ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 9742
Yazar: Uğur Ataseven
ASLANA SÖZ VERDİM, ÇAKALLARA YEM OLMAYACAĞIM!

Yapılan bir araştırmaya göre 1 kişi bir işi yapmak ve başarmak için uğraşırken 26 kişi de başarmaya çalışan o insana engel olmaya ve o insanın hatalarını ortaya çıkarmaya çalışırmış.

Bu güne kadar yaptıklarımla ilgili beni o kadar çok engellemeye çalışan oldu ki. Yeni bir işe başlarken “sen yapamazsın”, ilk seminerime çıkarken en yakınımdaki insanlar “seni kimse dinlemez”, danışmanlığa ilk başlarken “sana kimse gelmez”, müdürlük sınavına hazırlanırken “oğlum senden müdür olmaz”, bu kitaba başladığımda “senin kitabını kimse okumaz” dediler (şu anda kaç kişi bu satırları okuyor, el kaldırsın J). Nedense onların “……–mazsın” şeklinde kurdukları bütün cümleleri ben olumlu sonuçlara çevirdim. Ben “fakir ama gururla” başarmış olarak onların karşısına dikildim. Zaten sizi en çok sevindiren şey bu olacaktır: birisinin yapamazsın dediği şeyi yapıp karşılarına “işte buradayım ulan! İşte burada. Dimdik ayaktayım” diyerek çıkmak. Sizi sonuca ulaşmaktan daha çok mutlu edecektir. Ben buna “motivasyonel psikolojik intikam” diyorum (siz de bir şeyler uydurun). Ben yeni bir işe başladığımda hâlâ aynı insanlar “……mazsın tekerlemesini” söylerler, “neden” deyince “sebepsayar” gibi listelerler. Yaparken seyrederler, yaptıktan sonra da ortak olurlar. Hepimizin bir yerine günün birinde “fakir ama gururlu” olma psikolojisi değmiştir.  Senin başaramayacağını birkaç kişi söyler, başarmanı onlarca insan istemeyebilir. Fakat bir de başardıktan sonra yukarıdakiler de dahil yüzlerce, binlerce insan senden bahseder. İster inanın ister inanmayın şöyle bir tespitim var: Bir şey yapmaya başlayacağınızda o şeye muhalefet eden insan ne kadar çoksa o işin başarıya ulaşma imkanı ve büyüklüğü de o oranda oluyor. Çünkü insanlar ikiye ayrılır: Çalışanlar (başaranlar) ve seyredenler. Arslana (kendine) söz ver, çakallara yem olma (çok damar oldu valla J).

Buharlı gemiyi icat eden bilim adamı Robert Foulton buharlı gemi modeli üzerinde çalışırken arkadaşları onu bu düşüncesinden vazgeçirmek için ; "gerçekleşmesi imkansız bir çalışma, boşuna uğraşıp zamanını tüketme. Buharlı gemi yerine, yelkenli gemilerin hızını ve verimini artıracak şekilde çalışırsan daha başarılı olursun" derler. Bu sözler üzerine Foulton, "hayır, olmaz" der. "Gelişmek için dış kaynaklara dayanan bir şey beni ilgilendirmez. Güç o şeyin kendi içinden gelmeli."

