Kategori : / KÜLTÜR ve MEDENİYET | Okunma Sayısı: 1914 |
Postmodern kaza
Modernliğin birey, sekülarizasyon ve ulus devleti çökerken, postmodernizm şeylerin içini boşaltarak, merkez noktaları dağıtarak, “ne olsa gider, önemli olan sensin” diyerek zihinleri, kişilikleri ve hayatları parçalamakta, her bir parçayı gösteriye dönüştürmekte, metalaştırıp piyasanın işlevsel kullanımına sunmaktadır.
Hiçbir şey belirgin değil, kesinlik hakikatle birlikte kaybolup gitti. Öyle de olur böyle de… Biyolojiden fiziğe, epistemolojiden küresel algılara kadar sadece belirsizlik hakimiyetini sürdürmektedir. “Bana göre ve sana göre” algılarımızın, bilimsel araştırmalarda kullandığımız nesnenin gerçekliğini değiştirmektedir. Güç ve iktidar, şehvet ve iştah, hız ve haz ruhları yavaşlatıp işlevsiz hale getirirken bedenleri ateşlemekte, hareketi ışık hızına çıkartmaya çalışmaktadır. İnsan kendini yeniden ve parça parça klonlamaktadır, dökülen dişlerini çenesine kazıklar dikerek yenilemekte, başkalarından aldığı uzuvlarla veya kök hücre nakliyle işe yaramaz organlarını yenilemektedir. Estetik cerrahiyle beğenmediği yerlerini, yüz nakliyle suratını ve suretini değiştirerek kendini tanıyamaz hale getirmektedir. Kadın ve erkek birbirlerine bağlı ve bağımlı yaşamayı reddederek özerkleşmekte, birbirlerine yabancılaşmaktadır.
Aristo “kaza şeylerin özünü ortaya çıkarır” der. Postmodernizm, bir vazo gibi moderniteyi orta yere attı. Vazo kırıldı, parçalara ayrıldı ve ne olduğu ortaya çıktı. Postmodernizmin yegane hayrı vazoyu kırmasından ibaret. Ancak postmodernizmin yeni bir vazo yapma düşüncesi yok, her bir parça kendi başına yeter, diyor. Postmodernizm bedenler üzerinden zihinlere ve ruhlara narkoz yüklemektedir.
Dünya gezegeninin ortasındaki çekim gücü yüksek merkez dağılmış durumda, her şey ve herkes uzay boşluğunda sanki. Şimdi ya kaosun belirsiz uzayında boşlukta yuvarlanıp gideceğiz veya yeni baştan kendimizi toparlayıp paradigma değişikliğine gideceğiz.
İslam dünyası bu konuda diğer beşeri havzalardan daha şanslı. Zira zengin bir bilgi, irfan, tefekkür ve sanat mirasına sahip bulunuyor. Bizi birleştirecek aşkın ilke hâlâ canlı ve bu bizi bu ilkeye yöneltecek kıble belli. “Postmodern kaos” ve “kıble arayışı” biri diğeriyle ilintili. Biri “modern ve postmodern dünyanın dramı”na, diğerinde “yön ve kıble arayışı”nın zengin imkânlarına işaret eder. İslam dünyasının bu küresel kaostan etkilenmediği söylenemez; ancak Müslümanların içine sürüklendiği kaos, kendi iç dinamikleri ve entelektüel hayatının sona ermesiyle değil, dışarıdan ve mekanik olarak kendisine empoze edilen emredici politikalar dolayısıyladır.
Batı kendi iç enerjisini tüketmiş durumda, İslam’ın ise enerjisi bastırılmaktadır. Felsefe ve sanat fonksiyon görmüyor, insan ve toplum sosyal bilimlerin determinizasyonuna terk edilmiş durumda. Çölleşmeye yol açan kültürün yerine irfana, güç aracına dönüştürülen bilimin yerine bilgi ve hikmeti ikame ederek yeni bir bilgi felsefesine, hayatın anlamını merkeze alan bilim telakkisine, bizi kendisiyle uyum ve barış içine sokacak tabiat görüşüne ve harmonisine katıldığımız bir varlık tasavvuruna ihtiyacımız var. Bu konuda İslam’ın irfan ve hikmet kaynakları, tasavvuf mirası bize zengin perspektifler sunmakta, önümüze yeni ufuklar açmaktadır.
...
Yazar: Ali Bulaç |
15-12-12 |
||
E mail: zaman.com.tr | Tweet | ||