ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 2265
Yazar: Kerime Yıldız
ŞEHZÂDE MUSTAFA'NIN KATLİ-1

Üç şehzadeyi hatırlayınca içim yanar. Yıldırım Bayezıd Han'ın oğlu Şehzade Ertuğrul, Fatih Sultan Mehmed Han'ın oğlu Şehzade Cem ve Kanuni Sultan Süleyman Han'ın oğlu Şehzade Mustafa. Malum diziden dolayı Şehzade Mustafa'nın katlini  yazmak istedim. Ama Kanuni'yi anlamadan, bu hadiseyi anlamak imkansızdır. Şehzadeden evvel cihan padişahını hürmetle hatırlayalım istedim.

KANUNİ VAR SÜLEYMAN'DAN İÇERİ, MUHİBBİ VAR KANUNİ'DEN İÇERİ

Tarihler, hicri onuncu asrın başını gösterdiğinde, Trabzon'da Şehzade Selim'in, Ayşe Hafza'dan bir oğlu dünyaya geldi. İsmi için Kuran-ı Kerim açıldı ve bahtını da tahtını da yapan isim çıkdı: "İnnehu min Süleyman" Artık kudret ve ihtişam  O'nun kaderiydi. Annesinin sütü kesilince, aynı günlerde dünyaya gelen ve ileride İstanbul'un manevi muhafızlarından biri olan  Yahya Efendi'nin süt kardeşi oldu.

Çok iyi bir eğitim alan Şehzade  Süleyman, 1520'de tahta çıkdı ve 1566'da Zigetvar Kalesi'nin muhasarası esnasında vefat etdi. Hicri onuncu asrın başında doğdu. Onuncu Osmanlı padişahı idi. On büyük sefer yapdı. Devrinde her sahada on büyük insan yetişdi. On evladı oldu. İstanbul'un dördüncü, Osmanlı ülkesinin onuncu padişahı olmasını, ileride Koca Sinan, Süleymaniye Camii'ne, dört minare , on şerefe koyarak iz düşecekdi.

Devrinin en kudretli hükümdarı olan l. Süleyman Han, kanunları uygulamadaki titizliği ile halkının "Kanuni"si, cihangirlikteki üstünlüğü ile batılıların "Muhteşem"i, söz ustalığı ile şiirin " Muhibbi" si oldu. Kibirli değildi. Alalara alalanıp, pest ile pest idi. Biliyordu ki dosta kibirli, düşmana mütevazi olmak olmazdı.  Diklenene baş eğdirdi, dilenene merhamet etdi. Düşene el uzatdı. Hiçbir zaman zafer sarhoşu olmadı.  Rodos'un fethi sonrası, adanın ihtiyar hükümdarını karşısında görünce, onu yerinden oynatdığı için kendine esef edip, istediği yere uğurladı.

İsmini ve saltanatını Hz. Süleyman'dan alan Kanuni, O'nun merhametinden de nasibini aldı. Nice düşmanı savaş meydanında kıran Padişah, ağaçları saran karıncaları kırmak için kireç dökülmesini Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi'ye şöyle sormuşdu:

"Dırahtı ger sarmış olsa karınca /Zarar var mı karıncayı kırınca"

Zenbilli'nin cevabı muhteşemdir.

"Yarın Hakk'ın divanına varınca / Kanuni'den hakkın alır karınca"

Karınca bahsi, Kanuni'nin  gazellerinde de karşımıza çıkar.

"Mur gibi payumal etdürme gel miskinleri / Saltanat geçer Süleyman dahi olsan hemçü bad" (Miskinleri karınca gibi ayak altında ezdirme, Süleyman bile olsan saltanat rüzgar gibi gelir geçer)

Kanunları tatbik etmede hassasiyeti ile" Kanuni" vasfını haketmiş olan l. Süleyman Han'ın yarım asra yaklaşan saltanatı tam bir  huzur devri olmuşdur. Bunun en önemli sebebi ise Kanuni'nin şeriat karşısında boynunun kıldan ince oluşu ve tasavvufa olan alakası idi. Ebussuud Efendi, padişahın bir fermanına, " Haram nesne ferman ile helal olmaz. Emr-i şerif budur" deyince susmuş;  bir papazın, ölmüş bir zımmiden cizye alındığına dair şikayeti Yahya Efendi aracılığı ile kendisine ulaşınca derhal yanlışı düzeltmişdi. "Ağabey" diye hitab ettiği süt kardeşi  Yahya Efendi'ye "Devlet ne zaman çöker?" diye sorup, "Zulmü işitenler neme lazım deyince" cevabını aldığında, kendisini böyle ikaz edenler var olduğu için Allah'a şükretmişdir. "Başı neyse peşi odur." misali böyle adil bir hükümdarın emrindeki ordu da adalet ve nizam üzere idi. Bir sefer esnasında,  bir üzüm bağından geçerken yeniçerilerin  kopardıkları salkımların yerine, herhangi bir emir almadan akçe asmaları bunun en güzel misallerindendir.