Başarısız olunca insanları, zamanı ve sistemi suçlarız. Şunu unutmayalım sistem dediğimiz şeyin içerisinde biz de varız. Biz de sisteme katkıda bulunuyoruz, olumlu veya olumsuz. Dikkat ediyorum sürekli olarak sadece sistemi suçlayan insanlar sisteme olumlu değer kazandıramamış veya en az katkıda bulunan insanlar oluyorlar. Hepimizin yapması gereken tek şey başkalarının ne yapması gerektiği tartışma ve dedikodularına bir son verip kendimizin şahıs olarak ne yapabileceğimizin araştırılmasıdır. Sadece tutumlarımızı değiştirerek başka hiçbir ilave kaynak kullanmadan istediğimiz sonuca ulaşabiliriz. Sistemi tek başıma değiştiremeyeceğimi biliyorum, kendimi değiştirmem daha kolay. Nereye gidersek gidelim kendimizi de götürürüz. Ortamımızı, arkadaşlarımızı da değiştirsek kendimizi yani bakışımızı, gönlümüzü değiştirmediğimiz sürece işe yaramayacaktır. Hedefe ulaşmak iyi bir planlama ister. Yarınınızı, haftanızı, ayınızı, yılınızı, ömrünüzü planlamak. Planlamak adeta “yaşam senaryonuzu” yazmanızdır. Bu senaryoda başrol oynayacak olan sizsiniz. Diğerleri figüran ya da seyirci. Eğer kendinize hak ettiğiniz rolü vermezseniz o rolü başkaları oynar siz seyredersiniz, size alkış almak yerine alkışlamak düşer. Yaşam boşluk tanımaz. Yaşamını sen yönetmediğinde birileri seni yönetmeye başlıyor. Üstelik senin kadar da olmayan birileri belki. Ne pişirdiyseniz o çıkacak kaşığınıza. Neyi istediyseniz onu elde edeceksiniz. Mevlana “insana aradığı şeye bakarak değer verilir” der. Biz yalnızca sahip olduklarımızla değil henüz gerçekleştiremediklerimizin ve gerçekleştirebileceklerimizin toplamıyız. İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ HER ANIN HAKKINI VERİN Kİ BİZDEN HAKLARINI İSTEMESİNLER.

Yıllar sonra dönüp baktığınızda bir çuval "keşke" niz olmaması için, bir amacınız olsun, kararlı olun, duygusal ve duyarlı olun, kendinizle ve çevreyle barışık olun. Hayatınızı ipotek ettirmeyin. Başkaları tarafından el konulmasına izin vermeyin.

Ertelemeye son vermeyi artık ertelemeyin. Hayatınıza değer katacak hiçbir şeyi ertelemeyin. İstediğimiz hedefe ulaşmak ve başarılı olmak zamanı kullanmadaki ustalığa bağlıdır. Erteleyenler ve başarısız olanlar çoğu zaman “vaktim olsaydı” tekerlemesini kullanırlar. Başlamak için en uygun zamanı beklerler. Böyle bir zamanın gelmeyeceğinin farkında değillerdir. Belki bundan daha uygun bir zaman gelmeyecek. Şimdi ve mevcut olanla başla. Aslında “zamanım yok” diyenlerin problemi zamanla değil “zamanı zamanlama” ile ilgilidir yani kendisiyle yani planlama. Yarın sabah ne yapacağını bilmeyenlerin başarı istemesi haksızlıktır.  HEDEFLER, GELECEKTE ELİMİZE GEÇECEK OLAN MEKTUPLAR GİBİDİR. NASIL BİR MEKTUP BEKLİYORSAN ONU YAZMAYA BAŞLA.
Fatih Sultan Mehmet’ in annesi bir gün sabah gelir bakar ki yatak hiç bozulmamış. Oğluna şöyle der “oğlum sen bırak yatağını hizmetçiler düzeltsin.” Aradan birkaç gün geçer bu sefer daha erken bir vakitte gelir yatak yine düzeltilmiş. Annesi “oğlum sana daha önce de söyledim, bırak yatağını hizmetçiler düzeltsin” der. Aradan biraz daha zaman geçer bu sefer çok daha erken bir vakitte sabah namazı vakti gelmiştir. Yatak yine düzgündür. Annesi yine aynı şeyi söyleyince genç sultan annesine “anne aylar var ki bu yatak hiç bozulmadı” der. Birçok defalar İstanbul kuşatıldı. Adı Mehmet olan birçok insan vardı o kuşatmalarda. Gemilerin karadan yürütülebileceğine işte o Mehmetlerden biri inandı. İnanmak O’ nu “Fatih” yaptı. 

