ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2067
Yazar: Ahmet Selim
EHEMMİYETİNİ BİR TÜRLÜ ANLAYAMADIĞIMIZ CEVHER: DÜŞÜNMEK...



Farklı bir îzah

(...)

İslâm, ölçüleriyle; ayrıca işaretleriyle, delaletleriyle, düsturlarıyla, zımnî atıflarıyla, tavsiyeleriyle, çok geniş bir şümûle sahip. Yorumlamakla bitmez. Yorumlar var, yorumlar üzerinde üretilmiş düşünceler-eserler var. Hep de var olacak. İslam'ın bu vüs'atini, "her şey İslam'da var" deyişiyle ifade edenler var. "Her şey var" başka, "her şeyin işareti, delaleti, fikrî daveti, ışığı var" gibi izahlı yaklaşımlarda bulunmak başka. (Dağıtmamak için hemen bir sonraki paragrafa geçiyorum.)

... Her Müslüman, İslâm'ı bir derecede öğrenir. Aklının, vaktinin, imkânlarının yettiğince öğrenir. İşte bu noktada, "Her şey İslam'da var, ben de İslam'ı biliyorum" tarzında bir kanaat oluşuyor ve çeşitli "ilim, sanat ve düşünce" dallarından müstağnî olmak gibi bir ruh hali doğuyor. "Batı'yı anlamaya ne lüzum var, Batı'da gelişmiş sosyal bilimleri anlamaya ne lüzum var", "şiirden, edebiyattan, müzikten, felsefeden anlamaya ne lüzum var?" türünden bir yeterlilik vehmi şekilleniyor ve gitgide derinleşiyor.

Cemil Meriç'in bir sözü var: "Batı'yı bilmeden İslam tam anlaşılmaz." diyor. Zamanın bu noktasında bu söz doğrudur. Tabii ki "İslâm'ı bilmeden Batı tam anlaşılmaz" sözü de doğrudur. Mukayeseli ve çok yönlü bilgilenme, düşünme, değerlendirme; bizim özel bir mecburiyetimizdir. Tarihin, coğrafyanın, kültür ve ruh köklerimizin beraberce getirdiği bir mecburiyet. Ve maalesef Müslümanlar bunu yeterince anlayamıyor, kavrayamıyor, göremiyor.

Pakistan'da demokrasi bunun için yürümüyor. Bizde bunun için aksak yürüyor... Sosyal teşhisler; arıza faktörlerine göre değil, zaaf sebeplerine göre yapılmak gerekir. "Kim saldırdı da bozuldu bu?" değil, "Hangi zaaftan doğdu bu?" diye sormaktır doğru olan. Bir zaaf varmış ki, bir negatif faktör çıkıp o arızayı oluşturmuş. Kardeş Pakistan, sevgili Pakistan, toz duman içinde. Nereye nasıl gideceğini bilmiyor.

Bir düşünür "Ben zalimlerin zulmünden çok masumların gafletine kızıyorum" der. Bazen Müslümanların gafletinde, öyle bir kolaycılık, kestirmecilik, ucuzluk, yüzeyselcilik nefsaniyeti var ki; hiçbir yabancı zulüm bu örtülü bencillik kadar tahripkâr olamaz. Büyük isimleri anmak bile istemiyorum ama; "küçük adam ne oldu sana?" sorusu, beynimde uğuldayıp duruyor genellikle. Kimlerin peşinden niçin gidiyorsun, senin bireysel varlığındaki o koskoca dünya ne oldu? Edinebildiğin bilgilerle kendi bütünlüğünü kurmanı sağlayan ferasetin, kendini her şeyden sorumlu sayan gayretli tevazuun, iki satırlık yazıda bir büyük sırrı yakalayabilme hüsnü zannına bağlı tekamül heyecanın nereye gitti?

Yazar: Ahmet Selim
04-08-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EHEMMİYETİNİ BİR TÜRLÜ ANLAYAMADIĞIMIZ CEVHER: DÜŞÜNMEK...
Online Kişi: 24
Bu Gün: 424 || Bu Ay: 4.232 || Toplam Ziyaretçi: 2.234.050 || Toplam Tıklanma: 52.284.063