Kanuni dönemi, sadece fütuhatda değil ilim ve sanatta da en görkemli devirdir. Bir tarafda Ebussuud Efendi,  tam bir ilim haysiyeti ile Meşihat makamını temsil ederken, diğer tarafda Mimar Sinan taşı nakış gibi işliyordu. Bir tarafda, Barbaroslar denizlerde fırtına gibi esip suya hükmederken, diğer yanda Baki, Fuzuli ve Taşlıcalı Yahya sular gibi çağlıyordu. Devrinin en kudretli hükümdarı olan Kanuni, şiir ülkesini de fethe  çıkmış,  Muhibbi ve Meftuni mahlasları ile şiir yazmışdır. Şairlerin en muhteşemi olmasa da şair sultanların en muhteşemidir. İki bin yedi yüzü aşkın gazel ile divan edebiyatında birinci sıradadır. Sanat ehline  gösterdiği hürmet ile bilinen Kanuni, fetihlerinden ziyade, "şairler sultanı"  Baki'yi sanat alemine kazandırdığı için öğünmüşdür.

Fakat, dünyaya baş eğdiren Cihan Sultanı, gönlünün sultanı karşısında başını eğmiş ve aciz kalmışdır. Şiirlerinde net bir şekilde ifade etdiği bu acziyet, maalesef siyasete de yansımış ve büyük aşkı Hürrem Sultan'ın tesiriyle Şehzade Mustafa'sına kıymışdır. Gerçi Osmanlı hanedanının, devleti karıştıracak  bir fitne karşısında ahara değil, kendi ailesinden birine kıymayı tercih etdiği bilinmektedir. Kanuni gibi kudretli bir padişahın basit bir iktidar oyununa inanması beklenemez ama, nihayetinde o da bir ademoğludur. Hem de aşık sıfatını taşıyanından. Hem,  kadına kanmak, erkeğe Hz. Adem'den miras değil midir? Sebebi ne olursa olsun Şehzade Mustafa'nın katli büyük bir üzüntüye sebeb olmuş, herkes sussa da Padişah, Taşlıcalı Yahya'nın atdığı taşdan nasibini almışdır.

Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı
Ecel celalileri aldı Mustafa Han'ı

Bir rivayete göre, bu elim hadiseden dolayı, süt kardeşi Yahya Efendi ile de arası açılmışdır.

Aslında Süleyman Han, her daim hem cihangir bir Kanuni, hem Muhibbi idi. Birini diğerine karıştırmadı. Kanuni'yi terketse devlet mahvolur; Muhibbi'yi terketse kendi mahvolurdu. Bu yüzden kılıcını çekince ya da  tahtına oturunca kalbi susar; tenhaya çekilince aklını sustururdu. Dışı kudretli bir hakan, içi alev alev bir aşık idi. Hem fenafillah, hem fenafiddevle, hem de fenafilaşk üzere ömür sürdü. Sıhhatli olmanın, devletli olmakdan daha mühim olduğunu ifade eden beyiti  darb-ı mesel oldu.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Maalesef, günümüz insanı tarihi, magazin programlarından ve dizilerden öğrenme bahtsızlığını yaşıyor. Ecdadımızı  devrine göre değil de, kendi yaşadıkları ana  göre  anlatmaya kalkan niyeti bozukların ve onlara şöhret adına çanak tutan talihsiz tarihçilerin, Kanuni'nin ihtişamına gölge düşürmesi elbette imkansızdır. Sefer esnasında vefat edecek kadar ömrü savaş meydanlarında geçmiş bir padişahı, harem mübtelası ve evlat katili olarak göstermek  tarih bilenler için bir şey ifade etmez. Ancak, Kanuni'nin zaafları ile uğraşarak akılları karıştırmak maalesef hedefine ulaşıyor. Bu gibi tezvirat ile aklı karışan ecdad muhibbi insanlara ise şair Muhibbi, yüzyıllar öncesinden zarif bir beyit söylüyor.

Genc bi-mar u gül-i bi-har olmaz ey Muhib
Yarsuz kalur cihanda aybsuz yar isteyen

"Ey Muhibbî, hazine yılansız, gül dikensiz olmaz; bu cihanda ayıpsız yâr arayan yârsız kalır."

Not: Muhteşem Yüzyıl’ı hiç seyretmedim. Muhibbi’ye muhabbetimden…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Kerime Yıldız
13-02-14
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞEHZÂDE MUSTAFA'NIN KATLİ-1
Online Kişi: 22
Bu Gün: 431 || Bu Ay: 9.035 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.500 || Toplam Tıklanma: 51.934.895