Bir televizyon reklamında çok hoşuma giden “yarını harcama, bugünden biriktir,  geleceğini biriktir” diye bir ifade vardı. Geleceğinizi ipotek ettirmeyin, başkalarına kaptırmayın. Japonya’ da öğrenciler için kullanılan bir slogan “eğer sabah saat 04.00’ da uyanıp ders çalışırsanız, sınavı kaybedersiniz! Çünkü sınavı kazanabilmek için sabah saat 03.00’ de kalkmanız gerekir” der. Bir kişi hakikat bildiği bir şey için hayatını vermeye hazırsa mutlaka ona sahip olur. Bırakın hayatını vermeyi uykusunu bile terk etmeyen adam hiç düşünmesin başarılı olmayı (biraz haddinizi bilin). UYKU VE YEME İÇMEYİ BİLE BIRAKTIRACAK BİR ZEVKİNİZ OLMALI. Ann Landers öyle diyor “Yaratıcı bize iki yuvarlak organ verdi. Biri düşünmek diğeri de oturmak için. Başarı hangisini daha çok kullandığınıza bağlı.

Bir şirketin sahibi elemanlarının motivasyonunu ve şirketteki verimi artırmak için bir slogan üretir “aklına koyduğunu yap.” Bir grafik tasarımcısına gider ondan bu sözün uygun düşeceği güzel posterler hazırlamasını ister. Posterler hazırlandıktan sonra işyeri içinde her yere asılır. Biraz zaman geçince grafik tasarımcısı çalışmanın nasıl gittiğini görmek üzere şirkete gelir fakat posterlerden hiçbirini göremez. Şirket sahibine sorar “ne oldu, posterler ve slogan faydalı oldu mu?”  Patron da “aslında posterler fazlasıyla etkili oldu” der. “onları bir hafta duvarda asılı bıraktık. Hafta sonunda sekreterim işi bıraktı tenisçi oldu, muhasebecim bütün kasayı boşalttı, pazarlamacıların ikisi başka şehre gittiler komedi dizilerinde oynuyorlar, her gün kim olduğunu bilmediğim birileri arabama küfürler yapıştırıyor…” motivasyonu doğru yapmak önemlidir.
Bakın, filler nasıl eğitiliyor? Bir fil daha yavruyken, kalın bir zincirle hayvanın bacağı bir direğe bağlanıyor. İlk zamanlar hayvan kaçmaya çalışıyor ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne zinciri koparabiliyor ne de direği yerinden oynatabiliyor. Fil yavrusu ayağında zincirle büyüyor ve kaçamayacağını da kabullenmiş oluyor. Fil büyüdükçe zamanla ayağındaki zincir küçültülüyor ve en sonunda ince bir halatla birkaç santimetre boyunda tahtadan bir çubuğa bağlanıyor. Fil, bu koşullarda kolaylıkla kaçabilecek olmasına rağmen olduğu yerde kalıyor. Çünkü hâlâ var olduğunu sandığı zinciri asla kıramayacağına inanıyor. Bizim hayatımız da çocukluğumuzda alıştırıldığımız ve şartlandırıldığımız düşünce, duygu ve inanç kalıplarının esaretinde sürüyor. Nedense bunların dışına çıkamıyoruz. Olağanüstü yetenekleriniz, olağanüstü gücünüz var ve kullanılmayı bekliyor. "Yapamam" deyip yapabileceklerinizi engellemeyin. Yapamayacaklarımızla uğraşmak yapacaklarımızdan kaçmaktır. Öyle der Mümin Sekman “yapabileceğinizin en iyisini yapmıyorsanız kendinize bir başarı borcunuz var demektir.” Arkadaşlar, KENDİNİZLE HELALLEŞİN!
        

Bir şey yapmaya karar verdiğimizde karşımıza birçok engel çıkar ve engellerin en büyüğü yine kendimizdir. Ne yapmaya karar verirsek verelim öncelikle kendimiz ile bir mücadeleye gireriz. Bu iç savaşı yaşamak zorundayız. Kendimizi alt edemediğimiz için çoğu zaman da ya başlamadan vazgeçeriz veya erteleriz. En güzel fikirler ve girişimler başlamadan, denemeden son bulur. Bir Kızılderili atasözü “güç istiyorum, kardeşimle dövüşmek için değil. En büyük düşmanımla kendimle dövüşmek için” der. Dostlar, KENDİNİZE BİR ÇALIM ATIN!

