Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 217 |
Kültür Savaşı zihniyetler çatışmasıdır; kazanan taraf kendi yaşam biçimini, referans kaynaklarını, değerlerini “rıza imali ve cazibe oluşturarak” kamusal alana hakim kılar ki bu da Kültürel İktidar’dır.
Kültürel İktidarı dindar-muhafazakarlar Kültür Bakanlığı ve belediyelerin faaliyetlerinde arıyor! Bu “projeci kafa” , “kültür rantçıları” Kemalist modernitenin işgal ettiği yeri, etkileri dönüştürmek yerine “kültür için ayrılan kaynak”ları kullanmanın kavgasını veriyor. Dahası bu kaynaklar kendilerine emanet edilenler de imkanları dönüşüm sağlayacak temelli yerlerden çok şiir-şarkı gösterilerine, panayır kafasındaki festivallere, kimseye hitap etmeyen, düşünce dünyasına da seslenmeyen yayınlara “aktarıyor.”
Halbuki Kültürel İktidar, etkinlik düzenlemek değil kamusal alanı yönlendirmek, insanların zevklerini, ilgilerini, yaşam biçimlerini etkilemek, kendi öz kaynakların üzerinden cazip içeriklerle yönelimleri belirlemektir.
Bu açıdan Kültür Savaşı Kültür Bakanlığı ve belediyelerle değil başta siyasi iradenin dönüşüm iradesi, eğitim müfredatlarının şekillenmesi, yeni bir tarih yazımı, öteki’ni tanımlarken kendi’ni doğru konumlandırma, paradigma geliştirme, etkin ve çekici içeriklerle değerler sistemine başka’sını getirmekle yürütülür.
Kültür Savaşı’nın, kulturkampf’ın ilk şartı Kemalizmle, Batı modernitesi ve kapitalizmle sorunlu olmak, onu yerinden etme pratiğine girişmek…
Kültürel İktidar’ın ilk şartı ise bu paradigmaların yerine en kalitelisini koymak, arzu’ları, tutku’ları, ihtiyaçları, rıza’yı belirleyip yönlendirip karşılaşabilmektir.
Türkiye’de kültür adına konuşan, üreten, söz söyleyen, bu kaygıları dile getirenlerin pek çoğunun Kemalizmi, statükoyu, küresel kültürü tesirsiz kılma hedefi bulunmadığı gibi onlarla sorunu da yok. Kültür Savaşı verilen yerin meşruiyet zemini hala laiklik… bu, varlığını koruduğu sürece, asimilasyon devam eder.
Kültür Algısı
Türkiye’de kültür algısı, özellikle muhafazakar-dindar çevrelerde son derece hatalı ve tehlikeli…
Kemalist, sol-liberaller kültürü eko-teo-politik siyasal alanla özdeşleştirip, bu laik zemini korumak için yeri geldiğinde küresel burjuvanın acenteliğini yapmaktan çekinmezken; muhafazakar, İslamcı, milli-yerli kültür adamlarının pek çoğu da kültürü boş vakti hoş eğlenti ile geçirme, küçük burjuva zevki, entel uğraşı görmeye devam ediyor.
Kültürel İktidar kurulamadığı yakınmasının gerisinde bu anlayış yatıyor; sanatçıyı, yazarı koruyup kollama, onlara “iş verme”, kültür şölenleri, toplantılar düzenlemeyi kültür sayanlar, bu konuda politika belirleyenler, müteahhitlik hizmetleri ve arsa rantını kültürden mühim görenlerle aynı kafa yapısında.
Geleneği hamasetle görselleştirme, yazar ve sanatçıları yücelten içeriksiz programlar gerçekleştirme, kültür endüstrisinin mekanlarının reprodüksiyonlarını inşa etme kamusal yayın yapan “kültür televizyonu”nda alt yazılı yabancı film yayımlama, düşünce tarihini güncelleştirmeden, Türkiye’nin geleceğine yansıtmadan aktarma ile Kültürel İktidar kurulacağı zannediliyor.
