falaka” adlı bir roman kasıtlı olarak yazdırılarak mektep denilince insanların aklına dayak, falaka gibi olumsuz çağrışımlar yaptırılmak istendi. Bu geçmişe dair her şeyin karalanması gerektiği düşüncesi ile yapıldı. Oysa biz bugün geçmişteki güzelliklerimizi de yeniden keşfederek çocuklarımıza kaliteli bir şahsiyet eğitimi verebiliriz.

Cemil Tokpınar (İlahiyatçı Yazar)

Bugün okullarımızın en büyük ihtiyacı mescittir. İlkokuldan üniversiteye kadar öğrenci, öğretmen ve diğer çalışanlarıyla yaklaşık 20 milyon kişi, serbestçe ibadet etmekten mahrumdur. Bazı okullarımızda olan mescitler de ya çok dar veya bodrumda, merdiven altında, başka maksatlarla kullanılan bir odada sığıntı gibi yapılmış. Oysa her okulda namaz kılmak isteyen öğrenci ve öğretmen bulunuyor. Onların istekleri doğrultusunda ihtiyaca cevap verecek genişlik ve kalitede mescitler açılmalıdır. Ayrıca ders saatleri ve teneffüsler başta Cuma namazı olmak üzere namaz kılmaya imkân verecek şekilde ayarlanmalıdır. Okullarımızın birçoğunda mescit olmadığı için milyonlarca namaz kılan öğrenci bu güzellikten mahrum kalıyor.

Namaz niçin önemlidir? Maalesef okullarımızda kötü alışkanlıklar ve suçlar almış başını gidiyor. Rabbimiz, “Namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar” buyuruyor. Namaz kılan öğrenciler, daha çalışkan, daha saygılı ve güzel ahlaklı olur. Namaz kılan öğrenciden arkadaşları da, öğretmenleri de, anne babaları da memnundur. Aksi takdirde alkole, uyuşturucuya, cinsel suçlara bulaşan, maalesef çeteleşen öğrencileri ıslah etmek neredeyse imkânsız hale gelir.

Hasan Öz (Eğitimci Yazar)

Okullarımızda milletimizin inancı, idealleri, kardeşliği, kalkınması, adalet, insan hakları ve tam bağımsızlık anlayışı ders olarak okutulmalı diğer dersler de bunun üzerine bina edilmelidir. Tarihimizde ilme verilen değer hissettirilmeli, öğrencilerimize gelecek vaat edilmelidir. İnsan Allah’ın yarattığı muhteşem bir varlıktır ve gereğini yaparsa üstesinden gelemeyeceği hiç bir problem yoktur. Bu cevheri ortaya çıkarmak ve gençlerimize hedef belirleme anlayışı verilmelidir. Askeri, diğer kurumları ile bir bütün olarak ülkenin kalkınması, tam bağımsızlığı, insanlığın saadeti için çalışması gereği öğrencilere hedef olarak verilmelidir. Böylece büyük bir sinerji ortaya çıkar ve gençlerimiz geçmişini bilerek geleceğe büyük yatırımlar yapar.

Bizim başka kültürlerden alacağımız çok şey yoktur; aksine kültürümüz dünyaya çok şey kazandıracak ve hizmet edecektir. Bu bilinç gençlerimize güven verir ve çalışmaya sevk eder onları. Süheyl Ünver Hocanın meşhur sözü vardır. “İnsanın bir mesleği bir de meşgalesi olmalıdır. Meşgalesi bütün kültürümüzdür." Bu anlayışla gençleri yetiştiren Milli Eğitim görevini yapmış olur.

Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın (Din Eğitimi Uzmanı)

Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi mutlaka devam etmeli ve isteğe bağlı din eğitimi dersi ilköğretim birinci sınıftan itibaren başlamalıdır. Temel eğitim birinci kademeyi tamamlayan öğrencilerden dileyen öğrenciler mesleki eğitim merkezlerine, dileyenler de hafızlık eğitimi veya Kur’an eğitimi almak için Kur’an Kurslarına gidebilmelidir. Kur’an Kurslarına veya Mesleki Eğitim Merkezlerine giden bu öğrencilerin eğitimlerinin aksamaması için kendilerine açık ortaokul hakkı tanınmalı ve her yıl için ayrı ayrı sınavlara girerek temel eğitim ikinci kademeyi tamamlama hakkı verilmelidir.

Şu anda ülkemiz 8 yıllık zorunlu eğitimi tam başarmış değil, bu nedenle zorunlu eğitim 8 yıl olmalıdır. Temel eğitimden sonraki 4 yıl olan lise öğrenimi zorunlu sürece dâhil olmayıp öğrencinin ve velinin isteğine bırakılmalıdır. Eğitimin kesintili olması ile öğrenciler yaş seviyelerine göre okullara devam etmeli, Temel eğitim ikinci kademe ile birinci kademe aynı çatı altında eğitim görmemeli aynı şekilde ikinci kademe öğrencileri de lise öğrencileri ile aynı çatı altında eğitim görmemelidir. Temel eğitimin birinci kademesinden (1+4’ten) sonra ve ortaöğretim öncesinde öğrenciler ilgi ve yetenekleri ile velilerinin istekleri doğrultusunda istedikleri okula gidebilmelidirler. Merkezi sınavla öğrenci alan okullara müracaat edebilmelidirler.