Hayvanat bahçesine yeni bir aslan getirmişler. Yemek saati gelince bakıcılar yeni aslanın önüne fındık fıstık koymuş. Bitişiğindeki aslanın önünde ise kuzu butları. Bir gün, üç gün, beş gün… hep aynı. Yeni gelene fındık fıstık, eskisine kuzu… sonunda yeni gelen kızıp kükremeye başlamış: “Bana bakıcıyı çağırın.” Gelmiş bakıcı. “Bana neden kuzu yok?” diye kükremiş yeni gelen aslan. Bakıcı anlatmış “efendim siz her ne kadar aslan olsanız da şempanze kadrosundasınız. Boş aslan kadrosu yoktu, sizi şempanze kadrosuna aldık onun için size şempanze yiyeceği verebiliyoruz. Aslan kadrosuna geçince durum düzelecektir.” Hangi kadroyu hak ediyorsanız ona göre muamele görürsünüz. Bugün yaptıklarınız yarın yer alacağınız kadronuz içindir. KADRO SIKINTISI ÇEKMEYİN!

Benim “1 adak 3 kurban” dediğim bir şey var. Hayatımızda her 1 “yapmak istediğimiz” şey için 3 “yapmanız gereken” şey vardır:  İstek – tutku (inanmak) – hareket (eyleme geçmek). Yani 1 adak 3 kurban (anladınız siz onu). SADECE GEREKENİ YAPAN İNSANLARDAN BAŞARILI VEYA FARKLI OLAN BİRİNİ GÖRMEDİM. Yapabileceğimizin en iyisini yapıyorsak başarısızlık için endişelenmeye de gerek kalmayacaktır.

Yapmayı çok istediğimiz şey bize zor gelse de imkansız değildir. Eğer o şey insan olarak doğamıza uygunsa ve başarılma imkanı varsa bizim tarafımızdan da gerçekleştirilebilir. Denemesi bedava. Goethe öyle der “siz kendinizi gerçekten adadığınızda “kader” de harekete geçer.” SIRTINIZI KENDİNİZE DAYAYIN.  

Frengi ilacını bulan Paul Ehrlich, birlikte çalıştığı Japon araştırmacı Sahachiro Hata’ nın da katkısıyla "606" diye bir ilaç geliştirdi. İlaca 606 adını koymalarının sebebi daha önce yaptıkları 605 denemenin başarısız olmasıydı. Motivasyon vazgeçmeden devam etmektir. Temel‘ e sorarlar: “hani sen genç ve güzel bir dulla evlenecektin ne oldu?” Temel de cevap verir: “kocasının ölmesini bekliyorum.” VAZGEÇMEYİN! ÇÜNKÜ BÜTÜN AĞAÇLARIN EN OLGUN MEYVELERİ DALIN EN UCUNDADIR.

Hedefimize doğru ilerlerken hayat, vazgeçirmek ve hedef için hazır hale gelemeyelim diye hedefimizden daha tatlı göstererek bir şeyler çıkarır karşımıza. Hedefimizin yerine onu sunar. Eğer aldanırsanız “hedefinizi kefaletle serbest bırakmış” olursunuz. Yine de vazgeçmeyin. GERÇEKÇİ OLUN İMKÂNSIZI İSTEYİN! Yaratıcımız, güç ve mucizeleri cesaretin içine gizlemiş.
Mücadele kuralları arasında “vazgeç” seçeneği yoktur. Vazgeçmek ihanettir. İhanetin mazereti olmaz gülüm.

Elbette karşınıza engeller çıkacak. Engellere başarınızın ödenmesi gereken taksitleri olarak bakın. Başarının ölçü birimi engellerdir. Başarılı olan insanların başarılarının dereceleri karşılaştıkları engellerle ölçülür. Başarınızı daha tatlı gösterir, engeller başarıyı süsler. Fedakârlık engellerle ortaya çıkacaktır. Fedakârlık her engele bedelini peşinen ödemektir. Fizikte ışık ancak bir engele çarpınca ortaya çıkar, görünür hale gelir.