Ne Yapmamalı?
Kültürel İktidar Yolu’nda yapılmaması gerekenler, en az gerçekleştirilmesi gerekenler kadar mühim. AK Parti’nin 21 yıllık iktidarına mukabil bu mevzuda etraflı bir ilerleme gerçekleştirilememesi şimdiye kadarki uygulamalarla ve bakış açısıyla ilgili. Bu açıdan başörtüsünün kamusal alandaki serbestiyetinden İmam Hatip Okullarının etkinliğine, Ayasofya’nın açılmasına dek pek çok hadise Kültür Savaşı’nın en etkili sonuçları arasında.
Bunları destekleyecek köklü programların tatbiki, paradigmaların kurulması evvela kültür adına şu tür işlerin sona erdirilmesine bağlı biraz da…
Kamunun, siyasi kliklerin entelektüel alanı doğrudan destekleyerek, yetenekleri, üretimi, çağrışımı, çabayı ortadan kaldıracak tekelleşmelere son vermesinde fayda var.
Bunun yerine kaliteli ekiplerle belli kriterdeki herkesi, grubu desteklemesi, yol açıcı usul tutturması, kaliteli ile çapsızlar arasındaki tefrikin bu “serbest piyasa”da gerçekleşmesi, çoğulculuğun, çok sesliliğin sağlanması hayli mühim.
Bunun yerine okullarda, üniversitelerin ilgili bölümlerinde isteyen herkesin de devam edebileceği ciddi, müfredatı olan, kaliteli isimlerin hocalık yaptığı ama teorinin ötesinde pratiği de içeren müstakil dersler, bölümler açılabilir.
Neler Yapılmalı?
Sağlam bir kulturkampf için sağlam bir eko-politik gerekir.
Lenin, Ekim Devrimi’nin hemen akabinde paradigmalarını köylere kadar ulaştıracak bir dizi kültürel faaliyetle siyasi devrimi kültürel devrimle desteklemişti.
Mesele yalnız propaganda değil aksine öteki’ne karşı kendi’ni sarahaten gösterebilecek, temellendirecek, kabullendirebilecek bir ortam hazırlamaktır.
Max Weber mektuplarında 19. asrın son çeyreğinde “kültürümüz” dedikleri her şeyin esasının Hristiyanlığa dayandığını ifade eder. Bu açıdan Kültürel İktidar serbest etkinliklerle değil planlı, programlı, etraflı bir düzen teşkiliyle inşa edilir. En başta zihin dünyasının yaşayan hali kültürü benimseyecek insanların ekonomi-politikçe belirgin standartlara kavuşması gerekir. İktisadi, hukuki, kamu düzeni ve özgürlükler açısından rahatsızlıkların en aza indirildiği siyasal alan Kültür Savaşını başarıya ulaştırır.
Kültürel İktidar için şunların teşkili, kaliteli ve ciddi bir programla sonuna kadar yürütülmesi elzemdir.
1- Kadro
Sağlam bir Kültür Savaşı için buna inanan bir kadro, uygulayıcılar… Kaliteli, eko-politikten, uluslararası konjonktürden haberdar, neyin kültür, sanat, edebiyat, fikir olduğunu bilen, kariyer ve para karşısında şebekelere, kötüye teslim bayrağı çekmeyecek güçlü ruhlar gerekli.
Günümüzde iktidar çevresinin kültürünü yönlendiren, tink tank’lara, sivil toplum kuruluşlarına hükmeden, reklam kaynaklarını sevk ve idare eden karar alıcıların bazılarının yetersizlik, meseleyi yurtçuluk, ideoloji aşısı, basit düzey okur yazarlıkla eş değer gören çap sorunları…
Öteki bazılarının ise büyük kaynakları güçlü ve etkili yayın, kaliteli entelektüel sınıf teşekkül ettirme yerine kasten en alt düzey isimlere dergi çıkarttırıp, dijital tekno-kültür araçlarıyla yayınlar yaptırıp asıl meseleleri perdeleyecek, asıl yazması ve okuması gerekenleri ortadan kaldıracak şekilde çalışması Kültürel İktidar’ı engelliyor.
