ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 2390
Yazar: Ömer Oymalı
1. MECLİS ANÂSIR-I İSLÂMİYENİN BİRLİĞİYDİ

Mondros Ateşkes antlaşmasının ( 30 Ekim 1918 )  ardından Osmanlı topraklarının hızlı bir şekilde işgale uğraması Müslüman Osmanlı halkının hiç olmadığı kadar büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu göstermişti.  Bu tehlikeye karşı Müslüman halk Anadolu ve Trakya’da kurduğu cemiyetler ve yaptıkları kongrelerle işgallere karşı direnişe geçti. Oluşturduğu Kuvay-ı Milliye ile vatanını savunmaya çalıştı.
İngilizler 3 Kasımda Musul,17 Aralıkta Antep, 22 Şubatta Maraş ve 24 Martta Urfa’yı işgal ettiler. Ülkenin doğusundaki bu işgallerin en önemli hedefi Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarını Osmanlıdan ayırmak, kendi himayelerinde bir Ermeni ve Kürt devleti kurmaktı. İngilizler bu amaçla bölgedeki Kürt aşiretleri ile temasa geçerek faaliyetlerde bulunmaya çalıştılar. İyi derecede Kürtçe konuşan İngiliz Binbaşı Nowell bunlardan biriydi. Ancak İngilizler beklemedikleri bir tepkiyle karşılandı ve İngiliz görevliler Suriye’ye kaçarak canlarını zor kurtardılar.
Şerif Paşanın teşebbüsü
Anadolu’nun doğusunda bunlar yaşanırken 1919 Ocak ayında Paris Barış Konferansı toplandı. Kendisini Kürtlerin temsilcisi olarak takdim eden Şerif Paşa Ermeni Bogos Nubar Paşa ile işbirliği yaparak Doğu Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devletinin kurulması için konferansa başvuruda bulundu. Ancak Şerif Paşa’nın Paris’teki bu faaliyetleri Türkiye’de, özellikle Kürtler arasında büyük yankı uyandırdı ve tepkiye neden oldu. Şerif Paşanın bu faaliyetine karşılık bölgedeki Kürt aşiret reisleri  farklı tarihlerde Padişaha, Paris Barış Konferansına,itilaf devletlerine, Mebusan Meclisine ve Ankara’daki Heyeti Temsiliye’ye telgraflar çektiler. Şerif Paşanın “gafil ve lanetli teşebbüsünün”  halk tarafından nefretle karşılandığı belirtilen telgraflarda Osmanlı milletinin birlik ve bütünlüğü hakkında şunlar ifade ediliyordu.   
‘Muazzam Osmanlı kitlesinin en metin ve sarsılmaz, kale gibi direnci olan Kürtler her şeyden evvel İslam’dır. Ve ikinci olarak Osmanlıdır ve en sonra Kürt’tür. Muhteşem Osmanlı ailesinin ve şu İslam kardeşliği toplumunun en fedakar ve en bağlı ve en uyumlu bir uzvu olan Kürtlerin bu beraberlikten zerre kadar ayrılmamaları onların gayesi ve emelidir. Kürtler Osmanlı idaresinin adil ve ulvi egemenliğine katlıma onuruna sahip oldukları günden beri hiçbir ihanet eseri göstermemiştir ve ebediyen de göstermeyecektir… Dünyada hiçbir kuvvet tasavvur edilemez ki Kürtlük ile Osmanlılık arasındaki bu kadim ve tarihi uyumu kaldırmaya ve yok etmeye muvaffak olabilsin. Çünkü Osmanlılık Kürtlüğü, Kürtlük de Osmanlılığı nefsinde toplamış ve yekdiğerine mutlak bir bağ ile bağlanmıştır. Bu itibarla bütün Kürtler iman etmişlerdir ki, Osmanlılığın temiz hayatı ve istikbali parçalanıp yok olursa Kürtlük de yok olur….
Bu telgraflarla İngilizlerin ayrılıkçı siyasetine cephe alan aşiret reisleri Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’daki faaliyetlerini desteklediler ve Milli mücadelenin yanında yer aldılar. Sivas’ta toplanacak kongrenin basılması emrini alan Elazığ valisi Ali Galip Bey’in bu teşebbüsünden vazgeçmesinin sebeplerinden biri de bölgedeki Kürt ileri gelenlerinden Hacı Kaya Ağa ve Mustafa Ağa gibi kişilerin Milli Mücadeleyi desteklemeleriydi.  Sivas’ta başarıyla sonuçlanan kongrenin ardından Mustafa Kemal Paşa, Hacı Kaya ve Mustafa Ağaya telgraf çekerek şöyle teşekkür edecekti : Sizler gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça Türk ve Kürtün yek diğerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam edeceği ve makamı Hilafet etrafında sarsılmaz bir vücut halinde iç ve dış düşmanlarımıza karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir. Cenabı Hakk mesainizi meşkur eylesin..
Bilcümle anasır-ı İslamiye yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile..
İngilizlerin kışkırtmalarına karşı birlik ve beraberlik içinde hareket eden Müslüman unsurlar birbirlerinin hak ve hürriyetlerine saygı içerisinde olduklarını Milli Mücadele metinlerinde de ifade etmekten geri durmadılar. Anadolu ve Rumeli’deki Müdafaa-i Hukuk  cemiyetlerinin tek bir çatı altında toplandığı Sivas Kongresi karalarının birinci maddesi şöyleydi :  Devlet-i Aliye-i Osmaniye ile Düvel-i İtilafiye arasında mün’akid mütarekenamenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel sene 334 tarihindeki hudut dahilinde kalan ve her noktasında ekseriyeti İslamlar teşkil eden aksam-ı memalik-i Osmaniye yekdiğerinden ve camia-i Osmaniye’den gayr-i kabil-i tecezzi ve infikak bir küldür. Bilcümle anasır-ı İslamiye yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve hiss-i fedakari ile meşhun ve vaziyet-i ırkiye ve içtimaiye ve şerait-i muhitiyetlerine riayetkar öz kardeştirler. (Günümüz Türkçesiyle: Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmış ateşkesin imzâ olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlar içinde kalan ve her noktasında çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Osmanlı topraklarının kısımları, yekdiğerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılamaz ve bölünemez bir bütündür. Bütün Müslüman unsurlar yekdiğerine karşı karşılıklı hürmet ve her türlü sıkıntıya göğüs gerecek fedâkârca duygularla dolu olarak, sosyal ve etnik durumları ve muhitlerinin şartlarına riayet eden öz kardeştirler. )
Osmanlı ülkesinin bütünlüğünün ve içinde yaşayan Müslüman unsurların her türlü haklarının kayıt altına alındığı bu madde benzer haliyle Son Osmanlı Mebusan Meclisinde Misakı Milli kararlarının 1.maddesi olarak şu ifadelerle kabul edilmişti: Devlet-i Osmaniyyenin münhasıran Arap ekseriyyetiyle meskûn olup 30 Teşrinievvel 1918 tarihli mütarekenin hin-i akdinde muhasım orduların işgali altında kalan aksamının mukadderatı, ahalisinin serbestçe beyan edecekleri araya tevfikan tayin edilmek lâzım geleceğinden, mezkûr hatt-ı mütareke dahil ve haricinde dinen, örfen, emelen müttehit ve yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve fedakârlık hissiyatiyle meşhun ve hukuk-u ırkiyye ve içtimaiyyeleriyle şerait-i muhitiyyelerine tamamiyle riayetkar, Osmanlı İslam ekseriyyetiyle meskûn bulunan aksamın Heyet-i mecmuası hakikaten veya hükmen hiçbir sebeple tefrik kabul etmez bir küldür.
İstanbul’daki Meclisin işgal kuvvetleri tarafından dağıtılmasının ardından Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinde de  Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman unsurların birlikteliği ve İslam ön plana çıkarılmıştı. 25 Nisan Pazar günü ‘Büyük Millet Meclisinin Memleketine Beyannamesi’ adıyla yayınlanan bildiride mücadelenin amacı açıklanırken “ Ta ki din son yurdunu kaybetmesin, ta ki milletimiz köle olmasın” deniyordu. Milli Mücadele hareketinin padişaha karşı hareket ettiği yönündeki propagandaya karşılık “ Cenabı Hakk ve Resul-i Ekrem’i namına yemin ederiz ki, Padişah ve halifeye isyan sözü bir yalandan ibarettir…Allahın laneti düşmana yardım eden hainlerin zerine olsun ve rahmet ve yardımı halife ve padişahımızı, vatan ve milletimizi kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın.”  denmekteydi.
Meclisi Âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir..
Halife Padişahı esaretten kurtarmak ve ülkenin bütünlüğünü koruyarak bağımız kalmasını sağlamak amacıyla açılan TBMM’nin de ortak paydası da İslam’dı.

