ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4472
Yazar: Ahmet Selim
FARKLI BİR SES

Bir hanım profesör, ilham gelmiş gibi çok farklı şeyler söylemeye başladı. Meselâ diyor ki: "Biz yapıştırıcı kullanmak, çimento kullanmak ihtiyâcını unuttuk." "Dînimiz vardı birleştirici olarak, onu da korkulacak bir şey hâline getirdik." "Yanlış anlaşılıyor." deyip onu âdetâ korku kaynağı hâline getirmemiz üzerinde duruyor sayın profesör. Bu defa da dînin korku kaynağı hâline getirilmesine duyulan tepkilerin yanlışlara yöneldiğini belirtip analizlerini sürdürüyor. "Halbuki bizim ne güzel, ne etkili birleştirici bağlılıklarımız, benzerliklerimiz vardı." diyerek hasretlerini dile getiriyor. "Ne oldu bize?" sorusunu soruyor. Milletimizi millet yapan birleştirici ve kaynaştırıcı değerlerimizden uzaklaştık. Dînimizi sayardık, devletimizi sayardık; çünkü millettik. Her şeyi o kadar aşındırdık ve yıprattık ki, şimdi nasıl ayakta durabileceğimizi bilemez bir haldeyiz.

 Doğruydu söyledikleri. Çoktan beri unuttuğumuz bir özeleştiri üslûbunu kullanıyordu.

 Meselâ dini o kadar çok tartıştık ki... Din, bireylerin algılayıp yaşaması içindir. Üzerinde toplumun hiç anlayamadığı felsefî tartışmalar yapılsın için değildir. İlmihal bilgilerini bile şüpheyle karşılama tedirginliğini insanların yüreklerine işletmek, "Herkes başka türlü söylüyor." güvensizliğini telkin etmek tefekkür falan değildir.

 Merkezkaç kuvveti, merkezî câzibe (çekme) kuvvetinin dengelenmesi içindir. Merkezî çekme, birleştirme, bütünleştirme gücü zaafa uğramışsa, merkezkaç (adem-i merkeziyet) filozofluğu yapılmaz. Sabahtan akşama kadar her gün, uzaklaşmanın, aykırılığın, marjinalliğin fazîletleri anlatılmaz.

 Bir ülkede "din" kavramı alerji uyandırır hâle gelmişse, millet ve devlet kavramları alerjik konular gibi konuşulur olmuşsa; her gün etnik ilgiler, azınlıklar, uç yorum mensûbiyetleri aktüel heyecanlarla gündemde tutuluyorsa; bizim dengemiz, bütünlüğümüz, nasıl ve nereden beslenecek? Bu duruma fikirsiz tepkiler gösterme aşırılıkları hangi îtidal kültürünün verileriyle tedâvî edilecek?

 İçteki durum, dıştaki menfî üretim mihraklarının iştahını arttırıyor. Dışarısını boşuna ithâm ediyoruz. Sâdece yumuşak karnın da değil, yumuşak beynin, gevşek bağların, tekleyen motorun var ise ve bunların varlığı bir fazîlet gibi allanıp pullanıyorsa; tabiî ki dış mihrakların seninle işi olur, hesâbı olur, meşguliyeti olur, planları, stratejileri olur, müdâhale arzuları ve hevesleri olur.

 Bir arşiv araştırması yapılsın; bütün medyada, medyatik yansıma alanlarında; Alevîlikle, Kürtlükle, Ermenilikle ilgili ne yazı yazılmış, söz söylenmiş, sözde düşünce üretilmeye çalışılmış; buna karşılık dil, kültür, âile, bütünlük dengesi, îtidal-merkez-eksen ile ilgili meselelere ne kadar temas edilmiş?

 Benzerlikleri bulunmayanların farklılıkları değil, yabancılaşmaları söz konusu olur. Yabancılaşmanın farklılıkları, zenginlik falan da değildir. Önce benzerlikler, asgarî bütünlük ve berâberlik paylaşımları olacak; sonra o çerçevedeki ve çatıdaki farklı özellikleri zenginlik olarak değerlendirmeye sıra gelecek. Ayrı milletlerin bireyleri için bile böyledir! Önce insan olacağız ki, insânî değerlerin farklı renklerini neşeyle anlatabilelim.

 Şuurdan iyice uzaklaşmış, gözlem alanımızın ve görüş mesâfemizin dışına çıkmış, temel meselelerimiz vardır bizim ve hiç konuşulmamakta, yazılmamaktadır. Âdetâ bunları konuşup yazmak, çok riskli hâle gelmiştir! Bu risklerin en büyüğü ise; aydın sayılmamak, medyatik prim ve rağbet piyasasının dışına itilmektir!

 Çarpıcı bir şeyler mi yazalım, düşündürücü ve uyarıcı bir şeyler mi? Çarpıcılık sâdece üst ve alt başlıklarla ve prim jargonunun birkaç nakaratıyla hemen sağlanır; ama hiçbir işe yaramaz. Biz mi uyaralım, hayat akışının sadmeleri mi? Birinden birini seçmek durumundayız, çünkü gafletin istikrârı olmaz. Yâni bu böyle gitmez.

 Bayan profesörü, açık oturum hâzirûnları, "Ezberimizi bozmak isteyen böyle bir çağdaş nasıl çıktı?" şaşkınlığı içinde dinliyorlardı. Çok iyi gözlemledim, aynen böyleydi.

Yazar: Ahmet Selim
18-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
FARKLI BİR SES
Online Kişi: 15
Bu Gün: 182 || Bu Ay: 3.186 || Toplam Ziyaretçi: 2.232.164 || Toplam Tıklanma: 52.269.738