Salih Turhan (Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkanı)

Ülkemizde 28 Şubat’ın baskıcı ortamında çıkarılan kesintisiz sekiz yıllık eğitim uygulaması tamiri güç hasarlar meydana getirmiştir. Ahlakın önemsenmediği, inançların yasaklandığı eğitim sistemimiz iflas etmiştir. Okullarımızda uyuşturucu kullanım oranı her yıl ikiye katlanmaktadır. Elinden kitabı, kalbinden Allah korkusu alınan gençliğimiz bugün şiddetin ve şehvetin pençesi altındadır.

Çocuklarımız test çözmeyi eğitim ve bilgi edinme sayan bir anlayışla sınavlardan sınavlara yarış atı misali koşturulmaktadır. Din ve ahlak eğitimini bir kenara bırakan, seküler ilimleri taklitçi ve ezberci bir mantıkla öğreten eğitim sistemimiz maddi manevi donanımdan uzak nesiller yetişmesine sebep olmaktadır. 28 Şubat sürecinin dayatması olan kesintisiz eğitime biran önce son verilmelidir. İHL’ler ilkokuldan itibaren öğrenci alabilmelidir. Din Eğitiminde önemli bir yeri olan Kur`an kurslarının ve hafızlık eğitiminin yaşatılması ve niteliğinin arttırılması hususunda önlemler alınmalıdır. Eğitimin her kademesinde isteğe bağlı Kur `an-ı Kerim ve Din Eğitimi dersi verilmelidir.

Karma eğitimden vazgeçilmeli, müstakil kız ve erkek okulları yaygınlaştırılmalıdır. Her okula kızlar ve erkekler için birer mescit açılmalıdır. İmam Hatip Liselerinin sayıları arttırılmalı, mevcut okulların fiziki yapıları iyileştirilmelidir.

Bildiğiniz gibi kültürümüzün temelini teşkil eden eserlerin önemli bir kısmı Osmanlıcadır. Tarihin hakkıyla anlaşılamaması yüzünden maalesef bugün kendi inanç değerlerine yabancılaşmış, hatta ona düşman edilmiş bir gençlik olgusu ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla gençliği yeniden bu değerlerle buluşturmak mecburiyetindeyiz. Bunun ilk adımı da Osmanlıcanın okullarda ders olarak okutulmalıdır.

Son olarak mecburi kılık kıyafet uygulaması kaldırılmalıdır. Kişilik ve şahsiyeti önemli ölçüde baskı altına alan bu dayatmacı anlayışın yerine özgürlükçü bir anlayışın hâkim olması sağlanarak herkesin hayatın her alanında inandığı gibi yaşayıp örtünebilmesinin yolu açılmalıdır.

Yrd. Doç. Dr. Nuri Adıgüzel (İslam felsefesi uzmanı)

Değerlerden kopuk bir eğitim sistemi düşünülemez. Değerler ise tabii değerler (Allah'ın insanlara doğuştan verdiği, günümüzde temel insan hakları da denilen), inanç değerleri, milli gelenek-görenek ve toplumsal tecrübeler vs. ile evrensel insanlık değerleri diye sınıflandırılabilir. Örneğin inanç değerleri bakımından Türkiye'de, halkın büyük çoğunluğu Müslümandır ve Müslümanlığın gerektirdiği prensipler asla göz ardı edilmemelidir. Eğitimde bu prensiplerin başında bilginin kutsallığı gelir. Zira insan bilgiyle insandır. Meleklerden bu sayede üstün olur. Evreni bu sayede yönetir. İnsan öğrenme ve aklını kullanma yetisiyle fıtraten donatılmış olmasına rağmen bir öğreticiden bunu alması halinde kendisine kutsal bir emaneti veren kişiye gösterilen saygıyı gösterir. Bilginin kullanılma gayesi de ulvi olmak durumundadır. Bu ulvi amaç kısaca mutlak anlamda insanlık yararıdır, denilebilir. Daha özel bir ifadeyle belirtmek gerekirse bilgi, evrenin ve insanın işleyişini bozmayacak tarzda kullanılmalıdır. İnsan hep halife olduğu bilinciyle tabiata ihanet etmemelidir. Öğrenen ile öğretilen arasındaki ilişkide hiçbir zaman bir eşitlik söz konusu değildir. Öğretmen öğreten olması bakımından saygıdeğerdir. İki taraf arasında insanlık onurunu zedelemeyen ve zulme yol açmayan saygı ve kayırmacılığa ve yalakalığa yol açmayan sevgi olmalıdır.

