ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2420
Yazar: Dursun Gürlek
YAZAR MEBZUL KALİTE YERLERDE

OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ'DEN GÜZEL BİR RAMAZAN YAZISIKonuyla doğrudan meşgul olanların gayet iyi bildiği gibi, Osmanlı Türkçesi son derece zengin bir dildir. Üç yüz elli kelimeyle konuşan ve yazan kimselerin bu zenginliği fark etmesi mümkün değildir. Bu adamların, beş bin – on bin kelimeyle kaleme alınan metinleri, divanları anlayarak okuyabilmeleri mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. Kendi elimizle, kendi dilimizi kısırlaştırdık. Bu tasfiye hareketine, Arapça’dan, Farsça’dan gelen kelimeleri atarak başladık. Bu, budama hareketinde o kadar ileri gittik ki, aynı anlamda kullanılan kelimelerin hepsini atıp sayıyı bire indirdik.

Bir örnek vereyim. Eskilerin sık sık kullandığı muharrir, müellif, mütercim kelimeleriyle elbette ki yazarlık kast ediliyordu, ama aralarında nüans vardı. Mesela kitap hazırlayanlara müellif, köşe yazarlarına muharrir, tercüme yapanlara mütercim deniliyordu. Bunların hepsini attık, geriye sadece yazar kaldı.

Bugün yazarların sayısı hayli çoğaldı ama bir bölümü – yukarıda da sıraladığım kelimeler de dahil – Osmanlı Türkçesi’ndeki kavram zenginliğinden mahrum oldukları için yazdıkları da sade suya tirit kabilinden ileri gitmiyor. Yazar sayısı böyle bollaşınca ister istemez bir tasnif yapmak gerekiyor. Sütunumun istiab haddini de göze alarak basit bir tasnif yapmak isterim.

İlk sırayı köşe yazarlarına vermek istiyorum. Eskiden bunların adı “fıkra muharriri” idi, şimdi köşe yazarı oldu. Yani yazılarınız sayfanın tam ortasında bile yayınlansa siz bir köşe yazarısınız. Fıkra muharririnin zengin mahfuzatına, engin bilgisine ve rengin üslubuna mukabil köşe yazarı cılız bir Türkçe’yle, derbeder bir üslupla okuyucusunun karşısına çıkıyor. Osmanlı Türkçesi’ne de vukufiyeti olmadığı için birbirine çok benzeyen kelimeleri – cehaletinin iktizası olarak – yine birbirine karıştırıyor. Daha geçen gün rastladım. Ünlü bir köşe yazarımız şöyle bir cümle kullanıyordu: “Başbakanın mahiyetindekilere bakınca…” Halbuki cümlenin doğrusu “Başbakanın maiyetindekilere bakınca…” şeklinde olması gerekirdi. Görüldüğü gibi anlı şanlı köşe yazarımız “mahiyet”le “maiyet”i birbirine karıştırmıştı. Köşe yazarlarında gördüğüm bu türlü hataların sayısı o kadar fazla ki sıralamaya kalkışsam ortaya koca bir “günah galerisi” çıkar. Bazı köşe yazarlarımızın sık sık birbirine karıştırdığı iki kelime daha var ki, bunlar da “medfun” ile “meftun”dur. Yine bir köşe yazarının sütununda gördüm. “Karacaahmet mezarlığında meftun olan tanıdığım bir zat…” diyordu. Halbuki “medfun olan” demesi gerekiyordu. Geçelim…

Madem ki tasnif devam ediyor, biraz da kadın yazarlardan bahs edeyim. Son zamanlarda kadın yazar sayısı hayli arttı. İlk bakışta bu olumlu bir gelişme gibi görülüyorsa da – maalesef – sayı çoğaldıkça kalite de düşüyor. Kimse yanlış anlamasın ben kadın yazar muhalifi değilim. İlk gençlik yıllarımda Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Ayten Lermioğlu, Atiye Keskin, Halide Nusret Zorlutuna başta olmak üzere birçok hanım yazarın yazılarıyla beslendim. Bugün de üslup sahibi kadın yazarlarımızı ilgiyle okuyorum. Ama söylemeden edemeyeceğim. Son zamanlarda, kadın yazarların rağbet ettiği yeni bir moda çıktı, Erken kalkan, İslam büyüklerinin hayatını sözüm ona romanlaştırıyor. Bunlar cafcaflı sözlerle, cilalı boyalı kapaklarla piyasaya sürülüyor. Tabii ki sahipleri de kısa zamanda şöhret oluyorlar. Bir kere meşhur oldun mu, artık seni kimse tutamaz. Peygamberimizin mübarek hanımları bile romanlaştırıldı. Yakında Efendimizin de romanı çıkarsa hiç şaşırmayın. Bu ne cür’et yahu?

Bir de nevzuhur yazarlar var ki, onların büyük bir bölümünü ise kendilerini sanatçı (!) diye lanse eden takım oluşturuyor. Geçenlerde bir gazetede okudum. Uyuşturucu kullanmaktan hapis cezasına çarptırılan bir bayanın hapiste yazdığı kitap yok satıyormuş. Halbuki biz kafayı çok satan kitaplara takmıştık. Demek ki bu nevzuhur yazarımız sınıf atlamış ve yazdığı kitap çok satanlar listesine değil, yok satanlar listesine girmiş. Ben yine iddiamı tekrarlıyorum. Bu memlekette çok satan kitaplar (doğrusu çok satılan olacak) az okunan kitaplardır. Ama “yok” satan kitaplar az mı okunuyor, çok mu, doğrusu bilemiyorum. Modaya uyup ben de “Kitabın Adı Yok” diye bir kitap mı yazsam acaba?

Yerim müsait olsaydı, magazin yazarları, spor yazarlar ve fırsatçı yazarlar diye listeyi daha fazla uzatabilirdim. “Fırsatçı yazarlar” ın kimler olduğunu merak ettiğinizi tahmin ediyorum. Onları daha sonra anlatacağım. Gördüğünüz gibi yazar sayısında patlama ve katlama var. Okuyucu sayısını mı öğrenmek istiyorsunuz. Onu bilemem, ama bu gidişle yakında yazanlar, okuyanları geçecek. Halbuki biz İslam’ın ilk emri “Oku!” diye biliyorduk. Şeyhülislam İbn-i Kemal, bakınız ne diyor:

Deme kış yaz

Daima oku yaz.

Görmüyor musunuz? Hazret önce “oku”, sonra “yaz” diyor!..

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Dursun Gürlek
12-03-16
E mail: gazetevahdet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YAZAR MEBZUL KALİTE YERLERDE
Online Kişi: 11
Bu Gün: 273 || Bu Ay: 8.085 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.731 || Toplam Tıklanma: 52.360.466