ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 1899
Yazar: Ömer Lekesiz
BEKLEDİĞİMİ BULAMADIM; YİNE BEKLİYORUM

Önceki yazımda Contemporary İstanbul 2012 Sanat Fuarı'na ilişkin izlenimlerimi yazacağımı söylemiştim ancak, Yusuf Kaplan'ın gazetemizde yer alan 'Cündioğlu, bizi nerede/n ve ne/re/ye 'çağırıyor'?' başlıklı yazısı tam da Dücane Cündioğlu'nun 'Sanat ve Felsefe' adlı kitabını okuyuşuma denk geldiği için, Kaplan'ın yazısını eleştirmek, desteklemek ya da tamamlamak üzere değil, onunla doğan söz sıcaklığını sürdürmek üzere Cİ ile ilgili intibalarımı paylaşmayı sonraya bırakıp, bu yazıyı yazdım.

Öncelikle Cündioğlu'na teşekkür etmeliyim. Son yüzelli yıldır müstemlekeci anlayışıyla, muhafazacı tutum arasında sıkışıp kalmış olan sanatın 'yeni dili'ne ilişkin arayışlarımız, hem diyalektik bir yaklaşımla hem de 'tecdit' arayışıyla onun 'da' sayesinde nicedir hız kazanmıştır.

Bu hususu önemsiyorum çünkü sanat konusunda konuşacak olanlar, İslami dünya görüşüne mensup olanlardır ki, Sol'un 'ideolojik parakendeciliği', Sağ'ın 'ideolojik toptancılığı' ve muhafazakarların 'hikmet telkinciliği' üzerinden sanat adına yeni bir 'teklif' üretmek artık zor görünüyor.

Bunu derken, bloklaşmış bir tutumdan söz etmiyorum, bilakis söz konusu dünya görüşünün içinde yer alanların sanatla ilgili yeni tespit ve teklifleri, tartışmaya açıktır ve hep açık olmalıdır. Kaplan'ın yazısında bunu gördüğüm gibi, şimdi kendi söyleyeceklerim de buna dahildir. Dolayısıyla Cündioğlu'nun ya da bir başkasının sanatla ilgili yeni kitapları için yapılacak abartılı övgülerin ya da yergilerin hem tartışmayı ve onun bereketini sekteye uğratmamasını hem ortaya konulan çabanın layıkıyla anlaşılmasını geciktirmemesini temenni ediyorum.

Cündioğlu'nun sanatla ilgili yeni üç kitabı çıktı: 'Sanat ve Felsefe, Mimarlık ve Felsefe, Sinema ve Felsefe'. Ben 'temel kitap' saydığım için önce 'Sanat ve Felsefe'yi okudum, diğer ikisini henüz okumadım. Bu nedenle şimdilik 'istitraden' konuşmuş olacağım.

Cündioğlu'nun bu kitapları yazmak için köşe yazılarına ara verdiğine dair ön bilgimin neden olduğu bir şartlanmayla kendi zamanını aşan, felsefe marifetiyle sanatı konuşmaktan çok sanatın da felsefesini içeren bir kitap bekliyordum ondan ama maalesef onun yayınlanmış (ve yeniden gözden geçirilmiş) ilgili yazılarının tematik bir derlemesiyle karşılaşınca üzüldüm.

Çünkü köşe yazıları ve makaleler mevkutelerde yeraldıkları için yazarına güncelliği, retorik (belâgat) yapmayı ve yer yer aforizmaya yaslanmayı adeta zorunlu kılan yazılardır.

Cündioğlu'nun hem bunu hem de İbn Arabi'nin '…taşıyıcısını zamanın etkisinden kurtarmayan bilgi yararsızdır' sözünü çok iyi bildiğinden hiç kuşkum yok.

O halde bu tercihi, 'en azından yazılarım kaybolmasın, derli toplu okunabilsin' mülahazasından kaynaklanmış olabilir mi? Ama bu tercih onun zaten bilinen 'köşe yazarı - felsefeci' sanını pekiştirme, onu 'felsefeci - köşe yazarı' kılmama tehlikesini içinde barındırır.

Belki, ömrünü neredeyse felsefeye adamış olan Cündioğlu'ndan yana 'büyük beklentilerim' yüzünden yanlış bir değerlendirme yapıyor da olabilirim. Ama aynı büyük beklentimin, konu felsefeyle uğraşan birinden sanatı okumak söz konusu olunca, bana, onun 'zamanının etkisinden kurtulmuş' bir bilgiyle yazmasını 'isteme hakkını' doğracağını da düşünüyorum.

Söz konusu yazıların bir diğer problemi, taşıdıkları yüksek iddia tonudur. Bu öyle bir iddiadır ki, yazana 'cesaretli bir dil' kazandırır ama onun ispat şartını yapısı gereği erteletebileceği gibi, onu benzerlerinin de çokça üretilebileceği 'geçerken söylenmiş bir sözün' sıradanlığına da düşürebilir.

Örneğin, 'Kuinji'nin tablolarını görmeden, insan, ışık ve renk üzerine nasıl konuşabilir, bilmiyorum.' diyor Cündioğlu. Bir başkası da buna karşılık 'Bir Babür minyatürüyle, bir Osmanlı minyatürünü tek bakışta biribirinden ayıramayan resim üzerine nasıl konuşabilir, bilmiyorum' diyebilir pekala.

Yazının devamı için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
28-11-12
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BEKLEDİĞİMİ BULAMADIM; YİNE BEKLİYORUM
Online Kişi: 18
Bu Gün: 78 || Bu Ay: 1.461 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.041 || Toplam Tıklanma: 52.234.482