ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 374
Yazar: Hüseyin Yağmur
POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-3

POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-31933 yılının, iç hãdiseler sahasında pek dikkat çekici bir ehemmiyet taşımadığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına göz atmakla kolayca anlaşılıyordu. Tek partili Cumhuriyet, memlekete öylesine bir devlet nizamının gelmesine ve uygulanmasına sebep olmuştu ki her konu önceden Tek Parti'nin yetkili organlarında karara bağlanarak Meclise ve geldiği için ne Meclis'te, ne de Hükümette dikkat çekici hãdiselere rastlamak mümkün değildi. O günlerin yegâne dikkat çekici hãdisesi dilde yapılan yenilik uygulamalarıydı. Meclis Başkanı oylamalarda (kabul edenler, etmeyenler) demiyor, ‘onay bulanlar, bulmayanlar' diyor, Meclis tutanaklarına (tasvip sesleri) diye yazılmıyor da ‘okay sesleri' diye yazılıyordu.

Dikkati çeken bir husus da şu idi ki; Cumhuriyet Halk Partisi artık gücünü yitirmiş ve Tek Partili Cumhuriyet düzeni, yerini Partisiz Cumhuriyet'e bırakır duruma girmişti. Bu akım zamanla daha da güçlenmiş; Parti teşkilatları, diktatörlükle yönetilen ülkelerde olduğu gibi, hükümet kuruluşlarıyla birleşik hale getirilerek, hükümet adamları aynı zamanda parti idarecileri olmuşlardı.

Totaliter Rejim'in tüm hususiyetlerine uygun bir görünüş başlamıştı. Politik otorite, ‘devlet' ve ‘hükümet' mefhumlarında toplanmıştı. Devlet Başkanı ile Hükümet Başkanı bu otoritenin tek ve sarsılmaz temsilcileri ve büyük çapta sahipleri durumuna gelmişlerdi. Ortaya bir “Kuvvet Oligarşisi” olarak ifade edilebilecek bir rejim şekli çıkmıştı.

Dönemi inceleyen Mahmut Goloğlu, bu anlamda çarpıcı bilgiler ve olaylar nakleder: 1931 yılı zaten ya harcamaları kısan, ya da yeni vergiler koyan kanunların çıkarılması ile gelip geçiyordu. 27.6.1931 de 1833 sayılı (Arazi Vergisi Kanunu), 4.7.1931 de 1837 sayılı (Bina Vergisi Kanunu), 6.7.1931'de 1839 sayılı (Hayvanlar Vergisi Kanunu), 21.7.1931'de 1860 sayılı (Muamele Vergisi Kanunu) çıkarılmıştı (Goloğlu,1974:33).

(…) Yine bu arada çıkarılan 1908 ve 1916 sayılı kanunlar da; Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yurt dışında yaptırılıp Samsun'a dikilmek üzere getirilen heykeli (Ocak 1932'de açılmıştır) ile İzmir'e dikilmek üzere getirilmekte olan heykelini (Temmuz 1932'de açılmıştır) gümrük resminden muaf tutuyorlardı (Goloğlu,1974:37). (…) 8.2.1935 günü yapılan seçimler sonunda, Beşinci Büyük Millet Meclisi'ne, Atatürk'ün istediği gibi, 399 saylav gönderildi. Atatürk de ulusuna şu bildiriyi yayınladı: “Bana ve partime inanınızı ve güveninizi yine gösterdiniz, saylav adayı olarak size sunduğum arkadaşları yüce seçiminize değer buldunuz. Ulusça gösterilen birlik, ve ülküye bağlılık bütün gözleri yeniden yurdumuza çevirmiştir ” (Goloğlu,1974:154).

Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaları da diktatörlük söylentilerinin daha da hızlanmasına ve güçlenmesine sebep oluyordu. Çünkü, artık Hükümetten gelen her istek Büyük Millet Meclisinde oybirliği ile kabul ediliyor, hiçbir oylamada red yada çekimser oy çıkmıyordu.

2) Demokratik Devletin Tek Parti Devleti Haline Getirilmesi

Yukarıda “Padişaha ve halifeye yapılan biate karşı çıkmışlar, kendileri başa geçince lidere itaat ve biatı kanunla müeseseleştirmişlerdir.” Demiştik. Şimdi bu konuyu inceleyelim.