Başarısız olduğunuz durumlar zaman zaman olacaktır. Olmalıdır da. Ders alalım diye. Başarısızlık ta üstünüzde en az başarı kadar sükseli durmalıdır. Hatalar stiliniz olsun. BAŞARI, ENGELLER, FEDAKARLIKLAR VE HATALAR LİSTELERİNİN TOPLAMIDIR.

Başarılı olmama hakkına da sahipsiniz. Bu hakkınızı kullanırken yapmadıklarınız hakkınızda delil olarak kullanılacaktır. Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlardır.
Başarısız olmayı kabul etmek demek hayatın önemli risklerinden birini de almak demektir. Hayatımızın en büyük riski dünyaya gelmektir. Bundan sonraki bütün riskleri peşinen ve gözü kapalı kabul etmektir. Doğmak, bundan sonraki bütün risklerin toplamıdır.

ABD' nin yeni Başkanı Barack Obama' nın yemin töreninde yaptığı konuşmanın metnindeki tarihi cümleler Jon Favreau adındaki 27 yaşındaki bir genç tarafından kaleme alındı. Obama'nın konuşma metinlerini hazırlayabilmek için 2004' ten bu yana çok sıkı çalışan Favreau, 2003'de Holy Cross Üniversitesinden, diploma töreninde veda konuşması yapan okul birincisi olarak mezun oldu. Favreau' yu, "mükemmel bir yazar" olarak Obama'ya tavsiye ettiler. Favreau, 2005' te Senatoda Barack Obama için çalışmaya başladı. Favreau, 2007' de de Obama' nın seçim kampanyasına baş yazar olarak katıldı. Favreau haftalarca araştırma yaptı. Favreau ve ekibi tarihçiler ve metin yazarlarıyla görüştü; eski yemin törenlerinde yapılan konuşmaları dinledi. Favreau, hazırlıklar tamamlandığında, Amerikan kahve dükkanları zinciri Starbucks'ın Washington'daki bir şubesinde kamp kurdu. Favreau metinleri hazırlamak için her gittiği yere yanında Obama' nın "Dreams From My Father (Babamdan Hayaller)" adlı otobiyografisini de taşır. Obama’ nın 2009 yılında oturacağı koltuk için konuşma metninin 2004 yılında yazılmaya başlaması kazanacağına olan inancını göstermektedir. (Obama’ ya böyle yapmasını ben söyledim. “Bak ben yaptım önce” dedim “sen de yap faydasını görürsün.” Adam gerçekten kazandı). Peki kazanamasaydı ne olacaktı? Sadece konuşma metni hazırlanmış olacaktı. Başarılamaz ile mümkün olanın arasındaki tek fark bakışınız ile kararlılık derecenizdir. Obama bunu yapmakla yani konuşma metnini yazmakla aslında 5 yıl sonra sanki konuşmasını yapıp koltuğa oturmuş gibi davrandı. Bence, Obama bu 5 yıl içinde aldığı zevki bundan sonra alamayacak. HEDEFLERİMİZİ ÖYLE BİR BİÇİMDE YAŞAMALIYIZ Kİ (YAZMALIYIZ Kİ) ADETA ULAŞILMIŞ GİBİ GÖRÜNMELİ. HAYAL ETMEK BAŞARIYA HAZIRLANMAKTIR.

Hiçbir şey ele geçince hayaldeki gibi olmaz. Bağdat Fatihi IV. Murat’ ta öyle diyor “Bağdat’ ı alma hayali Bağdat’ tan daha güzeldi.” Hedeflerin kıymetini bilin. Onları elde ettiğinizde eskisi kadar güzel olmayacak.

Aylardan Ağustos ve havalar da oldukça sıcak gitmektedir. Bir sohbet esnasında hoca, değişim konusunda bilgi vererek değişim için "bilinç" ve "inanç" a ihtiyaç olduğunu anlatır. Cemaatten biri elini kaldırır:

— Hocam, bilirsiniz biz çiftçilik yaparız, su yok, mevsim kurak, hayvanlarımız, sebze ve meyve bahçelerimiz kırılıyor susuzluktan. Bilinç ve inancın yanında bugün bir de yağmur duası etsen, der.

