ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / AKTÜALİTE
Okunma Sayısı: 639
Yazar: Nedret Ersanel
TÜRKİYE SIRA DIŞI DÜŞMAN

OYUNCU DEĞİŞİKLİĞİ: RUSYA ÇIKAR, İNGİLTERE GİRER...Temas noktası

Meşhur RAND Corporation’in ‘Türkiye’nin Hassas Dinamikleri’ başlıklı meşum raporu, daha giriş satırlarında bu ülkenin jeopolitik konumu üzerinden stratejik değerini bir paragrafta bakın nasıl anlatıyor...

“Türkiye Cumhuriyeti ile stratejik ortaklık, 60 yıldan uzun süredir ABD’nin Akdeniz bölgesi ve Orta Doğu’daki stratejisinin ana unsuru olmuştur. Türkiye, Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana ABD’nin güvenliği için giderek önem kazananüç bölgenin bağlantı noktasında yer alan, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)’nun güçlü bir müttefikidir: Levant, Karadeniz, daha geniş Orta Doğu ve Basra Körfezi, Kafkaslar ile Orta Asya. Bu üç bölgenin hepsinde Türkiye, daha büyük bir rol oynama arayışındadır ve hadiseleri etkileyecek önemli kapasiteye sahiptir.

Ve ardından yüzlerce sayfalık analiz...

Sayılan coğrafyalara ilgisi/çıkarı olan ülkelerin Türkiye’yi anlamak için yaptığı/yazdığı ilk analiz değil bu. Hepsi de dünyanın ‘kalpgâhı”nı elinde tutmanın “sırrı”nı bilen ama bunun için, ‘gizli kalmış, gelişmesi mümkün, kullanılmaya hazır güçleri’ni yönetmeyi henüz tam bilmeyen, dahası gücü kullanma denemeleri yaparken, işte ‘o sırrı’ da işe katan bir ülkeden bahsederler...

En bilinen örneklerden biri, yine ABD ordusu için yapılan bir Türkiye çalışmasında, “sıra dışı stratejik ülke” tarifinin kullanılmasıydı. ‘Stratejik’ dünyaya, ‘sıra dışı’, Türk ve Müslüman Türkiye’ye aittir. Dış politika ve ulusal güvenlik konularında bir unsuru, bölgeyi veya ülkeyi tarif ederken kullanılmış Türkiye’ye özel/özgü izahtır...

Özünde övünülecek olduğu kadar kaygılanılacak bir ‘hal’dir de...

***

İşte bu ülke perşembe günü, uzun süredir -kim ne derse desin- stratejik ilişkiler kurduğu Moskova’da, savaşın ‘temas noktalarına’ kadar dayandığı süreçten yeni bir uzlaşı metni çıkardı.

Ankara’nın iki temel hedefi vardı; bir, ateşkes. Ve bundan sonra her günü altın değerinde, zaman! İkisini de sağladı. Geçici, kırılgan ama faydalı bir anlaşmayı imzaladı. Faydalı bölümüne yönelik olası tehditlere ısırgan olacağını da ekledi. Üstelik bunu, vatan evlatlarımızın bayraklarla kefenlenip toprağa emanet edildiği kamuoyu hassasiyetlerinin zamanlamasında yaptı. Yani “zor”u aştı. Göreceksiniz -inşallah- bunu muhalefet bile anlayacak!

Kedinin kuyruğunu yakalama koşturmasını seyretmeye meraklıysanız, gerisini tv tartışmalarında sabahlara kadar tekrar tekrar izleyebilirsiniz.

Usulün özü şudur; bu zirveden evvel Türkiye ile Rusya arasında üst üste gerçekleştirilen heyetler arası görüşmelerde, Ankara’nın “kâğıt” diyerek hem reddettiği hem terslediği harita ve metin ile Moskova’da uzlaşılan metni kıyasladığınızda, “diplomatik müzakere masası”nın ne olduğunu bilmeyenlerin, “kim ne aldı kim ne verdi” etrafında sürekli sızlanan sümüklü çocuklar gibi döndüğünü anlarsınız...

***

Esasa gelirsek...

Girişte ABD’nin yaptığı Türkiye tanımı, diğer süper güçler ve ülkeler için de caridir. Rusya, Hindistan, Çin, Ortadoğu ülkelerinin tamamı ile başat Avrupa ülkeleri, İngiltere, Almanya, Fransa da Türkiye’yi böyle görürler...

Peki, Türkiye kendisini nasıl görür?

Bu güçlü ve övgü dolu şablonlara sığ(ın)maya çalışarak mı, yoksa artık tecrübelerini de demirin sırrını döven örse yatırıp şekillendirerek mi?

Türkiye’nin son 15 yılı yeni bir dünya tarifi/talebi yaratma, buna uygun dış politika, ulusal güvenlik hedefini müsterih olarak tanımlama başarısını göstermiştir...

Ankara’nın bakışından en üst seviyede stratejik/realist küresel durum şudur; dünya düzenindeki ekonomik ağırlık merkezi ve buna bağlı/izleyen global güç denklemi kaçınılmaz olarak Batı’dan uzaklaşmaktadır. Diğer yandan, artık ‘prensiplerin, değerlerin, politikaların’ arkasında birleşen/duran bir Batı da yoktur!

O halde?..

***

Bu sorunun yanıtı ilk ve hızla akla geldiği gibi Doğu’ya göç değildir! Türkiye bunu yapmadı. Batı ile ilişkilerini, sömürülmekten/kullanılmaktan “adil ve eşit”e getirdi, Doğu ile ilişkilerini düşmanlık/çatışmadan “adil ve eşit”e yükseltti!

Ekonomik ve küresel güç dağılımındaki yerini buna göre ayarlamaya çalışırken, “değerler, prensipler” kalemindeki pozisyonunu da “yerli ve milli” yoldan kendisi üretti. Bugün dünyanın müesses nizamına yönelik tüm ahlaki/moral eleştiriler sadece Türkiye’den gelmektedir ve neredeyse “mükemmel” derecede kusursuzdur.

Bir yandan kimin yaptığına bakmadan bu dünyadaki tüm adaletsizliklere her platformda en ağır eleştirileri yüzlerine tükürür üslupla söylemiş bir ülkenin vatandaşlarıyız.

Öte yandan ekonomik ve güç denklemlerindeki yerimizi istediğimiz kadar oturtamadık. Ama ikisini de nereye oturtmak istediğimi, hedeflerimizi biliyoruz. Bu da yeni bir durumdur. Ama daha çok çalışmamız gerekiyor.

Çünkü o hedeflere oturmak için kurduğumuz, kurmaya devam ettiğimiz Türkiye, bazen engelleri yıkarak bazen çalıların etrafından dolaşarak o tahta yürüyor.

Evet, 5 Mart mutabakatı ideal olan değil, azami fayda sağlayandı. Şimdi ona günlük, harcıâlem, “aldık-verdik, biz sizi yendik’ oyunu üzerinden mi bakalım.. Yoksa dünya üzerinde en çok dış ve iç saldırılara uğrayan, yıllardır kendi sınırında dünyanın en büyük iki gücü ile dişe diş yaşamayı dahi normal sayan tek ülke olarak hedefe mi odaklanalım...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Nedret Ersanel
08-03-20
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRKİYE SIRA DIŞI DÜŞMAN
Online Kişi: 17
Bu Gün: 187 || Bu Ay: 5.577 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.112 || Toplam Tıklanma: 52.107.406