ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3200
Yazar: Nurhayat Örencik
KARDEŞLİK VE HALİL İBRAHİM BEREKETİ

Bugün kardeşlik üzerine düşünmeme sebep olan şey, tanıdığım iki kardeşin mal yüzünden kavga etmeleri ve birbirleri ile bütün akrabalık (hayır, kardeşlik) ilişkisini kesmiş olmaları. Üstelik her ikisi de olgun yaşlarda, torun sahibi olmuş kimseler. İnanın çok şaşkınım. Bu bana çok yanlış gelse de maalesef insanlık tarihi kadar eski bir konu.

      Aynı anneden ve babadan dünyaya geliyorsunuz. Adı üstünde, karındaş yani aynı karnı paylaşansınız. Çocukluğunuzun her saniyesi, kardeşiniz doğduğu andan itibaren aynı evde geçiyor. Aynı yemekleri yiyip aynı oyunları oynuyorsunuz. Dinlediğiniz masallar aynı, sevinç ve üzüntüleriniz aynı. Bayramlarda aynı büyüklerin ellerini öpüyor, aynı atlıkarıncaya biniyorsunuz. Biriniz suçiçeği olsa, diğerinize de bulaşıyor. Kızamıktan ateşler içinde yanarken kardeşiniz suyunuzu getiriyor endişeli gözlerle. Yaramazlık yaptığınızda birlikte pataklanıyorsunuz. Canınız kavga etmek isterse, elinizin altında bir potansiyel mevcut.

       Bu listeyi ilânihaye uzatabilirsiniz. Tatlı veya acı bütün hatıralarınızı ekleyebilirsiniz. Kardeş, paylaştığınız kişi demek çünkü. Her şeyi.

       Bunun tersini düşünün: Bir kardeşiniz yok. (bunu olanlara söylüyorum, olmayanlar için anlatılamaz) Okumayı söktüğünüz gün eve koşarak gelip sevinç içinde, gururla anlattığınız başarınızı dinleyecek bir kardeşiniz yok. Bayramlarda el öptükten sonra aldığınız harçlığı tek başınıza sayıyorsunuz. Almak istediğiniz uzaktan kumandalı arabayı veya bebeği kimseye anlatamıyorsunuz. Mahallede başınız derde girdiğinde arka çıkacak bir ağabeye veya ablaya sahip değilsiniz. Düğününüzde her şeyi tek başınıza halletmek zorundasınız. Çocuğunuz olduğunda mutlulukla sarılıp ağlayacağınız bir omuz eksik. Çocuğunuz amca, hala, teyze, dayı gibi sıfatları taşıyan birilerine sahip değil. Dolayısıyla kuzenin ne olduğundan da habersiz olacak. Mezuniyet töreninde sadece anne ve babası gelen yalnızlardan olacak.

      Bu listeyi de ilânihaye uzatabilirsiniz. Kardeşi olmayan paylaşamıyor çünkü. Paylaşmayı bilmiyor. Yalnız büyümüş, sıkıntılı bir çocukluk geçirmiş; hayattan yeteri kadar zevk alamıyor.

      Benim için kardeş VAZGEÇİLMEYEN anlamını taşıyor. Tıpkı anne baba gibi, tıpkı evlat gibi. Anne baba ölünce onların yokluğunu unutturacak tek kişi. Evine sığınabileceğim, derdimi anlatabileceğim, bana arka çıkacak dayanak. Aynı pencereden bakarak hayatı öğrendiğimiz yol arkadaşım. Yeri geldiğinde dert ortağım, yorgun gönlümü anlayan insan. Benden biri, kanımdan olan. Beni ben olduğum için seven.

      Bu kadar değerli olan kardeşle ölüp ölesiye konuşmamak, kardeşliği sonlandırmak ne akıl almaz bir olay. Bunun bir tek açıklaması var, ayet-i kerimede Allah’ın bildirdiği: Mallarınız ve evlatlarınız sizin için fitnedir. Şeytan dostluğu ve kardeşliği bitirmek, yok etmek için her yolu deniyor. Sonunda mal ile amacına ulaşıyor. Müslümana düşen, şeytanı sevindirmemek olmalı, değil mi?

      Babaannem küçükken bize hep hikâyeler anlatır; bu yolla dürüst, ahlaklı, efendi olmamızı öğütlerdi. Nur içinde yatsın. Onun bize anlattığı örnek kardeşlik hikâyesini ben de size anlatmak istiyorum. Eminim okurken siz de hatırlayacak ve üzerinde düşüneceksiniz.

      Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış. Büyüğünün adı Halil, küçüğününki İbrahim’miş. Halil evli ve çocuklu, İbrahim ise bekârmış. Ortak bir tarlaları varmış. Ne mahsul çıkarsa paylaşırlarmış. Bununla geçinip giderlermiş.

      Yine bir yıl buğdayı harman yapmışlar, ikiye ayırmışlar. Taşımaya sıra geldiğinde Halil kardeşine:

‘’Ben gidip çuvalları getireyim, sen burada buğdayı bekle!’’  demiş. İbrahim kabul etmiş, beklerken düşünmeye başlamış.

-‘’Ağabeyim evli, çocuklu, ben ise bekârım. Bir başıma bu kadar buğdayı ne yapayım? Ağabeyimin evine bundan daha fazlası lazım!’’

Böyle diyerek kendi buğdayının bir kısmını öteki öbeğe ilâve etmiş. Biraz sonra ağabeyi elinde çuvallarla çıkagelmiş. Buğdaydan bir çuval doldurmuşlar. Ağabeyi İbrahim’i çuvalı ambara boşaltması için yollamış. Kardeşi gidince düşünmeye başlamış:

-‘’ Ben evlenip barklandım, çoluk çocuk sahibi oldum. Kurulu bir düzenim var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Ona benden daha çok buğday lazım!’’

Böyle düşünerek o da kendi buğdayından kardeşinin buğdayına ilâve eder. Velhasıl, biri gittiğinde öbürü, kendi payından atar onunkine. Bu, böylece sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur, karanlık basar. Görürler ki bitmiyor buğdayları. Hatta azalmıyor bile.

       Hak Teâlâ bu hali çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir,  bir bereket verir ki iki kardeş günlerce taşıdıkları halde bitiremezler. Aksine çoğalır buğdayları. Dolar, taşar ambarları. Kendileri bu işe çok şaşırırlar. Bugün bereket denilince, bu iki kardeş akla gelir. Bu bereketin adı, HALİL İBRAHİM BEREKETİ’dir.

      Hikâyemiz bu. Düşünüp ibret almak lazım. Bütün dünya tanıdığınız, arkadaşınız olabilir, ama kardeş olamaz. O, sınırlı sayıdadır. Artmaz, eksilir Allah korusun. Kardeşliğin tadını çıkarmak, üç günlük dünyada tasasız hayat sürmek varken kardeş küslüğü gibi büyük bir derde düçâr olmanın ne manası var?

      Kardeşlerle ve kardeşlikle dolu uzun ve mutlu bir ömür diliyorum hepinize. Allah’a emanet olunuz efendim.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Nurhayat Örencik
25-09-12
E mail: rotahaber.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KARDEŞLİK VE HALİL İBRAHİM BEREKETİ
Online Kişi: 20
Bu Gün: 232 || Bu Ay: 9.894 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.494 || Toplam Tıklanma: 52.178.162