ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4168
Yazar: Ahmet Selim
MİLLET SEVİYESİZLİK Mİ İSTİYOR? (Ne verdiniz, ne istiyorsunuz?)



Milletin gönlünü bilmiyorlar

Siyâset de medya da bir noktada birleşiyor. "Millet bundan anlar." diyerek, hitap ve üslûp seviyesini düşürmenin gerekli olduğunu düşünüyorlar. Peki, millete güzelini, doğrusunu verdiniz de almadı mı, hoşlanmadı mı?

Okuldayken bazen kompozisyonlarımızı sınıfta okuturdu hocamız. Her türlüsü var; cafcaflısı, edebiyat parçalayanı, heyecanlısı... Ama kaliteli kompozisyonu sınıf hemen fark eder. Kendileri yazamaz, güzel kompozisyonun inceliklerini anlat desen anlatamazlar. Fakat "olmuş"u tanırlar. Öğrenciler, öğretmenleri, şaşırmayın, tartarlar da! Meselâ derler ki "Kemal Bey iyi bir matematikçidir." Bunu söyleyenlerin çoğu matematik dersinde zorla orta alan öğrencilerdir. Peki, hangi bilgileriyle tartıyorlar öğretmenlerini? Notu öğretmenler verir, ama öğrenciler de öğretmenlere not düşer! Bunu öğretmenlerin çoğu bilmez... Halk Türk filmlerini severdi. Çoğu değersiz emeksiz şeylerdi, ama severdi. Peki severdi de, "Bunlar bu seviyede kalsın." mı derdi? Hayır. Seviyelisi verilseydi, onu tanırdı ve fark ederdi. Halk şundan anlarmış... Öbürünü denemediniz ki hiç. Seviyeliyi, doluyu, dolgunu vermediniz ki takdir edip etmeyeceğini bilesiniz. Kendinize göre marjinal ayrılık hücreleri oluşturdunuz ve seviye ile ilgili tatmin ihtiyaçlarımızı uçuk kopuk aşırılıklarla kapalı devre karşılama yolunu seçtiniz. Bu "kendini tatmin" kısır döngüsü elbette ki çeşitli negatif hırçınlıkların, komplekslerin, tedâvi edilemeyen tepkiselliklerin doğmasına yol açacaktı. Bir şeyler vermekten vazgeçtiniz, ama bir şeyler de alma ihtiyâcında olduğunuzu unuttunuz. Kapalı devre entelliğin, düşünce üretemeyen bir yozlaşmayı berâberinde getireceğini kestiremediniz. Ve buna öfkelenerek halktan daha da uzaklaştınız; hattâ onun millî irâdesini etkisiz kılma, bağlandığı değerleri çağdışı sayma gibi antidemokratik ve gayri meşrû tepkilerle ona ağır bedeller ödettiniz. Seviye adına dayattığınız şeylerde hakikate ve topluma saygısızlık vardı sâdece. Böyle olunca da, derin tahribatçılığın yerine yüzeyselleri tercih etmek ve onlara alışmak durumunda kaldı. Toplum sâdece onlardan anlar, onları talep eder, kalite gelişmelerini tanımaz ve istemez değildi. Ne var ki yüzeyselliğin alışkanlıkları bir çâresizlik hâlinde yerleşip yayılınca, birileri yüzeyselliği toplumsal talepmiş gibi görme kolaycılığının üstüne yatınca toplumun özlemleri de boynunu büktü, yüzeysellik olağanlaştı. Ama derinlerde bir yerde, o özlemler yine var, seviye farklılıkları zuhur etse "Ezelden âşinânım ben." diyebilecek cevher yine var. Lâkin o buluşmaları ve tanışmaları sağlama ideali aydınlarda yok, öncü olmak konumunda bulunanlarda yok; medyada yok, siyâsette yok...

 "Millet bundan anlar.." denildikçe, ağır bir hakarete uğramış gibi hissediyorum kendimi. Kızıyorum, öfkeleniyorum.

 Millet içini acıtan zaafları, çeşitli tehlikeler karşısında görmezlikten geliyorsa; birilerini ve bir şeyleri, zaaflarıyla sâhiplenmek durumunda kalıyorsa; onun karşısına geçip "Senin istediğini sana yaşatıyoruz!" nâdânlığını sergileme hakkını kendinde bulmak, nasıl bir duyarsızlık, nasıl bir kalınlıktır? Seviyesizliği öne çıkaran, prim sistemleriyle teşvik edip dayatan, zorunlu alışkanlıklar hâline getiren, modernizm ve işbilme özendirmeleriyle âdetâ bir eğitim amacı hâline dönüştüren sürekli uygulamalardan sonra, milletin karşısına geçip "Sen seviyesizliklerden hoşlanırsın." diyeceksin!

 Geçen gün bir tanıdık, çok sevdiğini bildiğim bir siyâset adamı hakkında "Çiğliği bir türlü gitmedi." dedi. Duralayıp şöyle bir baktıktan sonra "Yanlış mı duydum?" diye sordum. "Bu kelimeyi nasıl seçtin?" Çiğ!.. Kıvam bulamamış meziyetlerini gölgeleyip verimsizleştiren bir olgunlaşmamışlık zaafının hiç farkında olmamak, hattâ onu bir meziyet zannetmek... O tanıdık, bu kelimeyi arayıp bulmamış; içindeki hüzünlü hasretin iniltisi gibi bir şey bu. Öyle geldi içinden: Çiğ! Meraklıysan tahlilini oturup sen yap. İnanın ki tek kelimelik bu teşhis üzerine kocaman bir cilt yazılır; bütünlük, denge, kıvam, eğitim, itidal, terkip, kişilik kavramlarıyla ilgilendirerek.

 Bir dede geçenlerde şöyle hayıflanıyordu: "Çocukların mâsûmiyetindeki güzellik de gölgelendi. Şımarttık, doyumsuzlaştırdık, bozduk onları." Bu da ciddî bir tez konusu.

 ...Yanılıyorsunuz beyler. Millet böyle istemiyor, seviyesizliklerden hoşlanmıyor. Çeşitli şartlar altında birilerini sâhiplenme tavrı almak her şeylerine onay vermek değildir.

 

Yazar: Ahmet Selim
25-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MİLLET SEVİYESİZLİK Mİ İSTİYOR? (Ne verdiniz, ne istiyorsunuz?)
Online Kişi: 24
Bu Gün: 337 || Bu Ay: 7.691 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.289 || Toplam Tıklanma: 52.147.089