Madem İslam bir ahlak dinidir, o halde ahlak öğretimi ve hatta eğitimi son derece önemlidir. Bu dönemden itibaren kimi pozitivist, siantist, materyalist, egzistansiyalist, modernist veya post modernist gibi metafiziğe dayalı hemen tüm değerleri karşısına alan kesimlerin söylemlerindeki eleştirilerden kaçınmak veya başka benzer nedenlerle çocuğun özgür yetiştirilmesi adına ahlaki eğitimden mahrum edilmesi kadar olumsuz bir durum olamaz. Çünkü toplumun bütününün benimsediği bir takım ahlaki değerler davranış olarak küçük yaştan itibaren kazandırılmalı ve bunların alışkanlık haline getirilmesi toplumun mutluluğuna katkı sağlayacaktır. Bu gelenekçilik, dincilik, gericilik falan değil, bu kendi değerleriyle barışık olmaktır. Belki burada hatırlatılması gereken bir başka husus öğretilecek bilgilerin sık sık güncellenmesi ve sistematiğinin gözden geçirilmesi hususudur. Bilgi biriktikçe ve çoğaldıkça onların sınıflandırılması fakat öğrencinin ayrıntılarda boğulmaması gerekir.

Ali Bulaç (Sosyolog Yazar)

Türkiye’de en önemli sorunlarımızdan bir tanesi eğitim sistemimizdir. Eğitim sisteminin temel zaafı mesleki formasyonu yüksek, sadece kazanmaya ve başarılı olmaya dönük ve iyi vatandaş olmaya kurgulanmış insan yetiştirmektir. Oysa bizim muhtaç olduğumuz şey iyi insandır. Yani iyi insan şu an eğitimin hedefinde yoktur. Maalesef iyi insanı kaybediyoruz… İnsanı da kaybediyoruz… Ancak zeki insan öne çıkıyor. Zekâ ile aklı birbirinden ayırt etmek gerekir. İnsanın çok zeki olması akıllı olması demek değildir. Zekâ bir arabanın yüksek donanımı gibidir. Farz edin ki dünyanın en pahalı arabalarından bir tanesi Ferrari olsun, saatte üç yüz kilometre hız yapsın, çok konforlu olsun; bu bize kâfi değil… Onun direksiyonuna oturacak olan şoför önemlidir. Eğer o tedbir sahibiyse, kurallara riayet ediyorsa o arabayı doğru kullanır. Arabanın şoförü akıldır. Bugün eğitim sistemi akıllı insan yetiştirmemektedir. Eğer Kur’an’ın dediği gibi akıllı insan yetiştirseydi, insanlar inançlı olurdu, hırsızlık yapmazdı, haksızlık yapmazdı, adaletsizlik yapmazdı… En nitelikli hırsızlar zekâsı çok olan insanlardır. Zekâ insana her kötülüğü yaptırabilir.

Eğitim üzerinden çocuklara çok ağır yükler yüklenmektedir. Aileler de yarışa katılmaktadır, çocuklar da bezmektedir. Bencil ve hırslı çocuklar yetişmektedir. Ve sadece teste dönük ve test üzerinden başarı kazanmaya kurgulanmış insan yetişmektedir. Bence şu anda bir nesil heba olmaktadır.

Bir başka önemli şey; devlet çocuğu elimizden küçük yaşta almakta ve ailenin çocuk üzerindeki etkisi mümkün derece azalmaktadır. Hele okul öncesi eğitimin dört yaştan başlatılması demek çocuğumuzu olduğu gibi devlete vermemiz demektir. Devlet anne babanın yerine geçmektedir ve kendine uygun bir insan yetiştirmektedir. Zaten “eğitmek” çocuğun veya insanın özel bir işlemden geçirilmesi demektir. Peki, çocuğun eğitim hakkı kime ait olmalıdır? Çocuğun velayeti kime aittir? Çocuğun velayeti modern cumhuriyette devlete aittir. Hâlbuki İslam’da çocuğun velayeti anne babaya aittir. Oysa modern devlet velayet hakkını da elimizden almaktadır. Giderek nerdeyse anne çocuğunu doğurduktan hemen sonra devlete teslim edecek… Dolayısıyla ailelerin de; “Daha dört yaşında sen benim çocuğumu niye alıyorsun. Ben senin verdiğin eğitimi istemiyorum, ben kendi ahlak modelimi vermek istiyorum çocuğuma” demeye hakkı vardır. Bizim şu anda aileler olarak çocuklarımızın üzerinde etkimiz son derece az… Okul ona bir şey veriyor, geliyor televizyonun karşısına çizgi filmler diziler başka bir şey veriyor… Odasına çekiliyor, sosyal medya, internet ona başka bir şey veriyor… Çocuk elimizin altından kayıp gidiyor. Ve bunda en büyük sorumluluk eğitim sisteminindir.

Aydın Başar soruşturdu.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Aydın Başar
10-03-12
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 1
yasin
eğitim
Tarih : 11-03-12

geçmişten gelen bir eğitim talihsizliği

 
EĞİTİMDE BAŞKA NELER YAPILABİLİR? (Soruşturma)
Online Kişi: 25
Bu Gün: 54 || Bu Ay: 1.954 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.580 || Toplam Tıklanma: 52.247.814