Dar klikler, şebekeler kendi aralarında bile bölünerek fikri, edebi üretim yerine yalnızca basit raporlarla iş yapıyor görüntüsü veriyor. Elbette buna kültür, eğitim bürokrasisinde işi bilenlerin sindirilmesi yahut muhalif cenahta yer alışı nedeniyle verimsizliğine ek, etkinliklerle, cazcıyla türkücüyü bir araya getirmeyi marifet bilen yüksek bütçeli panayırlarla esas meseleyi gözlerden kaçıranları da eklemeli.
Kabul etmek gerekir ki, Ayasofya’nın açılışından, Kemalizmin ana güzergahındaki uygulamaları kaldırışına kadar sahici Kültür Savaşı fikri yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’da var!
Erdoğan’ın Cumhuriyet’in 2. asrına girerken bu kazanımları koruma adına güvenlik siyasetindeki gibi temelli, sağlam politikalar için esaslı ve sahici bir
Bunun için öncelikle hali hazır tüm aktörlerin sahneden alınması icab ediyor.
Siyasetin güdümünde olmayan bu düşünür sınıfı, entelijansiya zamanın-tarihin-medeniyetin ruhunu geleceği şekillendirecek kanalların kendi mecraında verimli akmasını sağlayacak.
2- Paradigma-Program
Kültür Savaşı verebilmek, Kültürel İktidar kurmak için hayata-dünya sistemine-Kemalizme karşı bir sözünüzün olması gerekir.
21 yıllık iktidar döneminde milli-yerli, İslamcı, radikal, tarikat ve cemaatçileri bir araya getiren hikaye; Kemalizmin dindar, muhafazakarları dışladığı söylemi, merkez-çevre uygulaması artık nihayete erdi. Bir anlamda deniz bitti…
21 yıllık siyasi iktidara ek, 28 Mayıs’taki yeni başarı tüm “bize şurada burada yer vermiyorlar” yakınmalarını ortadan kaldırdı.
“CHP zihniyeti bizi dışlıyor” retoriğiyle 21 yılı üretmeden geçirdikten sonra moderniteye, kapitalist dünya sistemine, Kemalist kültür ve zihniyete mukabil dört başı mamur paradigma, program ve düzen kurma vakti geldi.
Cazip bir ekonomi, İmparatorluk demografisini, devlet mekanizmasını sürdüren Türkiye’yi ve millet bağını güçlendirecek bir adalet sistemi, radikal kamucu nizam, eğitim ve akademi tesisi de bu paradigmanın doğru kurulup eksiksiz yürütülmesiyle ilgili.
Liyakatsizlikten, yetersizlikten şikayet edip ahlak vurgusu yapan namlı-şanlı hocaların bile kendi çocuklarının tezlerini yazıp sisteme soktuğu, kişiye özel ilanlarla alımların yapıldığı, dini-seküler şebeke ve cemaatlerin yetenek öldürdüğü, başkasına hayat hakkı tanımadığı, tezlerde sadece aktarımlara müsaade edilen akademi, eğitim sisteminin yık-yap usulüyle yeniden inşası da bu kültür aklının, paradigmanın neticesinde şekillenmesi icab ediyor.
a- Kültürel İktidar ve kulturkampf’ın yolu Milli Eğitim’den, yepyeni bir müfredattan… ders kitaplarından tüm eğitim materyaline kadar 1071’den sonra şekillenen zihniyet dünyasının çağdaş versiyonunu gençlere eğitim kanalıyla gösterilmesinden geçiyor.