1924 yılında kendiliğinden meydana çıkan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi adındaki muhalefet kuruluşunun, cumhuriyete karşı olan kimselerce de benimsenmiş olması nedeniyle kapatılmasından ve gerek bu parti, gerekse bu partiyi tutacaklarından kuşku duyulan eski İttihat ve Terakki Partisi artıklarının İstiklal Mahkemesi kararlarıyla ortadan kaldırılmasından ve 1930 yılında Mustafa Kemal Paşanın emriyle denenmek istenen çok partili cumhuriyet düzeni için kurulan Serbest Cumhuriyet Partisi adındaki muhalefet örgütünün toplumca benimsenerek güdümlü yönetim niteliğini yitirmesi ve bu yüzden başarısızlığa uğraması üzerine Türkiye'de, uzun yıllar değişmeyen bir Tek Partili Cumhuriyet düzeni ortaya çıkmıştı (Goloğlu,1974:3 ).

Şeflik Düzeni sadece Mecliste cari olmayıp bütün azaları ile Devleti de kuşatmış vaziyetteydi. Nitekim Atatürk, Hükümet idaremiz için “Cumhuriyet-i mutlakadır, efendim” demişti (Dodd,1984:192).

Karatepe'nin bu anlamdaki tespiti şöyledir: “Cumhuriyetin ilanıyla kişiye bağlı iktidar sona ermeyip sadece isim değiştirdi. Padişahın yerini alan şefler en az padişahlar kadar kendi kişiliklerinin önemini vurguladılar. Tek partili dönem boyunca, “şeflerin emir ve direktifleri, anayasanın ve tüm yasaların üzerinde görüldü. Şeflerin, ülkenin, kaderini tek başına ellerinde tutan, sınırsız yetkilerle donatılmış, üstün kişilikler olduğu kabul edilmişti.

CHP'nin 1927 tarihli tüzüğü uyarınca cumhurbaşkanı partinin değişmez genel başkanıydı ve partinin ideoloji ve siyasetini o belirliyordu. Mecliste tartışmalar gitgide azaldı ve birçok yasa tartışmasız bir şekilde geçti. Mecliste oy kullanmak bir formalite haline geldi. CHP'nin 1927 kurultayında kabul edilen yeni bir nizamnameyle Mustafa Kemal, partinin ölünceye kadar umumi reisi ilan edilmişti. Bu düzenlemeyle bir başkasının bu makama aday olması veya seçilmesinin önüne geçilmiş oluyordu. “Nizamnameye göre, Mustafa Kemal bu sıfatla Büyük Kongre'nin, Parti Divanı'nın, Genel İdare Kurulu'nun ve Parti Meclis Grubu'nun da tabiî başkanıydı” (Ekinci,1997:93).

Bu merhalenin sonunda CHP, parlamento ve devletle bütünleşmişti. “CHP'nin tüzüğü, Anayasa ve kanunların üzerine çıkarılarak köy muhtarlarının seçimini dahi kontrol etmeye çalışan bir yapı tesis edilmişti” (Grew,2000:146).

Ulus Gazetesi'nin 22 Haziran 1934 tarihli haberine göre; Ankara'daki valiler toplantısı yarın saat on beşte parti binasında yapılacaktı. Parti ile devlet işte böylesine içiçe geçmişti. O kadar ki Tek parti döneminde bütün sporcular dahi CHP üyesiydi. (Radikal,2011) Çünkü 1936'da İsmet İnönü'nün sporculara CHP rozeti takma şartı getirmişti (Atabeyoğlu,2010). Dönemin ideolojisinin adını ise ‘Kemalizm' olarak koymuşlardı. 1929'da dil uzmanı Ahmet Cevat, yayınladığı ‘Muhit' dergisi ile ‘Kemalizm' deyimini ortaya atmış, deyim çabuk tutunup yayılmıştı (Giritli,1984:291).

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Hüseyin Yağmur
30-11-20
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
POSTMODERN BİR BİAT CEMAATİ OLARAK KEMALİZM-3
Online Kişi: 24
Bu Gün: 1 || Bu Ay: 9.663 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.765 || Toplam Tıklanma: 52.169.897