ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 3350
Yazar: Murat Türker
Hicrî Yılbaşı, Filistin Meselesi ve Bir Tenkid

1

Hicri yılbaşını idrak ettiğimiz şu günlerde İsrail zulmüne de tanıklık ediyoruz.

Hicretin bir kaçış, zulümden ve işkenceden kurtulma çabası olmadığı o kadar aşikâr ki…

Ve hicret, -çoklarının eksik değerlendirmelerinde yer ettiği gibi- sadece günahlardan sevaba yönelme tarzında yorumlanabilecek ve bu tür bireysel izahlarla açıklanabilecek bir hadise de değil…

Zulmün doruk noktaya ulaştığı boykot ve abluka yıllarında değil de sonradan hayata geçmesi zamanlama ve yaklaşım olarak da manidardır.

Çünkü Hicret, İslâm’ın genel olarak bireysel hayatlara sıkıştığı Mekke döneminden sonra, artık bir siyasal ve sosyal proje olarak hayata yansıyacağı zamanın geldiğini haber veren kritik bir geçiştir.

Nebi’nin (s.a.v) tebliğe memur olduğu Din, kişinin ibadetlerine, bir takım ritüellere sıkışmış bir tapınak dini değildi, hâşâ!

Şimdi bazıları sağından solundan budayarak çağa uydurma histerisine kapılmış olsa da, hayatın her ünitesine dair sözü olan, her tasarrufa müdahil, hayata mâl edilecek, hayata hayat kılınacak bir Din’in mübelliği idi Efendimiz (s.a.v)…

Takvimin başlangıcı kılınmasının da böyle bir perspektifle ilişkisi vardır.

O kutlu zamanlarda, şimdilerde olduğu gibi, Din’in ‘karışmayacağı’ sahalar olabileceği kuruntusundan eser yoktu…

Nebi’nin (s.a.v) riyasetinde bir arada, tek vücut olarak yaşayan mü’minlerin, bugünkü ulusçuluğa bedel bir bölünmüşlüklerinden söz edilemezdi. Bırakın bu tür üst gruplaşmaları, basit kabileciliğe dayalı sınıflamalar bile merdut addediliyordu.

Şimdi de Hicret’in yıldönümünü yaşıyoruz; az uzağımızda çoluk-çocuk demeden Müslüman kanı dökülüyor ama biz Hicret’in hayata yüklediği İslâmî perspektiften çok uzağa düşmüş olduğumuz için, duadan başka bir şey yapamıyoruz. (Onu yapanı bulmak dahi zor. "Doğruluş")

Batılı-beşerî modelleri İslâm’ın yerine ikame edenler, bize dua etmek dışında bir seçenek bırakmadılar.

Seküler hayata meyleden gözümüz kulağımız iyice açıldı ama amel-i salih işleyecek elimiz kolumuz bağlandı.

Çektiniz ümmetin fişini, çektiniz…

2

Zaman’dan Abdülhamit Bilici, İsrail’in bu taarruzunun, Arap Baharı münasebetiyle ‘gözü açılan’ ve meydanlarda ABD-İsrail bayrakları yakmak yerine özgürlük, adalet, iş, aş taleplerini seslendiren kitleleri tekrar İsrail düşmanlığına tevcih ederek Arap Baharını baltalamak amacı güdüyor olabileceğini söylüyor.

Şu satırlar ilgili yazısından:

“Daha iktidarlarının baharında Filistin meselesiyle uğraşmak zorunda kalmak, başta Mursi olmak üzere yeni yönetimleri sokağın öncelikli talebi olan reformlardan uzaklaştıracak bir tuzağa dönüşebilir. Bir de köklü, zor meseleleri çözmenin zorluğuna, Filistin konusunda retorikle popülizme oynamanın kolaylığı tercih edilirse tarihî bir fırsat kaçmış; akıllı bir müdahaleyle devrim hedefinden sapmış olur.” [1]

Devrim(ler), Filistin meselesine yoğunlaşıldığında ve İsrail-ABD meselesinde kararlı bir muhalif bilinç oluşturulduğunda değil; İslâmî bir hayat ve düzen tesisine odaklı bu küllî eylemler, iş-aş ve eşitlik gibi son tahlilde dünyevî hedeflere indirgendiğinde hedefinden sapmış olur.

İsrail’in bu saldırısını “Ortadoğu’daki ayaklanmaların reform taleplerini bastırmak için kendi açısından zeki bir hamle” olarak nitelemek, bizatihi Ortadoğu’daki mahza İslâmî talepleri reform gibi dünyevî saiklere hapsettiği için problemli değil midir?

Mantık şu önerme üzerine kurulmuştur: “Ortadoğu’da özgürlük, adalet, iş, aş talepleri var. İnsanlar artık kuru ABD-İsrail düşmanlığı yapmak yerine bu talepleri seslendiriyor. İsrail de saldırarak bu yeni bakış açısını sekteye uğratmaya çalışıyor.” İsrail’in stratejisini bilemem ama ben Müslümanların tasarruflarının bu ölçüde seküler bir dille ifade edilmesine itiraz ediyorum.

Bugünkü çaresizliğimiz ve parçalanmışlığımızın temel sebebi olan dünyevileşme ve Batılı düşünce biçimlerine öykünme hastalığının çözüm yolu gibi takdim edilmesine içerliyorum.

Mısır’daki devrimin çalınıp çalınmadığı tartışılırken, süreç İslâmî eksenden uzaklaştırılıp, özgürlük-reform türü dünyevî taleplere sıkıştırılırsa korkulanın olabileceğini söylüyor, bu çerçevede endişemi dile getiriyordum.

Ama görülüyor ki, bu kritik süreci karşı cepheden önce içimizdeki bir takım çevreler amacından soyutlayıp, basitleştirme eğilimindeler.

Bu kertede küllî olaylara, İslâmî arka plandan uzak bir mantıkla, tamamen daha iyi dünyevî standartları yakalama uğraşı olarak anlam yüklemek, sürecin içini –istemeden de olsa- boşaltmaktır.

Demokrasi, liberalizm, ulus devlet türü nevzuhur yaklaşımlarla iyiden iyiye özüne ve kimliğine yabancılaşan bu coğrafyayı, İslâmî dönüşümün eşiğine gelmişken tekrar aynı kısır döngüye yönlendirmek, çözüme mi çözülmeye mi katkı yapar?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

[1] http://www.zaman.com.tr/israil-arap-baharini-bombaliyor/2016969.html

Yazar: Murat Türker
29-12-12
E mail: darulhikme.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Hicrî Yılbaşı, Filistin Meselesi ve Bir Tenkid
Online Kişi: 11
Bu Gün: 283 || Bu Ay: 8.095 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.747 || Toplam Tıklanma: 52.360.635