ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 948
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
KELİMELERİMİZ AZALDIKÇA DÜNYAMIZ DARALIYOR

KELİMELERİMİZ AZALDIKÇA DÜNYAMIZ DARALIYORGarip bir hayat tarzımız var: Bazen “eğri” ile “doğru” öylesine birbirine karışıyor ki, zamanla “eğri”yi “doğru”, “anormal”i “normal” gibi görmeye başlıyoruz!

Mesela televizyonların evlendirme programları “normal” değildi, ama bize “normalmiş gibi” geliyordu…

O tür programlarda kullanılan yapay dil ve üslup son derece tiksindiriciydi, şimdi onların yerine yayınlanan programlar da aynı…

Keza yemek programları: “Durmadan yiyiniz” telkini yerine geçen bu programlardan hemen sonra, nasıl kilo vereceğimizi anlatan programlar yayınlanıyor. Bunlar da bize “normalmiş gibi” geliyor.

Oysa şişmanlattıktan sonra zayıflatmanın neresi “normal”?

Televizyoncuların umurunda değil. Sadece ceplerine giren reklam paralarına bakıyorlar.

Kültüre birkaç dakikayı çok gören kafa yapısı envaı çeşit gereksizliğe, çelişkiye saatler harcıyor. “Bu ne birader?” diye kimse sormuyor. Onlar dayıyor, biz merakla seyrediyoruz.

İşin bir de “Türkçe katliamı” cephesi var: Spikerler 300 kelime ile konuşuyor. Osmanlıca her kelimede telâffuz yanlış, vurgu yanlış: Ekranları cehalet götürüyor.

Türkçe düpedüz ekranlar arasında katledilirken, biz koltuklarımızdan gülümseyerek seyrediyoruz. Yani suça iştirak halindeyiz…

Önce bu konuda birkaç söz etmek lâzım…

“Dil” (lisan) deyip geçmeyelim: Harfler, kelimeler, telâffuz ve hatta notalar (mûsıkide) toplumun karakteristik özelliğidir…

Ya da şöyle diyelim: Dil, alfabe, mûsıki ve mimari bir milletin toplumsal karakterinin dışavurumudur…

Bunlar sair sanatlarla bütünlenip bir “estetik yapı” oluştururlar.

Meselâ Lâtin Alfabesi’ndeki harflerin yapısı, sivri ve köşeli kuleler serpiştiren Batı mimarisine uygundur...

Osmanlı’nın estetik anlayışı da tabiatıyla bir bütündür: Mimarisini yazısından, müziğini minyatüründen, ebrusunu çeşmibülbülünden ayıramazsınız.

Itri’nin bestesi (özellikle de tekbir), Süleymani’yenin kubbesine, ikisi birden sülus yazısına, üçü birden Fuzuli’nin “Su Kasidesi”ne (edebiyata), dördü birden ecdadın resim sanatına (minyatürde perspektif yok diyenler, uzağı da yakın gören yüreklerin perspektifini kavrayamayanlardır), minyatürdeki “tüm öncelikçi”lik anlayışı, Hammâmîzade İsmail Dede Efendi’nin sultaniyegâh bestesine ve hepsi birden Kur’an’ın insanı merkez alıp hayatı onun etrafında örgütleyen estetik anlayışına ne kadar da yakışıyor.

Tanzimat öncesinden başlayarak gelen Batılılaşma süreci işte bu ahengi bozdu. Tümün parçaları olan alfabemizden, mimarimizden, musikimizden, kısacası geleneksel sanatımızdan vazgeçmekle, sadece birkaç şeyden vazgeçmiş olmadık, muhteşem bir bütünlüğü de yok ettik...

Sonra da tuttuk Fuzuli kalitesinde şair, Sinan maharetinde mimar arayışına çıktık! Bulamazsınız. Yetişmez. Yetiştiremezsiniz. Bu kelime darlığıyla, bu dertsizlikle, bu vurdumduymazlıkla, her türlü estetik algıdan yoksun cehaletle olmaz.

Üçyüz kelimeden ibaret “sözcük” dağarcığıyla “edebiyat”, “hikmet”ten ve “irfan”dan mahrum eğitimle “sanat” yapılamaz.

Hikmet”siz, “irfan”sız ve “kâmus”suz eğitimle ancak “kavga” edilir.

Biz de zaten kavga edip duruyoruz!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
05-03-19
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KELİMELERİMİZ AZALDIKÇA DÜNYAMIZ DARALIYOR
Online Kişi: 22
Bu Gün: 184 || Bu Ay: 4.738 || Toplam Ziyaretçi: 2.212.624 || Toplam Tıklanma: 52.078.966