ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2849
Yazar: Dr. İhsan Alperen
DİLİMİZİN SÜLÜKLERİ

"Millet" olmuş toplumlar bir "aile" gibidir. Böyle bir ailede her bir fert, güven ve huzur içinde yaşayabilmek için, birbirinin "gören gözü, tutan eli" olmak durumdadır. Milleti oluşturan "toplum"un yaşayabilmesi için de birtakım "ortak değerler"in olması ve bunların her bir birey tarafından içselleştirilmesi gerekir. Gördüğü veya duyduğu zaman heyecanlanacağı "ortak değerler", bireyleri "millet şuuru" etrafında birleştirir.

Ortak değerlerin en önemli taşıyıcısı "dil"dir. Dil, kişiyi" bireyleştirdiği" gibi, bir milletin ferdi olarak hayatiyet kazanmasını da sağlar. Herkesin anladığı ve anlaştığı ortak bir dil olmadan, ortak değerlerin oluşması mümkün değildir. Meselâ insanlık için en önemli "ortak değer" olan din, "din dili" sayesinde bireyleri "insan" basamağına yükseltmiştir. Bu basamağa yükselen insan, dar ve geniş anlamda "aile" kurumunun bir üyesi olmakta, geniş ailenin bir ferdi haline gelmektedir.

Fert, dünyada tek başına varlığını sürdüremeyeceğine göre, ortak değerler etrafında bir "birlik" oluşturma ihtiyacı duyar. Bunun için de kendine böyle bir ortam hazırlayacak olan "dil"i kullanır. Bu durumda da dil, insanın varlık sebebi olur.

Hz. Peygamber, peygamberlik görevine başlarken, maddî olarak içinde bulunduğu "dar aile"yi sağlam temellere dayandırıp "geniş / büyük aile"yi kurmak istiyordu. Bunun için de öncelikle "aile" bağlarını sağlamlaştırmak ve aynı idealler etrafında toplanabilecek olanları bir araya getirebilmek için onlara şöyle sesleniyordu:

"Ey Kureyş cemaati! Bana cevap verir misiniz? Ben size şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman süvarisi var, üzerinize baskın yapacaktır desem bana inanır mısınız?"

Onlar, "Evet inanırız! Çünkü bütün tecrübelerimizde seni hep sadakatli, hep doğru bulduk. Yalan hususunda hiç tecrübemiz geçmedi" derler. "Öyleyse ben size ileride şiddetli bir azap günü bulunduğunu, mücrimlerin o zaman azap edileceklerini haber vermeye ve o azaptan sizi menetmeye memur edildim" buyurdu.  Sonra, "Ey Kureyş cemaati! Benimle sizin benzeriniz, şu bir kimsenin meseli ve benzeri gibidir ki, o kimse düşmanı görür de ailesini bundan haberdar ederek onları düşman baskınından esirgemek üzere ailesine koşar ve düşmanın kendisinden önce ailesine yetişip zarar vermesinden korkarak, 'Yâ sabâhâh!' diye haykırmaya başlar!" (sabâhâh: mühim bir hadise vukuunda halkın toplanması ve tedbir alması için miting yerinde Araplar arasında kullanılan bir kelime) (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi, Ankara 1978, IX, 218 [1437. hadisin açıklaması]). Ben de, Hz. Peygamber'in ümmetinin bir ferdi olarak bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Geçmişten beri büyük yaralar almış olan Türk milletinin dirliği ve düzeni, "dil birliği" ile oynanmak suretiyle tahrip edilmiş ve edilmektedir. Dar çerçevesiyle bilinen aile de, geniş anlamıyla "millî aile, millet ailesi" de iğdiş edilmektedir. Bu tahribatın yankıları zaman içinde ortaya çıkmış ve çıkmaktadır. Buna vesile olanlar büyük vebal altındadırlar. Evet, milletimiz büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. "Birlik olmak ve birlikte yaşamak" için temel ortak değerimiz olan dilimize çok sinsî bir tuzak kurulmuş durumdadır. Ülkemizin belli başlı orta öğretim ve özellikle de yüksek eğitim kurumlarında, Türkçe'ye karşı ciddi bir oyun oynandığının görülmesini istiyorum.

Türkiye'de Türkçe, "eğitim dili" olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde eğitim, istilâya uğramış milletler statüsünde İngilizce'nin egemenliğine boyun eğdirilmiştir. Türk üniversitesinde Türk gençlerine Türk tarihi, Türk edebiyatı, sosyoloji gibi Türkçe'nin bütün inceliklerinin boy göstereceği ve göstermesi gereken alanlar, İngilizce olarak anlatılmaya ve öğretilmeye çalışılmaktadır. Bu hal bir yüzkarasıdır. Tarih sahnesinde kalmanın, "millet olma"nın en büyük engelidir. Bulundukları makamları korumak ya da sadece yabancı dil bilerek edindikleri unvanları korumak maksadıyla, menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen birtakım akademisyen kılıklı zevat da, bunun böyle devam etmesini "uygun" görmektedir. Bu ne biçim bir aymazlıktır ki, böyle bir uygulamanın önüne bir türlü geçilememektedir? Milletin bilmediği hangi dengeler gözetilmektedir?

Bazı "duyarlı akademisyen" dostlarımın etkili ve yetkili yerlerde dillendirdikleri, fakat söz dinletemediklerini söyledikleri bu tehlikeyi, tarihe not düşmek için ben de buradan "haber vermek" ve paylaşmak için yazıyorum. Tehlike büyüktür, mutlaka önlem alınması gerekir. Millet iradesine düşman olanların durumuna düşmemek ve gözle görülen elle tutulan hatada ısrar etmemek için gerekli önlemlerin alınması millî bir sorumluluktur.

Örneklerini ancak müstemleke ülkelerinden gördüğümüz, hiçbir uygar ve "bağımsız ülke"de "yabancı dil" ile eğitim yapılmamaktadır. Başka gerekçeler aramadan hiç olmazsa bu gerçeğin görülmesi "gafletten uyanma" adına yeterlidir diye düşünüyorum.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Dr. İhsan Alperen
16-09-12
E mail: milligazete.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
uğurlu
Müslümanlaşmış dil Türkçe
Tarih : 20-09-12

Yabancı dilin tasallutundan tahakkümünden yeni nesli kimler nasıl muhafaza edip kendi lisanının zenginliğini telaffuz edebilme hazzını tattıracaklar.Sanki yabancı dil (ing,fran...) bilmek medeniyet marifet gibi gösteriliyor. Mühim olan adam gibi adam olmak cehdi olmalı değil mi?

 
DİLİMİZİN SÜLÜKLERİ
Online Kişi: 17
Bu Gün: 267 || Bu Ay: 6.823 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.300 || Toplam Tıklanma: 52.323.386