Hoca da şimdi sıranın oraya geldiğini söyler ve başlarlar hep birlikte yağmur duası etmeye...

Aradan bir hafta geçer, yağmurdan eser yoktur. Cemaatın hocaya güveni zayıflamaya başlar. Hoca, vaazı için kürsüye çıktığında cemaatten biri:

— Hocam, gördünüz bir haftadır yağmur yağmadı. Vaazdan önce bir yağmur duası etsek, hava da geçen haftaya göre daha sıcak, der.

Bunun üzerine hoca:

— Gösterin bakalım bugün hanginizin yanında şemsiye var? diye sorar.

Herkes güler. Çünkü hava çok sıcaktır ve şemsiye taşınacak bir durum da yoktur. Hiç kimseden şemsiye çıkmaz. Hoca:

— Bugün benden asla ve asla yağmur duası istemeyiniz, der.

Cemaat:

— En fazla yağmur duasına bugünlerde ihtiyacımız var hocam, der.

Hoca da:

— İşte ben size geçen hafta inancın sadece istemek, dua etmek olmadığını; bunun yanında eyleme geçmek, mücadele etmek yani gayret sarfetmek olduğunu anlattım. Siz eğer gerçekten yağmurun yağacağına inansaydınız, muhakkak şemsiyenizi yanınıza alırdınız, der.

Cenab – ı Hak, Hz. İsa (AS)’ ya tıp ilmini nasip etmiş. Kendisine bir hasta geldiğinde ona önce “benim seni iyi edeceğime inanıyor musun?” diye sorduktan hasta da “evet inanıyorum” derse sonra tedaviye başlar hasta da Allah’ ın izniyle şifa bulurmuş. 

Osmanlı padişahlarının özellikle hilafet geldikten sonra dış ülkelere gönderdikleri mektuplarında padişahın özelliklerini anlatan uzunca bir başlık yer alır. Bu başlıkta önce padişah kendini anlatır, ulvileştirilir, sonra karşı tarafın küçümseyici bir şekilde sadece adı geçer. “Ben ki; Sultanların Sultanı ve Hakanların Burhanı, 48 krallığın hakanı, taclar bahşedip veren, Akdeniz’ in ve Karadeniz’ in ve Rum ilinin ve Anadolu' nun ve Rum' un ve Acem' in, Azerbaycan' ın ve Şam' ın ve Haleb' in ve Mısır' ın ve Mekke' nin, Kudüs' ün ve dahi nice memleketlerin ki kuvveti-i kaahireleri ve fetheylediğim nice diyarın ve bütün ülkelerde Allah' ın Gölgesi, Sultanı ve Padişahı: Sultan Bayezit Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han' ım. Sen ki (lan, sen de kimsin J) Françe (Fransa) vilayetinin kralı Françesko' sun …” İmajı ve vizyonu görüyor musunuz, “bütün ülkelerde Allah' ın gölgesi.” Karşı tarafı kral da olsa vilayet yöneticisi gibi görüyor, ayara bak be! Dostlar, yeryüzünde kendinizi nasıl görüyorsunuz?
 
Başakta kızgın güneş altında yanma sabrı olmasaydı buğday veremezdi. Karbonda binlerce ton basıncın altında kalma sabrı olmasaydı elmas olamazdı. Demirde binlerce derece ateşte yanma sabrı olmasaydı çelik olmazdı.
 
EN İYİ UÇAK SİZDE OLABİLİR; AMA EN İYİ PİLOT DA SİZDE OLMADIKÇA İŞE YARAMAZ.

 
Uğur ATASEVEN, “HATALIYSAM ARA” kitabından.

Yazar: Uğur Ataseven
17-04-10
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ASLANA SÖZ VERDİM, ÇAKALLARA YEM OLMAYACAĞIM!
Online Kişi: 21
Bu Gün: 482 || Bu Ay: 5.395 || Toplam Ziyaretçi: 2.235.844 || Toplam Tıklanma: 52.298.738