Müfredat Kemalizmin yaptığı kesintileri, kopuşları kaldırarak Osmanlı’dan günümüze devamlılığı sağlamak, medeniyet unsurlarını dinamik kılmak, özellikle Tanzimat’ta ortaya çıkan İslam-laiklik ikiliğini net biçimde belirleyerek asıl yönümüzün Batılı kapitalizm olmadığını, Mekke ve Türkiye merkezli bakış açısıyla anlatmaya odaklanmalı.
b- Müfredat dijital tekno-kültür gerçekleri ve enstrümanları üzerine şekillense de yeni bir tarih yazımı, tarih felsefesi ortaya koymalı.
Kemalizmin tarih tezi, tarih felsefesi ve yazımı tümüyle gözlerden ırak tutularak, özellikle 1071 sonrasındaki devlet, millet, değerler, toplum ve birey gelişimi sahih ve sahici biçimde elbette öncelikle eğitim kanallarında gözler önüne serilmeli.
Kemalist karalamalar, yok saymalar, çelişkiler, mitolojik ve İslamsız Türk vurguları, yersiz kahramanlaştırmalar, Kemalist kültçülük, hamasetler yerine hakikatleri dijital tekno-kültür gençliğine özgü bir aktarım biçimiyle yazmalı.
c- Öteki ile etkin mücadele için kök-değerleri güncelleyerek tekno-hüman’a taşımayı başarmak gerek.
Bu amaçla günümüzde iletişim kanallarında çokça yer verildiği gibi Aristo ontolojisini, Yeni Platonculuğu yani felsefe ders notlarını anlatma yerine küresel kültürün enjekte ettiği ideolojiye karşı kendi değer sistemimizi dijital tekno-kültür felsefesiyle birlikte inşa etmeliyiz.
Feminizm, unisex birey, eşcinsellik, müphemlik, hiyerarşi-otorite karşıtlığı, açık uçluluk, post-truth, hazcılık, ego, tüketim, gayrı insani konfor, maaşlı burjuva, kendilik adı altında marjinal bireycilik, faşizm, göçmen karşıtlığı, relativizm, evden kaçmaya övgü gibi cari değerlerin karşısına…
Diğerkâmlık, çelebilik, düşeni kaldırma, imece, başkasının ayıbını örtme, nezaket, empati, Müslüman kardeşliği, iyinin kökeninin insandan değil Allah’tan geldiği, ilkelere, ideallere, büyük anlatılara sadakat, gibi pek çok erdemi dijitalin, görselliğin, sinemanın, uygulamanın eşliğinde propaganda etmeden “yaşatarak”, “tecrübi” mantıkla işleyebilmeli.
3- Uygulama Araçları
Kültür Endüstrisi’nin matbuattan sinemaya, tasarıma, oyuna, sosyal medyaya, gastronomiye, galerilere, müziğe dek etkili 11 aracı var. Günümüzde tesiri gittikçe azalanı ise selüloza dayalı matbuat… gazetelerin, kitapların, dergilerin takipçileri gün geçtikçe azalıyor. Dijital içerikler matbuatın yerini alıyor. Bu nedenle kültür kanallarının daha çok “içerik üretimi”ne dönmesi gerekiyor.
2000 öncesinde yaygın “adam adama ileti” yani yurtlar, okuma grupları, epistemik cemaatler yerine “tam saha markaj”a geçmek daha etkili sonuçlar verir.
Mesela, yıllardır bize özgü bir iktisadi anlayış ve düzen geliştiremediğimiz açıkken bu açığı kapacak, Türkiye’ye yön verecek bir iktisat dergisi bulunmuyor. Eleştiriden çekinmeden temel referans kaynaklarımız üzerinden ihya ve inşa öncelikli ekonomi yayını, çevresi diğer tüm sahalardaki gibi teşekkül ettirilmeli.
Yazar: Ercan Yıldırım |
13-06-23 |
||
E mail: ercanyldrm.com | Tweet | ||