Mustafa Kemal Paşa  1 Mayıs 1923 tarihinde meclis oturumunda yaptığı meşhur konuşmasında Milli Mücadele hareketinin kimlere dayandığını ve nasıl bir anlayış içinde olduğunu şu açık ifaderle anlatacaktı:  Efendiler burada maksudolan ve Meclisi Âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Lâz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasırı islâmiyedir, samimî bir mecmuadır. Binaenaleyh, bu Heyeti Aliyenin temsil ettiği, hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir unsuru İslama münhasır değildir. Anasırı islâmiyeden mürekkep bir kitfeye aittir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan, hudut meselesi tâyin ve tesbit edilirken, hududu Millîmiz İskenderun'un Cenubundan geçer, Şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleynıaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hududu millîmiz budur dedik! Halbuki Kerkük Şimalinde Türk olduğu gibi Kürd de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh, muhafaza ve müdafaasiyle iştigal ettiğimiz millet bittabiî bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasırı islâmiyeden mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsuru islâm, bizim kardeşimiz ve menafii tamamiyle müşterek olan vatandaşımızdır ve yine kabul ettiğimiz esasatın ilk satırlarında bu muhtelif anasırı islâmiye ki: Vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ile riayetkardırlar ve yekdiğerinin her türlü hukukuna, ırki, içtimai, coğrafi hukukuna daima riayetkar olduğunu tekrar ve teyidettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh, menafiimiz müteşerektir. Tahlisine azmettiğimiz vahdet, yalnız Türk, yalnız Çerkes değil, hepsinden memzuç bir unsuru islamdır.

Kaynaklar :
Abdülhaluk Çay ve Yaşar Kalafat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kuva-yı Milliye Hareketleri
Taha Akyol, Ama Hangi Atatürk
Sivas Kongresi Tutanakları
TBMM Tutanakları

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Oymalı
28-03-13
E mail: dunyabulteni.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
1. MECLİS ANÂSIR-I İSLÂMİYENİN BİRLİĞİYDİ
Online Kişi: 20
Bu Gün: 96 || Bu Ay: 6.608 || Toplam Ziyaretçi: 2.216.137 || Toplam Tıklanma: 52.123.682